29 Temmuz 2009 Çarşamba

sitâre-2-

Kapıdan çıkar çıkmaz zaman ve mekan yok oldu sanki. Ateşten bir örtüye büründüğü hissine kapıldı.. Ateşten bir çitf kol tarafından tutkuyla sarılmıştı.. "gözlerini kapat ve korkma" dedi şey. Gözlerini kapattı mı gözlerimi kapandı bilinmez, tek bildiği bir karanlığın içine düştüğüydü. Aşağı mı iniyorlardı yoksa yukarı mı çıkıyorlardı. Düşmek yada yükselmek..Hissetmeye çalıştı, başaramadı.. Ve sesler, kulakları sağır eden çığlıklar.. Boğazlana vahşi bir hayvanın sesi, işkence edilen bir kadının çığlığına mı karışıyordu. Bir sarhoşun narası, bir mazlumun duasına mı.. Birbirinden ayrıştıramadığı, hiç birinin ne dediğini sonuna dek takip edemediği milyonlarca sesin, kulaklarını kamçıladığını hissediyordu..

Durdular... Devasa bir kapı.. Yüz yıllardır açılmamış hissi uyandıran kapının arkasında kendisini neyin beklediğini düşünmek ürkütücüydü.

Kapı köhneliğine inat bir sessizlikle açıldı..

"Tarif edilemez bir ihtişam.." Gördüklerini ifade edebilecek tek cümle buydu sanırım.

Elmas koridorlarların son bulduğu görkemli salonun gözün göremediği yükseklikteki tavanından kırmızı yakut bir avize sallanıyordu.. Kırmızı ışıklar tüm salonu kaplamıştı.. Salonun ortasında som altından iki taht ve hemen önünde coşkuyla dans eden alevler..( Alevler yerden mi yükseliyordu ) Yükselen elmas duvarların arkasında canlıymışcasına gülümseyen bir kadının resimleri.. Biryerden tasnıdığı hissine kapıldı birden.
-Tanıyor musun?
-Çok güzel..
-Güzel mi.. Sadece güzel mi... O göğün ve yerin gördüğü en güzel kadın..
-Kim O?
Evde otururken hissettiği ürpertiyi yeniden hissetti.Saçlarında dolaşan nefes miydi.. Çok sıcaktı..
-Hiç birşey hatılamadığın için ne kadar şanslı olduğun bilemezsin.. Oysa ben herşeyi hatırlıyorum.. Her anının, yüzlerce yıldır hem de.. Her anını , o an çektiğim ızdırabın her zerresini hissederek hatırlıyorum hem de.. Bunun nasıl bir acı olduğunu tahmin bile edemezsin.
-.....
- Susuyorsun.. Her zamanki gibi... Susmanın bu kadar yakıştığı başka bir dudak görmedim.. Her neyse.. İşte sana kapılarını açtığım mabedim bu.. Burda sonsuza kadar kalmanı istiyorum. Sonsuz diyorum.. Hiç sonsuz hakkında düşündün mü.. Son yok, bitiş yok, varış yok, tükeniş yok. Sonsuz... Sen ve ben...

Salonun uzak köşelerinden bir an belirip kaybolan insan silüetleri... Uzaktan kendisini izleyen gözler olduğunu hissediyordu... Hissetmek... Garipti.. Korku, kaygı ,sıkıntı.. Yani alışkın olduğu hiçbir hissin var olmadığını gördü o an içinde..
-Kimsin sen? Yada nesin?
-Ben kimim? Dilersen senden başlayalım.. Sen kimsin? Hiç sordun mu bunu kendine.. Eminim sorduğuna.. Tanrıya isyan ettiğin bir gece bunu sorduğunu biliyorum.. O zaman da ordaydım.. Öylece izledim seni. Çaresizliğini, zavallılığını, acı çekişini.. O kadar tanıdıkti ki..
-Kimsin sen...
-Ben değil Sen... Seni konuşacağız önce.. Adın ne?
-Herşeyi bilen gören işiten bir şey bunu da pek ala bilebilir.. Hem adımın ne önemi var ki.
-Doğru.. " nasıl olsa senin seçmediğin ,birkaç harften oluşan bir kelime" değil mi?

Kadın adını soranlara verdiği cevabı hatırladı..
Şey , elmas duvarlara yaklaştı.. Duvardaki kadın resminlerinden birinin önünde durdu, iğrenç bir çığlığı andıran sesi bir anda sükun buldu sanki.. Bir fısıltı halinde; " çok güzelsin" dedi.Ani bir hareketle döndü. Pelerininin etekleri kaynağı belli olmayan ateşe doğru savruldu..
-Sitare...
-.....
-Adını beğendin mi...
-Adım bu mu?
-Gel benimle..
Kadın elini uzattı.. Bir alevi avuçlamak gibiydi.Canının acımayışına irkildi. Alevlerin önünde durdular. "Şey", elini aleve uzatmasıyla alevin içinde görüntüler belirmeye başladı: "Duvarda resimleri olan kadın olmalıydı bu.. Kahkahaları duyuluyordu.. İçiçe geçmiş onlarca görüntü, yüzü seçilmeyen erkekler,kadının teni.. Çığlıklar.. Ve kan.. Alev kırmızısında bile seçilebilen koyu kırmızı kan.. Kimin kanı?"
Şey, elini çekti.. Acı çekiyor gibiydi. Başlangıçtan bu yana Onu ilk kez bu kadar aciz görüyordu kadın..

-Gözlerin hiç değişmemiş.. Ve bir de susuşun... Yüzyıllar önceydi. Bu mabed, sen ve ben... Yaratılmışların içinde benim kadar aşık biri yoktu.. Ama yaratıcı kıskançtır.. Ve kalplerde kendine duyulandan fazla bir aşka asla izin vermez.. Ve sen.. Sen aşktın.. Sen Soluktun... Sen ateştin.. Sen, varlığında yok olmaya gönüllü olduğumdun.. Ama Sen...
-....
- Sen sadece korkuyordun benden.. Tıpkı şimdi olduğu gibi korkuyordun.. Gücümden, aşkımdan ,benden korkuyordun.. Korkman umurumda değildi.. Korkuyordun ve benimdin.. Asla gitmeyecektin. Beni buna inandırmıştın.Korkunun sadakat değil ihanet olduğunu nerden bilebilirdim.. Bir gün benden daha güçlü biri ile ortak olduğunda yapacağın ilk şeyin ihanet olacağını nerden bilebilirdim.. Ahhh Sitare.... Neden?
-Ama...
-Şşşşt... Hiç birşey söyleme sadece dinle... İsteseydin yeri ve göğü sana secde ettirebileceğimi biliyordun.. Sana sadece bakarken, bir küçük oğlan çocuğuna dönüştüğümüde.. Farkettiğimde olabileceklerden hiç mi korkmadın. Sana söylerdim hep -bedelini ödemek kaydıyla herkes ihanet edebilir- derdim. Hatırladın mı?
Kadın , zaman zaman hiç bir kitapta okumadığı halde kendine ilham edilerek söylediğini düşündüğü sözlerin ne manaya geldiğini anlıyordu yavaş yavaş.

-Aylar süren bir savaştı.. Ölmekten değildi korkum.. Ölmekten hiç kormazdım..Sadece seni bir daha görememek endişesi.. Yakan, kavuran bir ateş.. Sadece endişesi diyorum.. Sadece endişesi... Sen hiç savaş meydanından, kadını için kaçıp gelen bir hükümdar gördün mü Sitare.. Ben geldim.. Sana geldim.. Senin için... Ve sen...
-.....
- İnsan başka birine tercih edildiğinde tükeniyormuş Sitare.. Dokunmaya kıyamadığım o ten, bir hayvanın iştahına teslim etmişti kendini.. Suskunluğu beni büyüleyen Aşkım, aşkı anlatıyordu .. Ben değildim...

Kadın ağlamaya başladı.."Şey" yüzünde hain bir gülümseme ile Ona baktı.

-Ağlıyor musun.. Ağlamalısın Sitare... Çok ağlamalısın.. Gözlerini akıtacak kadar ağlamalısın hemde.. Kendini yok edecek kadar ağlamalısın.. Göz yaşın tükenip kan ağlamalısın.. Tıpkı benim yaptığım gibi..

Kadın yüzünü sıyıran bir alev hissetti..

-Sana hala aşık olmam ne kadar acıtıyor beni birbilsen.. Kaçtım.. Ülkeyi ,seni, mabedi herşeyi bırakıp kaçtım.. Bilmediğim karanlıklarda kayboldum.. Tanrılar alay etti benimle.. Tanrılar Onlara vermediğim aşkın bedelini ödetiyordu bana.. Ödedim sitare.. Yıllarca... Sen bile hayal edemezsin yaşadıklarımı... Ve derken , tam ölümün kıyısında dolanırken O geldi.. Tıpkı benim sana geldiğim gibi geldi.. Elimi tuttu Sitare.. Tam uçurumdan düşerken hem de.. Kendimi Ona teslim ettim.. Ona sonsuz sadakatime karşılık, bana sahip olduğum gücü verecekti.. Kabul ettim.. Bana yaptığı iyiliği unutmamam için bir iz bırakacaktı.. Seni bıraktı Sitare... Seni ve senin yaşattığıklarını. Yüzyıllarca bekledim seni.. Senin gelmeni.. Ve nihayet geldin.. Burdasın.. Eskiden olduğu gibi.. Yine korkuyorsun Sitare.. Yine korkuyorsun ve yine susuyorsun...
-.....
"Şey" usulca sokuldu kadına yalvarır gibiydi sesi :
- Benden korkma.. Sadece benim ol... Sadece benim.
-Ama benden istediklerin..
-Benim değil, senin istediklerin. Sana arzularını yaşatmayı vaadediyorum.. Karşılığında tek istediğim sensin.. Sadece aşkın anlıyor musun? Yaptığım fedakarlığı anlıyabiliyor musun...
-Sana bir daha ihanet etmemden korkmuyor musun peki..
-Ah Sitare.. Sitarem.. Bunu göze alamayacağından eminim.


Konuşma orda bitmişmiydi ne olmuştu..Ne cavap vermişti.. Bütün bunlar yaşanmışmıydı.. Hepsi kötü bir rüyamıydı.. Öğrenecekti belki.. Ama şimdilik tek bildiği, uyandığında kendi yatağındaydı ve yine iki kişilik yatağın tek kişilik sıcağında kıvrılıp kalmıştı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder