16 Eylül 2009 Çarşamba

gülümse..


Her zamanki gibi ,koltuğuma oturmuş,pencereden dışarıyı seyrediyordum.Aslına buna seyretmek denemezdi.Adeta önceden programlanmış hereketlerle, bir yandan kahvemi içiyor, bir yandan da yavaş yavaş sonbaharı giyinen sokağımıza bakıyordum.

Dışarıda bir hayat vardı.. Vardı varolmasına da bu beni zerre kadar ilgilendirmiyordu."Dışıyla savaşamayan her insan gibi ,içimle savaşmaya" başlamıştım yine.. Galip gelemeyeceğimi bildiğim halde, meydana indiğim tek muharebeydi bu..

Fincanı, tabağa yerleştirmek için başımı odaya çevirdiğimde farkettim O'nu.. Oda kapısını eşiğinde öylece durmuş gülümsüyordu..
Kimdi, neyin nesiydi, eve nasıl girmişti, nasıl olmuştu da ayak seslerini bile işitmemiştim? Bütün bunları düşünmeme bile fırsat tanımayan ,ani bir atakla soruverdi:

-Sen, neden hiç gülümsemiyorsun?

Afallamıştım..Azarlamam, paylamam, aklımdan geçen bir dizi soruyu sormam gerekirken, O'nun ancak bir çocuğa mahsus cüretine mağlup olmuştum.. Edilgen bir tavırla cevapladım sorusunu :

-Ben mi? Yoo.. Gülümsüyorum.
- I ıhh.. Gördüm ben.. Kaç kere.. Gülümsemiyorsun sen hiç..
-Hiç mi?
-Hiç..

-.......
-Neden ki?

-Bilmem..

-Yoksa, nasıl gülünür bilmiyor musun?


Bunu söylerken yüzünde şaşkın, hafif alaycı ama inanılmaz aydınık bir gülümseme vardı..Bir an oda, tavandan sarkan dev bir avize ile aydınladı sanki..

-Yoo biliyorum tabii ki.. Yani.. Şey.. Yani sanırım.. Aslında eskiden bili..
-Unuttun muuuu?

Dudakları, acıyla asıldı biranda.. Ama, sadece bir andı.. Toparlandı hemen..Ne olduğunu anlayamadan, koşarak geldi ve kucağıma fırlayıverdi..
Yüzümü, küçücük ellerinin arasına aldı.. Minicik işaret parmaklarıyla, dudaklarımın iki yanını tutup, ağzıma gülen bir ifade verdi..

-Baak.. İşte böölee yapıyosuunnn.. Çok kolaaayyy.

Ağzım, parmaklarının arasında zoraki bir gülümseyişle duruyordu..Sonra parmaklarını çekti..

-Hadii şimdi sen,kendin yap!

Öyle güzel gülüyordu ki, insanın alıp içine sokası geliyordu o güzel yüzü..
Dediğini yaptım..Daha doğrusu yapabildiğimin en iyisini yapmaya çalıştım..Yüzümdeki kaslar hamlamıştı.. Bu kısacık gülüşte bile yanaklarım acımıştı.. Ama, yine de yaptım..O'nunki kadar olmasa da, elimden geldiği kadar kocaman gülümsedim O'na..
"Bak, böyle daha güzel oldun şimdi" dedi..
Kollarımın arasına aldım O'nu.. Sarıldım.. Sarıldım.. Sımsıkı sarıldım..
"Ne iyi ettin de geldin"dedim usulca..
"Ama, şimdi gitmem gerek" dedi, gülümsemesini ihmal etmeden..
Kucağımdan indi, eşikte bir anda kayboldu..Ardı sıra yüzümde bir tebessümle bakakaldım.

O günden sonra, ne zaman kararsa çehrem, gülümseyen bir çocuk yüzü belirir gözümün önünde.. Ne kadar acı çekersem çekeyim, gülümsemesine kayıtsız kalamayacağım bir çocuk yüzü..
Hiç bişey yapamazsam ,tıpkıO'nun bana öğrettiği gibi, işaret parmaklarımla ağzımın iki kenarından tutup, yüzüme gülümseyen bir ifade veririm..

Çünkü bazı gülümseyişler karşılıksız bırakılamayacak kadar güzel ve zamanlaması itibariyle özeldir..
Hele bu gülümseme bir çocuğun yüzündeyse..

2 yorum:

  1. ikinizde iyi iş çıkarmışsınız :)

    YanıtlaSil
  2. Umarım büyüyünce ''neden gülümsemiyorsun'' sorusunun cevabını bulmaz ve hep güler.

    YanıtlaSil