30 Eylül 2009 Çarşamba

kördüğüm..


önce DİLİME DOLANDIn.

sonra DÎLİME DOLANdın..


Şimdi ben

KÖRDÜĞÜM..




ÇÖZME beni senden..



düşe/ kalka büyümek

Doğruldu.. İşe, dizlerine kanla beraber yapışıp kalan toprak ve kum tanelerini temizlemekle başlamalıydı belki de..

Ama hepsinden önca şu çocuk gibi ağlayışı bırakmalı diye geçirdi içinden.. Derin bir nefes aldı..

Evet düşmüştü.. Koşmayı öğrendiğini , artık düşmem diye düşündüğü bir anda bu düşüş epey canını yakmıştı .. Ama ilk düşüşü değildi sonuçta.. Üstelik, artık heran düşebilme ihtimali olduğu gerçeğini de öğrenmişti.. Üstü başı kirlenmiş, çorabı da yırtılmıştı.. Varsın olsun dedi.. Daha kötüsü de olabilirdi masalıyla kendini avuttu.

İnsan, kendini kandıramazdı ama bir parçacık avuntunun da bir zararı yoktu ki.. İçine serpilecek bir parça suya bu kadar ihtiyacı varken üstelik.

Elleri kirliydi.. O elleri kanayan dize sürmek ,yaraya mikrop kaptırabilirdi hem.. Önce ellerini yıkadı..Tüm çamur akıp gitti yavaşça.. Tırnaklarının arasında hala biraz kalmıştı ama, onlarda çıkardı birkaç yıkamaya.. Umutsuz değildi.. şimdi usulca temizleyebilirdi dizini.. Örselemeden, sakince..

Bunları yaparken, bir yandan da etrafında gezdirdi gözlerini.. Allahım! Ne kadar çok şeyi kırıp dökmüştü düşerken.. Kırılmamış olanları yerleştirmek nispeten kolaydı.. Ya kırılanlar.. Yerdeki kırılmış parçaları toplamaya çalıştı.. Ellerine battılar.. Ellerine batarak aldı belkide kırık parçalar dikkatsizliğinin intikamını.. Ellerinde kan.. Yerde toplayamadıkları..

Bir hata insanın hayatını bu kadar alt üst edebilirmiydi? Edebilirdi elbette.. Bir küçük dikkatsizlik, ölüme bile sebep olabilirdi...

Hiç düşmemiş olmayı isteyecek gibi oldu bir an.. Sonra bir garip teslimiyet.. Kader mi dedi kendi kendine.. Kader deyip kendini bir köşeye çekebilir miydi? Yapamadı.. Sorumluluklardan bu kadar kolay kaçmamalıydı insan.. O da kaçmadı..

Toplayabildiğim kadar parçayı toplarım dedi. Dağılan yerleri yerleştiririm.. Hiç bişey bu düşüşün izini silemeyecekti belki ama, hiç değilse bir kaç şeyi eskisine benzer hale getirebilirim.. Eskisine benzer evet, asla eski haline değil..

An..
An , geçip gidince o ana dair hiç birşeyi yok etmek, izlerini silebilmek mümkün değildi ki.. Hadi herşey, herkes ,top yekün bütün kainat o düşüşü unutsa.. O unutabilir miydi?
Kendi hakikatini inkar edebilir miydi?

Yapamazdı..

Muhasebe.. Hesaplaşma.. Kendi kendisinin hakimi, savcısı, avukatı olmalıyıdı..
Şuçladı.. Hemde kimsenin suçlayamayacağı kadar ağır cümlelerle kendini..
Savundu.. Gerekçeler.. Bazılarını, bahane diyip geçersiz bile saydı üstelik..
Sonra hakkındaki hükmü okudu kendine usulca.. Kimse bilmedi.. Kimseye söylemedi..

Yara yıkandı..
Kan durdu..
Yaranın üzerini açık bıraktı..
Hava alırsa daha çabuk iyileşebilirdi..
O yarayı gizlemedi.. İz bırakmasını istedi için için.. O düşüşü hatırlatacak bir iz..
Elbiselerini değiştirdi..
Saçlarını taradı..
Toparlayabildiği parçaları özenle bir kutuya koydu ,atmadı..Onlar da atılamazdı, atmadı..
Etrafa dağılanları yerlerine koydu.. Bazıları bir kaç milim yer değiştirmişti belki ama çok kötü görünmüyordu yine de..

Küçük kırık parçaları koyduğu kutuya baktı uzaktan.. Çok üzgündü ama yapacak bişey yoktu artık iş işten geçmişti..

Kalabalığın arasına karıştı.. Kimse beraat mi etti, hüküm mü giydi bilmedi..

susma düşerim..!

İki susuş arasındaydı uçurum...

susma! dedim yâr..
susma!
düşerim..


inanmadın...

sustun..
sustum..

d
ü
ş
ü
y
o
r
u
m

.
.
.
.


29 Eylül 2009 Salı

perde-3-


Perde 3.kez açılır.. Kadın 2. perde sonunda yığılıp kaldığı yerdedir hala.. Seyircilerin alkışı ile kendine gelir.. Derin bir uykudan uyanmış gibi sersemlemiş bir hali vardır.. Alkışlayanlara öfke ile bakar ve haykırır .

Kadın : Neyi alkışlıyorsunuz.. Bir insanın ağlayışında bile alkışa değer ne bulduğunuzu biriniz anlatsın bana..
Arkalardan kimliği belirsiz bir ses : Muhteşem bir oyunculuktu bu.. Gerçek gibi..
Kadın : (İç geçirerek) Oyunculuk.. Hem de muhteşem.. Keşke öyle olsa..( Dağılan saçlarını toparlar,ağlarken akan burnunu elinin tersi ile siler.. ) Her neyse.. Devam etmeli oyun .. Öyle değil mi? Sonsuz merakınızla oyunun sonunu bekliyorsunuz.. Oyunun sonunda esas kız yani ben oluyorum o, ne olacak diyorsunuz değil mi? İnsanların hayatı hakkında ne çok şey merak ediyorsunuz.. Hatta görebildiklerinizden fazlasını değil mi? Bilmediklerinizi, cümlelerimdeki boşlukları kendiniz dolduracak kadar da edepsizsiniz üstelik.. Tecessüs..
Ağladım az önce.. Niye ağladım peki? Var mı bu boşlukları dolduracak..

(Seyircilerde sessizlik)


Kadın : Hadi yapmayın .. Fill in the blanks.. En iyi yaptığınız şey bu zaten.. Nasılsa kafanızda bir sebep vardır, çekinmeyin söyleyin.. Ne o susmaya devam öyle mi? Yalandan bekleme.. Soyunmamı bekliyorsunuz değil mi? İçin için anlatmamı istiyorsunuz.. Ama ne söylersem söyleyim kendi “zan”larınıza inanacak, benimkiler için “bakma onun öyle söylediğine, aslında..” diye başlayan cümleler kuracaksınız.. Ve bunu yaparken de bana inanmış rolü keseceksiniz.. Asıl müthiş oyunculuk bu.. Asıl ben sizi alkışlamalıyım..

( Kadın, gittikçe azalan bir tempoyla alkışlar seyirciyi..)


Kadın : Bir önceki perdede bir arkadaş vardı.. Nerde o? Yoksa gitti mi?
Karanlıktan seslenen Genç : Gitmedi..
Kadın : Lütfen gelir misin..Buraya yanıma.. (yalvarırcasına ) Lütfen…
(Genç Adam sakin adımlarla sahneye ilerler.. Kadının sabırsızlığı ve tedirginliği ellerine yansımıştı.. Bir süre koyacak yer aradı onları.. Nihayet , kavuşturup göğsünün üzerine yerleştirir)

Karanlıktan seslenen Genç : Evet.. Dinliyorum…
Kadın : Ben dinliyorum asıl.. Konuş..
Karanlıktan seslenen Genç : Ben sözlerimi söyledim.. Bildiğin şeyler zaten.. Neden bir daha da benden duymak istiyorsun..Ne değişecek..
Kadın : Duymak istiyorum evet..Nedenini sorgulama.. Sadece söyle.. İçinden geldiği gibi.Acımasızca ..
Karanlıktan seslenen Genç : Sadece zavallısın.. Zavallı.. Ama sana acımıyorum biliyor musun.. Sana hiç acımıyorum.. bütün bunlar hepsi senin tercihindi.. Kendini zeki zannediyordun.. İstediğin oyunu , istediğin gibi oynayabilecek kadar değil mi? Yazık sana..
Kadın : (yalvarır gibi) Devam et..
Karanlıktan seslenen Genç : Sıradan zavallı bir kadın.. Bir hiç..Hiç olduğunun farkında ama “en” olmaya uğraşan aciz bir… Bir kifayetsiz muhteris.. Diline doladığı zavallı üç beş kelimeden başka hiçbir şeyi olmayan, o kelimelerle dünyayı alt üst edebileceğine inan bir şaşkın..Korkudan dizleri titreyen ama, korkusuzluk anıtıyım diye ayakta dikilen bir korkak.. Zeki olduğunu sanan ama en küçük adımda onlarca açık bırakan bir budala..
Kadın : Zehir gibi.. Ama susma..
Karanlıktan seslenen Genç: Bu kadar yeter..Şimdi yerime geçmeli ve seni izlemeliyim.. Diğerleri gibi.. Bir farkla.. Oyunun sonunu bilerek seyredeceğim sadece..
Kadın : Oyunun sonunu biliyorsun demek.. Ama nasıl.. Yazanı olduğum halde ben bile bilmezken.. Henüz yazmayı bile bitirmemişken..
Karanlıktan seslenen Genç : Satranç … Oynanacak bütün hamleleri biliyorsan.. Ve dahası daha ilk hamlede oyunun son hamlesini bile görecek kadar iyi biliyorsan.. Sadece izlersin. Bir köşede sessizce beklersin o bildiğin hamlelerin yapılmasını.. Çaresiz debelenmeleri izlersin. Müdahale bile etmezsin. Çünkü herkes kendi hamlesinin sonuçlarını görmelidir.. Bütün bedeller ödenmelidir… Hatalarla yüzleşilmelidir..Acı çekilmelidir. Uykular bölünmelidir.. Beyninin içindeki küçük kurtçuklarla kavga edilmelidir..Dibe vurulmalıdır.. Son bir hamle yapılmalıdır.. Ve muhtemeldir ki, can havli ile yanlış hamle olacaktır bu.. Çünkü korkar insan içine düştüğü bu halden.. Aklını kaybettiğini sanır.. Halbuki kaybetmiyordur.. Sancılı bir kendini kazanma sürecidir bu.. Kendini.. Beğenmediği, nefret ettiği , utandığı her şeye sahip çıkacak kadar cesursa kazanır.. Yoksa, derinlerde bir yerde bir vurgun..
Kadın : Anlamıyorum… Satranç ama kimle..
Karanlıktan seslenen Genç : Herkesle .. Hatta kendinle bile… Zavallı…
Kadın : Ya sonunda…
Karanlıktan seslenen Genç : Yaşa ve gör.. Ve öde bedellerini.. Çok zekiydin değil mi.. Hadi göster zekanın kudretini.. Hadi kurtul kendini sıkıştırdığın bu hücreden..Aptal.. Kendini o kadar önemsedin ki, senden başka herkes aptaldı.. Herkesi kandırdığını sanırken, kandırıldığını göremeyecek kadar sarhoş olmuştun kendine hayranlığından.. Ve sen sarhoş olmak istedikçe, onlar kadehini doldurdu.. Ama unutma bunu sen istedin.. Sen istemeden kimse sana zarar veremezdi.. Şimdi durmuş sefilce ağlıyorsun.. Sefilce çığlıklar atıyorsun.. Son kozların bunlar mı yoksa.. Bilesin ki bunlar yanlış hamleler.. Bunlarla sadece MAT olma yolunda hızla ilerliyorsun..
Kadın : Yardım et bana..
Karanlıktan seslenen Genç : Elimden bişey gelmez..
Kadın : O halde bana bir iyilik yap..( Bir anda adamın ellerini kavrar ve boğazına dayar) Beni boğ…Öldür..
(Karanlıktan seslenen Genç ellerini çekti hızla)
Karanlıktan seslenen Genç : Gittikçe zavallılaşıyorsun.. Sende can havliyle peş peşe yanlış hamleler yapıyorsun.. Sadece derin bir nefes al diyebilirim sana.. Derin bir nefes ve her şeye rağmen soğukkanlı ol.. Ve sakın unutma bu senin satrancın.. İlk hamle senindi.. Karşındaki senin hamlene göre adım atmalıydı.. Ama şimdi geldiğin noktada sadece karşısındakinin hamlesine göre hamleler yapan birisin..
Kadın : O halde oyun bitmiştir değil mi.. Yenildim mi yani..
Karanlıktan seslenen Genç : Hayır daha değil.. İstersen oyunu çevirebilirsin.. En az zararla.. Belki istediğin gibi olmayacak sonuçlar.. Ama yanlışlarımın bedeli diyeceksin onlara.. “Keşke”lere sığınmadan, “bir dahaki sefere” demeyi öğreneceksin önce.. Şimdi izninle yerime dönmeliyim.. Bu kadar yeter.. Gerisini sen halledebilirsin..
Kadın : Halledebilir miyim sahi.. Yapabilir miyim..
Karanlıktan seslenen Genç: Kendin söyle
Kadın : (Derin bir nefes alır) Yapabilirim..
Karanlıktan seslenen Genç : (tebessüm eder ilk defa) Doğru hamle…Hoşça kal…

(Işıklar usul usul kararır.. Kadın sahnenin ortasına öylece kalır.. Ve perde ilk kez o haykırmaksızın kapanır )

perde-2-

Perde-1- için..


Perde yeniden açılır.. Kadın, perdenin açıldığını farkında olmaksızın sahne gerisinden birilerine laf yetiştirme telaşındadır.. İçeriden gelen uyarıyla seyircilerin Onu izlemekte olduğunu fark eder. Ve sahnenin ortasındaki yerini alır
.
Kadın : Kusura bakmayın..Arkadakine laf yetiştirirken fark edemedim sizi..(Döner arkaya bakar, yüzünde tiksinen bir ifade..) Gerizekalı… Pardon, size değildi..İlk perdeyle ilgi küçük bir sıkıntı yaşadık da.. Neymiş efendim.. Elimdeki metine sadık kalmamışım.. Ağzıma ne gelirse konuşmuşum. Ne yapmaya çalışıyor muşum? Vesaire..vesaire..
Sahne benim ,bu da benim oyunum değil mi? O halde istediğimi yaparım.. Yaparım … Yapabilir miyim? Yapamam… Yapamadım ..Hem de hiç.. Elime verdiğiniz metinleri okudum giydirdiğiniz kostümleri giydim…Hiç itiraz etmedim.. İtiraf edeyim mi böylesi daha kolaydı çünkü..Size benzedikçe hayat kolaylaştı. Kendinize benzemeyenleri sevmiyorsunuz değil mi.. Eskiden “anormal” derdiniz bu tür insanlara..Sonradan daha havalı bir isim buldunuz :Marjinal.. Çok fiyakalı değil mi.. Ogünden sonra normal insanlar, marjinalleşmek için kendini telef etmeye başladı.. Marjinal olmak, anormallik gibi utanılası bir durum değildi.. İnsana, derin, duyarlı, entelektüel bir hava veriyordu..
Anormal.. Normal neydi? Genelin yaptığı mı? Yani, siz gibi olmak.. Benzeşmek.. Bu zulüm.. Bu gördüğüm en korkunç asimilasyon.. Beni size dönüştürdünüz.. Ellerim , yüzüm, bakışlarım bile gittikçe sizleşiyor.. “Ben” olan yanlarım yavaş yavaş siliniyor.. Kelimelerim sizinkilere benziyor zamanla.. Size benzedikçe kendime uzaklaşıyorum.. Kendimden Hicret ediyorum.. Kendimliği bırakıp siz oluyorum.. Bu dönüşümün ne kadar acıttığını bilemezsiniz.. Beni ANLIYOR MUSUNUZ?

Seyirciler : (Seyirciler, sahne 1 den aldıkları derse çalışmıştır ) Haaayyıııııırrr.

Kadın : Harika.. Birbirimizi anlamadığımızda ikna olduğumuza göre daha sağlıklı iletişim kurabiliriz..
Beni nasıl bilirsiniz?
(Seyircilerin yüzünde şaşkın bir ifade vardır..Bu da nerden çıktı dercesine)

Kadın : Evet.. Doğru duydunuz.. Size sordum.. Beni nasıl bilirsiniz? Bu soru hep “ merhumu nasıl bilirdiniz” diye sorulur.. Sanki o saatten sonra merhumun de çok umurunda onu nasıl bildiğiniz.. Henüz merhum olmadan ve hala kısmen de olsa kanaatlerinizi umursuyorken, fırsat bu fırsat ,söyleyin bakalım.. Teyzecim sen söyle beni nasıl bilirsin?

Pembe yanaklı Teyze : Valla güzel kızım .İyisin hassın işte.. Hanım hanımcıksın, güler yüzlüsün.. Terbiyelisin. Okumuş insanın hali başka oluyor.. Bizim gibi cahil değilsin.. Tatlı tatlı konuşuyosun, biz de dinliyoruz işte..

Kadın :Hanımım dimi teyze..Ahh be teyzem sana desem ki içimde utanmaz bir fahişe var.. Aklına gelmeyecek işler karıştırabilirim.. Yüzüne tüküreceğin bir komşu kadınım aslında desem..

Pembe yanaklı Teyze : Tövbe, tövbe.. Hiç olurmu öyle şey..

Kadın : Olmaz dimi teyze.. Olmaz… Olmaz.. Peki sen söyle beni nasıl bilirsin 3. sıradaki, yeşil atkılı yakışıklı..

3.Sıradaki Yeşil atkılı adam: Çok zekisin.. Kelimelerin beni deli ediyor adeta.. Dünyaya meydan okur bir halin var.. Ve çok güçlüsün.. Yıkılmaz görünüyorsun.. Her an tutabileceğim kadar yakın, asla dokunamayacağım kadar uzaksın.. Rüya gibi bir şeysin …

Kadın : Vaayyyy.. Ne havalı laflar bunlar.. Şimdi bu iltifatlar karşısında benim eriyip bitmem, kendimi pelte kıvamında senin kollarına bırakmam gerekiyor değil mi.. (Döner teyzeye bakar ) korkma teyzecim, tabii ki bunu yapmam.. En azından sizin yanınızda yapmam….Allah aşkına yok mu şöyle okkalı bir tokat bana.. Hadi cesaret lütfen…

(arkalardan bir genç seslenir)

Karanlıktan seslenen Genç : Sen farklı olduğunu zanneden, sıradan birisin.. Hatta gördüklerimin arasında en basit çözümleyebildiğim insansın diyebilirim..

Kadın: Müthiş.. Seni görebilir miyim.. Ayağa kalkar mısın lütfen..

(En arkalardan bir genç ayağa kalkar)

Kadın: Lütfen, yanıma, sahneye gelir misin..
Karanlıktan seslenen Genç : Neden?
Kadın: Az önce kurduğun cümleyi gözümün içine bakarak söylemeni istiyorum..
Karanlıktan seslenen Genç : Gerek var mı.. nasılsa böyle olduğunu sen de biliyorsun.. Sadece bunu kendine itiraf etmek çok güç…Değil mi ?

(Kadının tiz kahkahası salonun duvarlarına çarpar.. Çığlıkla karışık bir kahkahadır bu.)
Kadın : Öyle mi sanıyorsun.. Bu benim hatam öyle değil mi? Egomu şişirip bu hale sokanların hiç kabahati yok değil mi.. Beni muhteşem, mükemmel sananların hiç kabahati yok.. Üzerime zorla giydirdikleri elbiseleri yırtıp atamamak benim hatam..
Dinle beni çocuk.. Çocuk diyorum sana ..Yanlış anlama küçümsediğim için değil, tersine ancak bir çocuk bu kadar dürüst olabilir.. Ancak bir çocuk bu kadar korkusuzca dikilebilir ayakta.. Dilerim hep çocuk kalır bu yanın. Neyse Çocuk dinle! sözüm sana …
Sevilmemekten o kadar çok korktum ki ben,, sevgileri kaybetmekten, kim ne isterse ona dönüştüm.. Kim ne beklerse o oldum.. Kim ne duymak istiyorsa onu söyledim.. Kim ne görmek istiyorsa öyle göründüm.. Çok yavşakça değil mi.. Haklısın.. Tam bir kişiliksiz insan modeli.. Hadi gel beraber taşlayalım onu.. Sahnenin başından beri yaptiğım hiçbir suçlamada haklı değildim.. Ben istedim bunu .. Benzemeyi, dönüşmeyi.. Çünkü yoksa sevmezdiniz beni..Lanet olası sevginiz, daha doğrusu sevgi sandığım iğrenç gösterileriniz benim başımı döndürüyordu.. Sarhoş olmuştum.. Siz sever gibi yaptıkça, algılayışım köreldi.. Hakikati görememeye başladım.. Sözleriniz nasıl bir büyücüydü.. Nefsim okşanıyordu.. Ruhsal bir orgazm haliydi bu.. Harikaydı..Taa ki.. Beynime bu kıymık saplanana kadar.. Beynimdeki kıymık… Kanıma giren bir virüs.. her şeyden ,herkesten şüphe etmeme sebep olan o şey.. Yavaş yavaş, gözlerim görmeye başladı… Kulaklarım duymaya.. Harikasın dediğinde içinden geçen bir halta yaramazsını duydum teyzecim.. Kırılmadım. Haklısın bi halta yaramam ben..
Yeşil atkılı yakışıklı, senin o güzel cümlelerinin varacağı nihai noktayı biliyorum ama söyleyemem şimdi.. Ama sana verecek bir cevabım var , çıkışta uğra yanıma..
Sahibi olmadığım manaların atfedilmesi.. Off… Güya biri bizi yüzümüze karşı methedince yüzüne bir avuç toprak atmalıydık değil mi.. Kim o delikanlı? Sen harikasın diyene, yürü git dalga mı geçiyorsun, yoksa sıradanlığı göremeyecek kadar mı ahmaksın diyecek.. Diyemedim ben de..
Ama kıymık…. Şimdi beynimin içinde bir kıymıkla dolaşıyorum.. Bütün inandığım değerleri yeniden gözden geçiriyorum.. Doğrularla yanlışlar o kadar birbirine girmiş ki, çözemediğim bir yumağın içinde debelenip duruyorum… Bu yüzden de kaçmak istiyorum.. Evet, haklısın.. Çünkü kalıp her şeyi yoluna koyacak gücüm ve becerim yok .. her şeyi öylece yüz üstü bırakıp kaçmak… Bunu bile yapamıyorum, söylemiştim değil mi..
Oysa nasıl istiyorum kendimde o gücü bulmayı biliyor musun?
Çırılçıplak soyunmak, ben olmayan her şeyimden soyunmak.. Kazıyıp atmak üzerime sinen bütün ihanet kokularını, kırk tas su ile bir gusül almak ve arınmak.. Ve dönüp bakmamak, durup durup arkaya.. Ve söküp atmak bütün acıtan yamaları.. Gittiğim yerden ,hakiki “Ben”e hicret etmek bu defa.. Ve muhacir olmamak bir daha.. Kendime ensar olmak .. Kendimi sarmak.. Kediler gibi yalayarak belki bütün yaralarımı iyileştirmek…

(Kadın yere çöker, başını yukarıya kaldırır)

Kadın : Ve Sen… İki şeye güvenirim derdim.. Biri aynaya bakınca gördüğüm, diğeri yukarı bakınca göremediğim.. Sen… Aynaya bakınca gördüğüme bile güvenmiyorum artık.. Artık Onu bile tanımıyorum..Beynimde bu lanet olası kıymık.. Çabuk ol.. Ya bana bu kıymığı çekip çıkaracak bir cımbız ver , hemen şimdi.. Yada…. Yada BENİ AL… Hemen şimdi..

(Perde yavaşça kapanır, içerden kadının ağlayarak okuduğu şu dizeler duyulur )
Büyücü büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman nedir inimde ?
Camdan keskin , kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi beynimde.

gülün dikeninde aşk...





Bülbülün göğsüne dikenlerini sapladığı için


Herkes O'nu suçladı


oysa Gül,


Dikenlerini unutmuş ,

Maşukuna sarılmak istemişti ...

sadece sarılmak..




Gülü katil yapan aşktı..?

zıtlık dediğin nedir ki?

Herşeyin aşırısı zıddına inkılap eder..



ZIT
lık dediğin ;

Birbirine sırtını çevirmiş iki
AYNIdan başka nedir ki???

Arasında var sandığın mesafe bir nefesliktir sadece...




Kenetlenen bir sarılış için bir yüz yüze dönmeleri yeter..




UNISEX BLOGLAR ARANIYOR...

Ben bu işe çok gülüyorum...




Bir erkek tarafından yazılan, ama tüm yorumcuları bayan olmayan,


Bir kadın tarafından yazılan , ama etrafına erkeklerin üşüşmediği..


UNISEX BLOGLAR ARANIYOR...



-Bu arada sevgiliBaleYBeleN in hatırlatması ile küçük bir açıklama yapmalıyım..-

elbette ki, bazı bloglar istisna..
Aradaki farkı farkedebileceğinize eminim...





Not :sevgili hemcinslerim ;
yazılarıma yorum yazıyor olmanız beni çok mutlu ediyor
bilesiniz bu arada...

28 Eylül 2009 Pazartesi

İstanbul beni s/akla!



Hey İstanbul !
Göster bakalım marifetini..
Ört!
Örtebilirsen üzerimi..
Sakla !
Yağmalanmadan,
Sakla!
Haramilerden yüreğimi...

Hadi !
En küstah gülüşünü ver yüzüme,
Küçümseyişle aralanan dudaklarıma,
Kovarken bile bin davet..
İnci beyazı martı havalansın
Kızıllıklar arasından..
Ve kıvransın eşiklerde
Aşk..
Ah! Aşk..


Vefasız bir bakış ser gözlerime,
Bir unutuş,
Bir umursamazlık...
Yanımdan geçsin de ömrüme sebep,
Bırak beni,
Bırak , başkalarına göz kırpayım..


Ya sen ,
Karış kalabalığınla ruhuma...
Yada al yut beni Cadde-i Kebir ol..

Sesler istiyorum senden İstanbul,
Tanımadığım sesler..
Sesimi İstanbul,
Sesimi unuttur bana..


Parke taşların asılsın
Gece vakti, kırmızı rugan adımlarıma,
Kırılsın bir topuk..
Kırılsın kalemim..
Hadi İstanbul!
Düşür beni rezil kaldırımlarına..


Bir kağıt mendile tüküreyim kendimi..
Sarhoş rujumun yanına..
Buruşturup atayım kendimi..
En karanlık,
En yosma sokağına..


Ben bana ağırım İstanbul ..
Ben sana ağırım ...
Bir köşe başında kes önümü,
Gasp et bütün anılarımı..
Bir çizik sol mememin altına..
Bırak aksın..
Bırak aksın..
Bırak aksın, içimin kini..
Dışımın kirine bulanayım..


Süleymaniye'de sabah ezanına
Tarlabaşı'ndan bir nâra (k)atayım..
Yürüyeyim üstüne üstüne,
Yürüyeyim Ölümüme İstanbul.. .
Ölümüne sana kafa tutayım..

Ve sen,
Artık yeter de!
Sok bıçağını
Sağ kasığıma..
Kimse almasın beni, senin elinden..
Kimse dönüp bakmasın bile bana..
Kimse belâma bulaşmasın..
Yığılıp kalayım göbeğine
Saçlarımı,
Bağrına saplayayım..

Kimlik çıkmasın üstümden..
Kimim kimsem olmasın..
Beni kimse tanımasın..
Arayıp sormasın..

Adam gibi bir gazete ört üstüme..
Bu kadarını yap hiç değilse..
Gerisini ben hallederim..






27 Eylül 2009 Pazar

S/ayıklamalar - yüreğime dair..

Sen, yetiştirme yurtlarındaki çocukları bilir misin? Hani saçlarını okşadığında, boynunu uzatıveren çocukları.. Hani , gözlerinin içine beni sev diye yalvararak bakan çocukları..
Senin için, ellerinin bir saça dokunmasından ibaret olan okşayış, o saçlar için ne mana ifade eder bilir misin..
O çocuklar, yurdun penceresinde oturup, hiç tanımadıkları birinin gelip saçları okşamasını bekler.. Hiç tanımadıkları bir elin sahibine , usulca sokulan bir bedenin içindeki titreyişi bilir misin sen..
O çocuklar,saçlarını her okşayanı, kendilerini o yurttan kurtaracak bir kahraman zennederler.. En güzel, en akıllı, en şirin, EN .. olmak isterler.. Çünkü sanırlar ki, EN olduklarında, o saçlarını okşayan el bir daha hiç gitmeyecektir..
Oyse...
Eller gelir...
Saçlarını okşar..
Ve gider..
Bunları niye mi anlatıyorum sana.. Sabret.. Elbette bir yere bağlayacağım ...
Bazı yürekler vardır bilir misin sen? Ben onlara yetiştirme yurdu yürekleri diyorum.. Onlar sevmek ister, sevilmek ister. Aşk ister o yürekler.. Şefkat ister..
İşte o yürekler de, kim küçücük bir tebessüm etse ona koşar gider.. Kim azıcık okşayıverse ona akar gider..
O yüreklerin sevilmek adına yapmayacakları yoktur bilir misin?
Bilmezsin eminim...
O yürekler, sadece biraz daha yanında kalınsın , biraz daha sevilsin diye, senin mukaddes dediğin herşeyi feda etmeye hazırdır bilir misin..
Anlamadın mı açayım mı biraz daha.. Peki.. Sen istedin bunu..
Sevilmek öyle bir arzudur ki insanın içinde hele sevmek nedir biliyorsa..
Aşk öyle bir arzudur ki insanın içinde hele aşk nedir biliyorsa..
Aklına gelecek bütün kumarları oynar insan..
Hayaline bile gelmeyecek maskeler takar.. O maskeler, en çok beğenilenlerdir.. O yürekler, sahibi oldukları bedenleri bile, hiç düşünmeden sunarlar, bir çift güzel söze.. Çünkü sevgiyi görmek isterler.. Gerçek olmasa bile kendini bile bile kandırmak olsada avutmak isterler kendilerini.. Sevildiklerine dair masallar anlatırlar kendilerine.. Gece olup, yataklara uzandıklarında, kulaklarına yapışan kirli sözler ve tenlerinde adını bile bilmedikleri parmak izleri ile ağlarlar..
Sen, onlara fahişe der geçersin belki de.. Onlar fahişe filan değildir.. Onlar, rezil sefil aşk dilencileridir sadece.. Bir masal uğruna kendini bile satabilecek kadar deli aşk dilencileridir..
Çünkü, acıdır ki aşk artık çok uzak bir vahadır onlara.. Bir seraptır belki de sevgili..
Sevmek için genç olan yürekler, sevilmek için yaşlanmıştır çünkü..
Ve vururlar kendini ordan oraya..
Ve kanarlar..
Sonra..
Tıpkı o yetiştirme yurdundaki çocukların saçlarını okşayan eller gibi, o yüreği okşayan eller de çeker gider..Bir sır vereyim mi; o yüreklerin bir çoğu aslında hiç gelmemiştir bile..
Bütün bunlar..
Bütün bu deli saçması şeyleri niye mi anlatıyorum..
Yoruldum ..
Kendime masal anlatmaktan yoruldum..
Yüreğim..
Yetiştirme yurdu yüreği..
Yoruldu, her defasında aynı senaryoları yaşamaktan..
Bana aptal de..
Ahmak de..
Canın ne istiyorsa onu de umurumda değil..
Sadece, çekip gideceksen dokunma yüreğime..
Sarıp sarmalayamayacağın bir yürekte, parmak izlerini bırakma..
Zaten yeterince parmak izi var üzerinde..
Bırakacaksan ellerimi tutma..

soru/yorum

magnum opus dedi ki...

dedem cobandi, cok insan tanirdi ama her zaman yaylada yasardi kimseyle karsilasmamak icin... hayatinin son dakikalarinda dahi ne kadar mutlu oldugunu artik daha iyi anliyorum.


*******

soru/yorum kendime:

İnzivaya çekilemeyişimin asıl sebebi gidecek bir dağımın olmayışı mı yoksa?

Yoksa bir dağa çekilecek cesaretimin olmayışı mı?

Yoksa herşeye rağmen, kıymeti cemiyetten beklemek gibi bir zaafım mı var?


Yokluklarımdan..

Korkaklıklarımdan..

Zaaflarımdan..

Nefret ediyorum bu günlerde..



26 Eylül 2009 Cumartesi

AŞK NEYDİ?-1-

ADIN,

En günahkâr zikirdi dilimde

Ve AŞK;

Dîl'imin Vecde varmasıydı..

SENİNLE..

Sevgili Damdaki Adam..

sorunun cevaplarından ilki olsun bu..

aklıma geldikçe eklerim belki..

belki sizler de birşeyler eklersiniz hem..







İFADE-İ HÂL

Bütün sesler sussun!Bugün seni dinlemek istiyorum....Kuşları, taşları, çınarları, nur yüzlü ihtiyarları değil ..Yalnızca seni, tek seni, hep seni.. Senin sesini istiyorum..

Eşyaları sustur..Kağıdım çağırmasın huzura beni.. Kalemim hesap sormasın sol elimden.. Yastığım üşüdüm diye ağlamasın.. Yorganım gözyaşı kusmaktan dert yanmasın bugün..

Parke taşlardaki ayak izlerim ..Ayın yüzüne çizdiğim yalnızlık..Erik dalında açıveren aldanış..

Hepsi, hepsi sussun..

Çeksin herşey benden elini..Benim çektiğim gibi herşeyden elimi..

Yalnız senin
Birtek senin ellerin...

Bilmediğim ellerinle tut bugün ellerimi...
Bir yumruk yapayım sol elimi,
Usulca gömeyim avucuna..

Avucunda uyut bugün elimi..


*******

.......dediğim eller..(Başka) ellerde..
Ellerim!
Sarılın birbirinize..
Herzaman yaptığınız gibi..

25 Eylül 2009 Cuma

inziva gerekçesi...


".....
"Gitmek istiyorum buralardan, herşeyi ve herkesi ardımda bırakıp..."

Son yıllarda içimden en çok geçirdiğim cümle bu.
Hem de gerçekleştiremeyeceğimden emin olduğum halde.
Arada böyle anarşist hayaller kuruyor insan.


Gitmek... O ana kadar yaşadığı herşeyi öylece bırakıp gitmek..
Hani kahvaltı sofrasını toplamadan masada bırakıp evden çıkıp gider gibi gitmek..


Mümkün mü?
Değil elbette..

Sahibi olduğunuzu sandığınız şeylerle aranızda imzaladığın anlaşma nedense şekil değiştirmiştir.. Aslında siz onların değil, onlar sizin sahibiniz olmuştur.. Ve sahipleriniz asla izin vermez bu gitmelere..

Gün dediğiniz 24 saatlik zaman diliminden her sahip kendine düşen payı alır.. Size kalan;- eğer kalırsa tabii- başınızı yastığınıza koyup uyur gibi yaptığınız anlarda sadece sizin bildiğiniz küçük düşsel zamanlardır..


İnsanlar... İnsana dair umutlarımın giderek tükendiği demlerdeyim..
Her yeni insan , yeni bir umutla dahil oluyor dünyama..
Sormadan , sorgulamadan, sahiplenmeden, sahiplenilmeden , yanyana yürüyebilmek.. Başlangıçta herşey çok güzel.. Ne zaman ki, çıkarlarınız çatışır, ne zaman ki birbirinizin hesaplarını içine dahil olursunuz işte o zaman yol arkadaşınız başka bir şeye dönüşür.. Acıdır .. Acıtıcıdır..


Herşeyi ve herkesi bırakıp gidiyorum artık.. Bu gidiş bedenimi sahiplerime bırakıp kendi kendime hicret ediş sadece..

Sadece kelimelerimi alıyorum yanıma..

Harflerimin gölgesine saklanmak, iki noktalarımın arasından bakmak hayata, dur durak bilmeden noktalı virgüllerle dolu cümleler kurmak..

Yazmak.. Yazmak..

Sadece yazmak istiyorum bundan sonra..
"

Kadın, aylar önce yazdığı eski bir karalamayı bulup çıkartır, tozlu olmayan bilgisayar dosyasından.. Ne acıdır ki, artık o tozlu raflar söylemi bile tarihe karışmıştır..
Bu yazıyı arayıp bulmasına sebep olan şeyi düşünür.. Acı acı gülümser sadece..
Sadece gülümser.. Gözlerini kocaman açar.. çünkü gözlerini kocaman açınca ağlamazsın, bunu bilecek kadar çok şey yaşamıştır..

Susar birkez daha.. Yazıyı alır yeni kayıt ekle butonuna basıp, YİNE aynı kayıdı ekler.. Ve düşünür.. Daha kaç defa bu yazının bloguna eklenebileceğini..

Masadan kalkar..
Açtığı kapının arkasındaki boşluğa bakar.. Bakar.. Bakar.. Bakar...
Aslında kimsenin gelmediğini o zaman farkeder.. Ve usulca kapatır kapıyı tekrar. Bir daha açmasınlar diye ellerini ,bileklerinden kesmeye gider..

.............................................................


Not:Ne kadar haklıymışın arkadaşım..
İnsanlarla olabildiğince az temas etme kararlılığında meğer ne kadar da haklıymışsın..


akrebin kıskacı


....

Zaman...

Geçmek bilmeyen zaman..

Bir akrebin zehirli kıskacı..

Beni,

Yokluğunda yakalayan..

24 Eylül 2009 Perşembe

(kendini)bulmak için, (önce)kaybetmek gerek

Koltuğuna oturdu..
Bacak bacak üstüne attı..
Sol elini şakağına dayayıp, uzaktaki bir noktaya dikti gözünü..
-Ah! Ne kadar da muhteşem bir DERİN ADAM pozuydu bu..-

"Kendimi bulmak istiyorum" diye mırıldandı kulağımdan ötesine geçemeyen sesiyle....

(Söze tesirini veren samimiyetti.. Kalpten çıkanların kalbe, dudaktan çıkanların ancak kulağa ulaşabilmesi bundandı.)

Birden ,kapı açıldı..
Saçlarını yağmura adamış bir kız girdi içeri..
Yaklaştı adama..
İri siyah gözlerini, adamın (güya) derinlere dalmış gözlerine dikti..

Kalbimi yerinden oynatan bir sesle gürledi..
" Kendini bulmak ha!... (KENDİNİ )KAYBEDECEK KADAR CESUR MUSUN PEKİ???"

23 Eylül 2009 Çarşamba

Aşk(ım),
seninle asla tanışmayalım...




********
Bana tek bir şey göster ki;


MALÛM olduğu anda da, MEÇHUL olduğu anki kadar ihtişamlı görünebilsin..

**********


(İşte bu yüzden/sırf bu yüzden işte)



hayata karşı yeni bir İNTİFADA...


Bunu ilk kez yapmıyorsun bana..
İlk kez çullanmıyorsun üstüme var gücünle..
En deliksiz uykumun orta yerinde, ilk uyanışım değil bu,
8 şiddetindeki bir depremle..

İlk defa, yediğim yumrukla ağzımdan kan boşalışı değil bu, kahkahalarla gülerken..

Sen, bunu ilk kez yapmıyorsun bana..
Daha beterlerini de görmüştüm, hatırlıyorum..

Bir sabah uyandığımda, evimin yıkıntısından tüten dumanı görmüştüm..
Molozlar arasında bırakmıştım, cesetlerimden birini sana..
Sonra, kendimi yeniden doğurmuştum..
Kasıklarımı yırtan bir sancıyla, sabah ezanlarına karışmıştı doğum çığlıklarım..

Hani bir gün bakmıştım ki,bütün sevdiklerim sürgüne yollanmış..
Yada benim yolum koparılmıştı onların yolundan..
Bir başıma kalmıştım..
ıslık bestelemiştim kendime..
Kelimlerden dostlar yaratmıştım..
Onlarla konuşmuştum..
Duvarlarıma anlatmıştım..


Bunu ilk kez yapmıyorsun sen bana,
"Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?

Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan mühacir; eşyadan öksüz
?"
dizelerine sığınıp, aczime şaheser bir kostüm dikme çağlarını geçeli çok oldu..

Evet, benden güçlüsün..
Çok güçlüsün hemde..
beni alt edecek herşeye sahipsin..
Bana, önce istediğim herşeyi verip,
Sonra vardiklerinden fazlasını elimden çekip alacak kadar..

Hevesimi kursağımda bırakacak kadar..
Beni üzüp, büzüp, ezip, ayağının altında çiğneyebilirsin..

Ama hala yapamadın işte..
Ne kadar güçlü olursan ol bunu yapamadın..
Bana diş geçiremedin,
Isırdın, kanattın , kopardın ama tüketemedin işte..

Çünkü her defasında,
Elime geçirdiğim o küçük küçücük,küçümsenilen taşları suratının ortasına fırlatmayı bildim..

Seni yenemedim, yenemeyeceğim belki de ama oturup çaresizliğime de göz yaşı dökmedim..

Şimdi, yine aynı terane..
Başka senaryolar..
Bu kez hesabın ne bilmiyorum?
Daha önce çarpışmadığım bir cepheden saldırıyorsun bu defa..
Bu defa oyunu daha kahpece oynuyorsun...

Ne gâm!
Biliyormusun, hala hızla koşabilen bacaklarım var, bütün yorgunluğuna rağmen..
O küçük taşları tutabilecek ellerim, onları fırlatacak kadar kuvvetli kollarım var..
Taşlar da bitmedi..
Bitmez..
Tükenmez ben vazgeçmedikçe....
Hepsinden önemlisi;
Sana eğilmeyecek bir yüreğim var..

Gözlerime bak...
Korkunun gözleri değil bunlar..
Bunlar , öfkenin ve direnişin gözleri..

Hazır ol şimdi..
Ve ben değil ,sen kork şimdi benden..

Hayat!
Sana karşı yeni bir İNTİFADA başlatıyorum..



22 Eylül 2009 Salı

bana ne & sana ne

İNSAN,

NEDEN,VERECEĞİ CEVABA BANA NE DİYECEK BİRİNİN SORUSUNA,

SANA NE DİYEREK CEVAP VERMEZ DE,

CEVABINI UMURSAYANI BU KADAR HİÇE SAYAR?

*****



Şu Adalet dedikleri şey ,
nasıl birşey?
gören..
duyan..
bilen..
varsa bir adım öne çıksın..


hadi kolaysa sen de res/cmet kendini...

Elinde bir taş
Bakıyorsun bana..
İğreniyor(mu)sun..
Ya nefret?

Korkma!

Utandığın bütün sıfatları
Aldım üzerime..
Yerin altında ,
Yerin üstünde
Ne kadar günah varsa..
Hepsi bENim..

En rezil..
En kahpe..
En kötü..
En aşağılık..
En ahlâksız..
Ve EN..

Ve EN...

bENim..


Sen,
Sen tertemiz..
Sen mazlum..
Sen masum..
Sen pirüpak..

Elinde bir taş
Bakıyorsun bana..
İğreniyor(mu)sun..
Ya nefret?

tek soru sana:
Aynı cesaretle kendini res/cemedebilir misin?


Benim yaptığım gibi....

****


Sen kimsin ki
BENi res/cmedeceksin....
Bunu bir tek BEN yapabilirim..
..
Hey BEN!
BANA söylüyorum..
BEN'i rahat bırak!
Yeter artık.. Yeter!




İki farklı GÜLE GÜLE hikayesi..


KADIN:
"O gün, son kez görmeye gittim O'nu.. Son kez, çünkü ; artık daha fazlasına gücüm kalmamıştı.. O'nun, o aslında herşeyin farkında olup ,bilmezden gelen tavrı ,bütün cesaretimi ve gücümü emiyordu adeta..
O geceyi düşünüyordum.. Adına" gurur" dedikleri o aptal kalkanı, ayaklarımın altında eze eze karşısında dikilişimi.. Ağlamamak için var gücümle çenemi sıkarak, dişlerimin arasından dudaklarımı parçalarcasına sızan " seni seviyorum" cümlesini..
Bu cümleyi bekliyormuşcasına, kayıtsızca bakıyordu yüzüme.. O'nu öldürebilirdim. Yemin ederim.. Bu kadar umursamaz durabildiği için, O'nu gözümü kırpmadan öldürebilirdim..
Ayağa kalktı, yavaşça yanıma yaklaştı.. Gözlerimi kapattım.. Yüzüme değecek bir dokunuş yada nefes için neler feda etmezdim.. Ama , hayır... Buz gibi, inişi çıkışı olmayan bir sesle;" kafan karışık senin, geç oldu hem, hadi seni eve bırakayım" dedi sadece..
Utanmamıştım.. Hayır, hissettiğim şeyin adı utanmak değildi.. O'nun karşısında soyunmaktan, zaaflarımla çırılçıplak kalmaktan hiç utanmamıştım.. Hissettiğim şey ; Belki öfke.. Yada, Çaresizliğin verdiği saldırganlık ..Nefret ediyordum O'ndan..
Tek kelime etmeden çıktım evden.. Arkamda ne bir ses, ne bir seslenen..
Bir daha aramadım.. O da aramadı.. Zaten , ben aramadıkça , O beni asla aramazdı..

Aylar sonra yeniden karşımdaydı..Gözlerinde ne bir şaşkınlık, ne sitem, ne özlem.. Hiç bir şey.. Sadece koca bir boşluk.. Arkasına düşüp paramparça olduğum koca bir boşluk sadece..
"Gidiyorum" dedim.. " Bir teklif aldım.. Yurtdışından.. Sanırım buralardan biraz uzaklaşmak iyi gelecek bana.."
Dinliyordu.. Yani , sanırım dinliyordu.. Öylesine tepkisizdi ki.. Her zamanki gibi.. " İlk etapta 2 yıl.. Herşey yolunda giderse belki de geri dönmem.. sonuçta benin burada tutan bir sebep yok nasılsa.."
- Hayırlısı..
Bu kadar işte.. "Hayırlısı.." Lanet olası bir "gitme" kelimesi ile yeniden doğabilecekken, "hayırlısı" ile bir kuyuya yuvarlanıyordum..

Bir an göz göze gelebilmek için yüzüne baktım.... Bir şeyler görebilirim, kuyunun dibini boylamadan tutunabilecek bir şey yakalarım umuduyla son bir hamle.. Nafileydi.. Gözleri yoktu.. Bana bakmıyordu bile.. Düştüm.. Paramparça oldum üstelik..
El sıkıştık..
Arkamı dönüp çıkarken, kendimce cezalandırdım O'nu.. "Seni seviyorum"umu kendime saklayıp, "Allahaısmarladık" dedim sadece..
Bunun bir avuntu olduğunu ve Onun için hir birşey ifade etmediğimi bir kez daha ilan eden son cümlesi , buz gibi, uzak ve soğuk , iki küçük kelimeydi..

GÜLE GÜLE..."


ADAM:
"Geleceğini hiç tahmin etmiyordum.. Kapı açılıp ta, Onu karşımda görünce.. Neyse ki masanın üzerinde, toparlanması gereken kağıtlar vardı.. Ellerimdeki telaşı farketmemesini umuyordum.. Farketmedi.. Neden ,bilmiyorum ama , nefesim daralıyordu..
O geceden sonra ilk görüşümdü O'nu..
O gece.. Karşımda küçük bir kız çocuğu gibi titreyişi..
Neden böyleydim ben?Ne hissediyordum O'na karşı? Birşey hissediyor muydum onu bile bilmiyorum.. Bu direncin sebebi hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.. Ama olmasını
istediğim buydu.. Yada belki olması gerektiğine inandığım... Off.. Hiç birşey bilmiyordum.. Kendi , içimde tek başınalığıma o kadar alışmıştım ki; onu bozacak en ufak bir ayak sesine dahi tahammülüm yoktu..
O ise, bütün inadıyla asla kıramayacağı bir kapıyı yumrukluyordu..Ellerinden sızan kanı görüyordum..Hiç birşey yapmadan, tek kelime etmeden öylece seyrediyordum.. Belki de birşey yapmak istemiyordum.. Ne o kapıyı açtım, ne kapıdan kovdum.. Sadece seyrettim, ellerini parçalayışını.. Kendimden nefret ediyordum.. Onun zaaflarını mı kullanıyordum yoksa?
O gece "kal" desem olabilecekleri biliyordum.. Teslimdi.. Bu teslimiyetten emin olmanın verdiği bir boşvermişlik miydi acaba? "Kal " demedim Ona..

Neydi? Neyimdi? Hiç düşünmedim.. Sormadım kendime.. Bir defa bile kulak vermedim kalbimin sesine.. Kalbi dinlemek tehlikelidir.. Acıtır insanı.. Bunu tecrübe etmesem de, inandığım doğru buydu.. Belki de bir kalbim bile yoktu benim..
Gitti.. Öylece kala kaldım odanın ortasında.. Boğazıma takılma ihtimali olan yumruktan korkup ,yutkunmadım bile.. Hislerim bir anda yok olmuş gibiydi.. Kaskatı kesilmiştim..
Hiç aramadım Onu.. Aramazdım zaten..Aramamalısın diye fısıldayan bir iç sesim bile yoktu..
Büsbütün silinmek üzereydi aklımdan.. Taa ki o gün..
Yeniden karşımdaydı işte..Güçlü kadın rolü oynayan , küçük, küçücük kız çocuğu (m).
"Gidiyorum" dedi.. Ve peşinden bir sürü başka şeyler.. Kulaklarım uğulduyordu.. Hiç birşey duymuyordum artık.. Kulaklarımdan beynime aynı anda binlerce darbe vuran tek bir kelime tarafından yutuluyordum: "Gidiyorum.."
Bu halimi hiç sevmemiştim....Korkuyordum.. Kontrolümü kaybetmekten korkuyordum ..
"Hayırlısı" dedim sadece.. Kuru , kupkuru bir "hayırlısı".. Kalbimden geçenin ne olduğunu bile bilmiyorum.. Dinlememeliydim onu..
Bakışlarındaki öfke miydi? Yoksa acı mı?
Ne olduğunu anlamak için bakacak olsam beni görecekti.. Beni gördüğünde, gözlerimde görmesi muhtemel şey.. Yok .. Bu ölmek demekti.. Bakmadım gözlerine..
El sıkıştık.. Avuçlarım daha önce bu kadar acı çekmiş miydi?

Arkasını dönüp gitti..Fısıltı halinde odaya bıraktığı "Allahaısmarladık" cümlesine,neden bilmiyorum ama sanki ruhsuz bir "güle güle " ile cevap vermeliydim.. Yapmam gerekeni, gerektiği gibi yapmıştım işte..

GÜLE GÜLE...



..................

(Dış/Dündüz/Adam-Kadın)
Kadın, gözlerindeki sağanağa yakalanmamak ve yakalatmamak için koşarak iner merdivenlerden.. Adamın içinde, kendi kendisine bile adını sormaktan kaçacağı isimsiz bir boşluk kalır..

21 Eylül 2009 Pazartesi

seni sev/ecek/miş/im meğer..


Gelecek zamanın rivayeti gibi ..

Zamanını şaşmış bir eylem(di)..

Ve SEN...

kuralsız ,

devrik


hayata karşı kurduğum en cesur cümlem(din)..








20 Eylül 2009 Pazar

(her)HANGİ 1(i)


1+1 =2
2+1=3

Bu toplama işleminin hangisine dahil olduğunun bir önemi yok..

Yani ilk (1),

yada ikinci (1) olman farketmez..

Önemli olan tek şey şudur :

Bazı işlemlerin sonucu, ne olursa olsun (2 ) olmalıdır..

Bazi işlemler için (3), katlanılamaz sonuçtur..

O zaman,

Ne kıdem farkının bir anlamı vardır..

Ne de taze(cik)liğin...

Gereğini yapmak gerekir..

Sonuç (3) ulaştığı an..

Basit bir çıkartma işlemi..

3-1=2

yada

3-1=2

(her)HANGİ 1(i)

Çekip gitmeli..

Gitmeyi bilmeli..


*******


Bütün bu işlemlerin değişmezi olan ( 1 ) i,

Çok mu şanslı dersiniz?

Acaba?




18 Eylül 2009 Cuma

bayram/lık


Annecii

Hazırladın mı bayramlık elbisemi..

Hayır! kırmızı olanı değil..

O hariç herhangi birini..

Ama onu değil..

Kırmızı bayramlığı değil..


tecrit odası..


... O;

FARKLI olmaya çalışan, SIRADAN insanların arasında,
SIRADAN
olmaya çalışan, FARKLI biriydi ...

durdu..

döndü..
baktı..
güldü..

GÜRUH'un telaşına..

**

baktı..
güldü..

döndü..

gitti..


TECRİT ODASIna..

16 Eylül 2009 Çarşamba

gülümse..


Her zamanki gibi ,koltuğuma oturmuş,pencereden dışarıyı seyrediyordum.Aslına buna seyretmek denemezdi.Adeta önceden programlanmış hereketlerle, bir yandan kahvemi içiyor, bir yandan da yavaş yavaş sonbaharı giyinen sokağımıza bakıyordum.

Dışarıda bir hayat vardı.. Vardı varolmasına da bu beni zerre kadar ilgilendirmiyordu."Dışıyla savaşamayan her insan gibi ,içimle savaşmaya" başlamıştım yine.. Galip gelemeyeceğimi bildiğim halde, meydana indiğim tek muharebeydi bu..

Fincanı, tabağa yerleştirmek için başımı odaya çevirdiğimde farkettim O'nu.. Oda kapısını eşiğinde öylece durmuş gülümsüyordu..
Kimdi, neyin nesiydi, eve nasıl girmişti, nasıl olmuştu da ayak seslerini bile işitmemiştim? Bütün bunları düşünmeme bile fırsat tanımayan ,ani bir atakla soruverdi:

-Sen, neden hiç gülümsemiyorsun?

Afallamıştım..Azarlamam, paylamam, aklımdan geçen bir dizi soruyu sormam gerekirken, O'nun ancak bir çocuğa mahsus cüretine mağlup olmuştum.. Edilgen bir tavırla cevapladım sorusunu :

-Ben mi? Yoo.. Gülümsüyorum.
- I ıhh.. Gördüm ben.. Kaç kere.. Gülümsemiyorsun sen hiç..
-Hiç mi?
-Hiç..

-.......
-Neden ki?

-Bilmem..

-Yoksa, nasıl gülünür bilmiyor musun?


Bunu söylerken yüzünde şaşkın, hafif alaycı ama inanılmaz aydınık bir gülümseme vardı..Bir an oda, tavandan sarkan dev bir avize ile aydınladı sanki..

-Yoo biliyorum tabii ki.. Yani.. Şey.. Yani sanırım.. Aslında eskiden bili..
-Unuttun muuuu?

Dudakları, acıyla asıldı biranda.. Ama, sadece bir andı.. Toparlandı hemen..Ne olduğunu anlayamadan, koşarak geldi ve kucağıma fırlayıverdi..
Yüzümü, küçücük ellerinin arasına aldı.. Minicik işaret parmaklarıyla, dudaklarımın iki yanını tutup, ağzıma gülen bir ifade verdi..

-Baak.. İşte böölee yapıyosuunnn.. Çok kolaaayyy.

Ağzım, parmaklarının arasında zoraki bir gülümseyişle duruyordu..Sonra parmaklarını çekti..

-Hadii şimdi sen,kendin yap!

Öyle güzel gülüyordu ki, insanın alıp içine sokası geliyordu o güzel yüzü..
Dediğini yaptım..Daha doğrusu yapabildiğimin en iyisini yapmaya çalıştım..Yüzümdeki kaslar hamlamıştı.. Bu kısacık gülüşte bile yanaklarım acımıştı.. Ama, yine de yaptım..O'nunki kadar olmasa da, elimden geldiği kadar kocaman gülümsedim O'na..
"Bak, böyle daha güzel oldun şimdi" dedi..
Kollarımın arasına aldım O'nu.. Sarıldım.. Sarıldım.. Sımsıkı sarıldım..
"Ne iyi ettin de geldin"dedim usulca..
"Ama, şimdi gitmem gerek" dedi, gülümsemesini ihmal etmeden..
Kucağımdan indi, eşikte bir anda kayboldu..Ardı sıra yüzümde bir tebessümle bakakaldım.

O günden sonra, ne zaman kararsa çehrem, gülümseyen bir çocuk yüzü belirir gözümün önünde.. Ne kadar acı çekersem çekeyim, gülümsemesine kayıtsız kalamayacağım bir çocuk yüzü..
Hiç bişey yapamazsam ,tıpkıO'nun bana öğrettiği gibi, işaret parmaklarımla ağzımın iki kenarından tutup, yüzüme gülümseyen bir ifade veririm..

Çünkü bazı gülümseyişler karşılıksız bırakılamayacak kadar güzel ve zamanlaması itibariyle özeldir..
Hele bu gülümseme bir çocuğun yüzündeyse..

Aşk & Acı & Nefret

Bir çift göz,
Yada bir çift sözle..
Döllenir, doğurgan yürekler...
Çekilen en güzel sancının ardından
Kucağına aldığın bebek..
Ve sabah ezanlarıyla kulağına üflenen isim..
AŞK'sın sen AŞK...

sonra,
O göz ,
yada söz..
Terkedip gider seni..
Babası belli olsa da,
Gayr-ı meşrudur terkedilmiş AŞKlar..
Saklanır herkesten..

ACI, iri bir meme olur,
Sol yanının üstünde..
NEFRET emzirirsin AŞK'ına..
AŞK emer,
Emdikçe sağılır NEFRET,
Büyür ACI memesi..
Memenden NEFRET damlar..

Ama birgün,
Kesilir sen istemesen de NEFRETin..
ACIn söner..
AŞK emmez olur NEFRETi..
AŞK büyür..
Olgun bir SEVDAya bırakır yerini..

Yine de arada sızlar
Sol memenin uçları..
Sebebini bir tek sen bilirisin..
Ama,
ACI
, asla unutmaz..
Unutturmaz..

15 Eylül 2009 Salı

ELLERİN , TUTABİLİR Mİ ELLERİMİ??


Tarûmar olmuş bahçelerden geliyorum.. Kırılmış dallardan, kökleriyle birlikte topraktan sökülmüş çınarlardan geliyorum.. Çiçek adlarını ezbere bilirdim oysa.. Her çiçeğin açacağı mevsimi.. Ama zaman.. Zaman öğretti bana da , sabahları bir çise damlasıyla yüzünü yıkayan masum goncanın bedeninde aslında onlarca kan akıtan, can acıtan dikenin var olduğunu..

Gece uykularının kabusa varışlarını bilirim.. Hoş sedalar kalmadı bana o günlerden.. Bana kalan , başımı yastığa koyunca duvarlardan kusan hıçkırık sesleri oldu. Ne acı..

Ten, yorgun savaşlardan ..Hala dumanı tütüyor başıma yıkılan evlerin.. Ve bu koku, bu ağır koku, damarımda donup kalan ,akıtamadığım zehirli kanın kokusu bilirim.. Topraklarımdan, kervanlar geçti.. Bu sessizlik kaldı çekip gidenlerin ayak seslerinden geriye.. Ve ayak izleri birde, rüzgarın zaman zaman alıp götürdüğü, zaman zaman geri gönderdiği..

Gecelerin kaç vakit olduğunu iyi bilirim.. Bilmediğin kadar.. Bilmeyi istemeyeceğin kadar..

Kapıları örtülü taş duvar bir yalnızlığa ellerini uzatıyorsun şimdi.. Tutmak için ellerimi.. Ellerim.. Sahi , hiç baktın mı ellerime? Gördün mü diken berelerini, tadına baktın mı hiç avuçlarımın?. Tattın mı göz yaşlarından sinen tuzun tadını avuçlarımda? Ahh! Bilmiyorsun hiç..Hani Atilla İlhan şiiri misali, “kötüyüm, karanlığım, çirkinim” desem sana .. Ellerin.. Sahi ellerin ,tutabilir mi her şeye rağmen ellerimi?

Gözlerimde her an parlamaya hazır küçük bir ışık var hala bilirim ve dudağımın kenarında bir tatlı sözle can bulmayı bekleyen bir gülüş.. İçimde bir yerde kırmızı elbisesiyle ip atlayan ihtiyar bir kız çocuğu var.. Sen bütün bunların üstesinden gelebilir misin? Tarumar bahçenin en ışık almaz kör noktasında, öylece güneşin gelmesini bekleyen gelinciği açtırabilir misin?

Yorgunum.. Yaralarım var üstelik.. Tüm güçlü duruşuma rağmen,ürkek bir serçe gibi tedirginim aslında.. Bir daha bir kez daha yenilmek değil, yanılmaktan korkuyorum.. Hayal kırıklıklarıma bir yeni halka daha eklemekten..Anlıyor musun?

Şimdi düşün.. Ellerimi uzatıyorum zifiri bir karanlığın içinden.. Bulabilecek misin ellerimi? Tutabilecek misin? Ellerimi tutup kendine çekebilecek misin? Dokunabilecek misin tenimden ötede olana? Sarılabilecek misin? Tenimde yeni savaşlar çıkarmadan, ruhumu zapt edebilecek misin?

Etrafında tur atıp fethettik sandıkları kaleyi fethedebilecek misin? Sahi bütün bunları yapabilecek misin?Bu imkansızı başarabilecek misin?

Öyleyse durma..

Seni bekliyorum.. Tut ellerimi…

bilek güreşi


Hani ben, seni yenemedim ya,

Bileğini bükemedim ya,

Şimdi , o eli öpmeliyim öyle mi?

yok ya!

Ben;

Bükemediğim bileği ısırırım HAYAT..

Sana pes etmem..

Çok beklersin..

uyu/yan güzel..


Kendine masallar anlatan bir deli kadındı ..
Kendi masallarına kendisi inanırdı..
Camdan pabuçlarda ayakları kanardı..
Saat onikiyi vurdumu ,
Ormanın ortasında yırtık elbiseleriyle kala kalırdı..
Hangi prensi öpse, kurbağaya dönerdi öpülen..
Sevgili kılığına girerdi hain kurt..
yollara ekmek kırığı atardı kaybolmayayım diye..
Kuşlar yerdi kırıkları..
Kendi masalında bile kaybolurdu..

Dedim ya deli bir kadındı..
masallar anlatan, masallarına inanan..

Bir gün karar verdi..
"Buldum" dedi kendi kendine..
"Masalımı buldum"
Karar verdi Uyuyan Güzel olacaktı..
Uyuyacaktı..
Bir daha uyanmamacasına..

Ve kapattı masal kitabını..
Çekip gitti sessizce...
Son masalına...

O he/ce'ye dair..


Alt tarafı üç küçük harf..
Üç küçük çelimsiz harf

Ve bir tek hece..


Bir hece ki Dil'de;

Bir çırpıda başlayıp bitecek kadar kısa..


Bir hece ki Dîl'de ;
Soluksuz bırakacak kadar uzun..



Ne zaman diyecek olsam
,
Ne zaman açsam yüreğimi
,
Ne zaman
A diye başlasam;
Sanırdım ki, kainat içime dolacak..

Sanırdım ki, bu defa olacak..


Heceye başlamaktaydı mesele..

A
diyebilmekteydi..
Ciğerini patlatırcasına kainatı içine doldurabilmekteydi..


Ne zaman açsam yüreğimi.

Ne zaman A diye başlasam;
Sesime musallat bir
Hançer düşerdi peşime..
Gelip sesimin yolunu keserdi..

Koyu kızıl bir AH serilirdi yüreğime..
Bir
Hançer , Aşk(ım)'ın nefesini keserdi..

Ne zaman açsam yüreğimi.

Ne zaman
A diye başlasam;

A
cılar Şaha Kalkardı..
A
şk Şiddetle Kanardı..

14 Eylül 2009 Pazartesi

he/ce

Aşk;

Yüreğimi soluksuz bırakan en uzun heceydi..
***************************************

bu gece devamını bile yazacak mecalim yok.. belki bir gün..kimbilir..




kifayetsiz muhterisler

Etraf halinden şikayetçi insanlarla dolu.. Suratlarda aynı memnuniyetsizlik..Hadi bir itiraf, aynaya bakınca gördüğüm yüz de buna dahil ..

Sanki hepimiz, aslında dünyanın var olan bütün nimetlerini hak etmişiz de şu felek var ya şu felek … İşte o kahpe felek, işi gücü bırakmış bizimle uğraşıyor.. Allahım, bu nasıl bir kendini beğenmişliktir.. Bu nasıl bir kendini dünyanın merkezi sanma ahmaklığıdır.. Neden , kendimizi bi halt sandığımız anlarda, kulağımıza bir ses üflemezsin.. “Eyy kendini bir halt sanan.. Sen, koca kainatta bir toz zerresi kadar bir şeysin” desen ya bize.. Tamam akıl , fikir, idrak verdin.. Verdin verdin de biz o verdiklerini yok ettik evvel senin iznin ile.. Üstadın muhteşem bir yeni nesil tanımını hatırladım.. Zihnimde kaldığınca(!) :”Dimağı cihazı iptal, hazım ve tenasül cihazı alabildiğine ihya edilmiş bir nesil.” Al ölçüyü , ölç bu günü.. Tam uymadı mı Allahını seversen söyle.

Hep hak ettiğimizden fazlasına talip olduk.. Kifayetsiz Muhteris.. İşte taptığım tanımlama.. Tek atı olanı biz beğenmedik, iki atı olan da bizi almadı.. Evde kalınca da “kahpe felek” nedir bana kastın yaygarası..Eski iş yerimde bir kızcağız , 30 u aşmış, güzel sayılmaz, en kötüsü kafa bomboş.. İşte ideal koca ölçüleri :Zengin olsun, kültürlü olsun, yakışıklı olsun, 35 i geçmesin.. Ahh be güzelim, iyi de o adam 20lik tazeler varken seni ne halt etsin cümlesini kurmak gafletinde bulunduğumda yüz hatlarını görmeliydiniz.. Gerçeklerle yüzleşmek korkunçtur.. Bü yüzden de aynayı kimse sevmez.. Ben severim aynaları.. Bana bi halt olmadığımı hatırlatanları daha çok severim üstelik.. Niye mi? İnsan kendini kandırmayı başaramamışsa , etrafta riyakar yüzler görmek sinirine dokunuyor.. Ben kendini kandırmayı başaramayanlardanım.. Ne olmadığımı iyi bilirim en azından..

Tercihlerimi yaşıyorum.. Aldığım kararlardan ben müsebbibim..Pişmanlıklarım elbette var.. Ama oturup kendime ağlayamam..Hiç bir şeyim yoksa ,beni ben yapan acı tatlı bir sürü yaşamışlığım var. Yediğim kazıklarım var.. Alınmış derslerim var..İç güveyinden hallice olsa da , karalar bağlanmayacak bir hayatım var.. Ne demişler ; devir idare devri.. Hem ben iktisat okudum.. İktisat, sınırlı kaynaklarla, sınırsız istek ve ihtiyaçları karşılamak değil mi zaten.. Ben , iktisat profesörü bile olabilirim o halde..

Söz geldi, rahmetli babaannemin muhteşem sözüne..

Sevgili arkadaşlarım halinizden bu kadar şikayetçiyseniz, belli ki hiç ısırgan otuyla taharet almamışsınız.. Dilerseniz bir deneyiniz..

korktun mu?


Bir şimşek çaktı..
"Korktun mu" diye sordu adam..
"Yoo" dedi kadın..

Yürüdüler.. Yan yana.. Abanmadan birbirine.. Yürüdüler..
"Hesapsız geliyor" diye düşündü adam..
Baktı.. Gülümsedi kadın..

"Çok mu kolay bir kadın" diye geçirdi bir an içinden..
Baktı ve gülümsedi kadın tekrar..

"Değil, öyle birşey değil ama, ne?" diye mırıldandı..
Kadın bir kez daha sokuldu çocuk gülüşüyle adama..
Ve soydu adamı çırılçıplak..

"Büyücü müsün sen?
" dedi adam..
Kadın sustu.. Sadece baktı..

Adam, o güne kadar kendine giydirilen bütün "güçlü adam"lıklarından soyundu..

Bir şimşek çaktı..
"Korktun mu?" diye sordu kadın..
"Çok" dedi adam.

13 Eylül 2009 Pazar

Hayâlim


İşte yine başlıyordu..
Aynı rüya.. Aynı kapı.. Sabaha kadar önünde durduğum ,yumrukladığım kapı.. Ellerim kan içine uyanırdım.. ellerimden damlayan kanı hatırlatırdım kendime sabah olunca.. "Neyse ki bozulmuş" derdim, "rüyam bozulmuş".

Kimin kapısı olduğunu bildiğim, ardındaki gerçeği bilmediğim o kapının önündeydim yine.. Duyulmayan çığlıklarla yumruklamaya başladım .. Dakikalarca.. Canım acıyordu.. rüyanın içinde bile ayrımını yapabildiğim bir acıydı bu.. Kan.. Yumruklarımdan bileklerime, ordan dirseklerime ve elbiselerime bulaşan kan.. Kana aldırmadan devam ediyordum.. Kapı, ölüm sessizliğiyle duruyordu..

Birden..
Daha önce olmayan bir mucize oldu ve kapı aralandı.. Çığlığım kesildi.. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.. Sessiz soluksuz kalakaldım.. Aralanan kapıdan, önce gölgesi sonra kendisi göründü.. Olması gerekenden çok daha muhteşemdi üstelik.. Ellerime bakıyordu.. Ellerimden utandım.. Onları gizleyecek bir yer aradım.. yoktu .. Ellerim, kendisinden utanmamın intikamını iradem dışında ona uzanarak cevalandırdı.. "Gel" demesini bekledim.. Beni içeriye almasını.. Demedi..
Ancak, gövdesinin sığabileceği aralıktan süzülüp dışarı çıktı.. Kapı kapandı..
O ,karşımdaydı .. Kapı kapalıydı.. Kapının dışında karşı karşıyaydık.. Gözlerimin içine bakıyordu.. Gözlerim gözlerinde dağlanıyordu..Yüzüm, avuçlarının arasına ne zaman girivermişti.. Nefesi nasıl olmuştu da bu kadar nefesimin içindeydi.. Bilmedim..
Bir ateşi , ateşle dağlamak değildi.. Bir ateşi bir başka ateşle söndürmek belki de.. Olanın adı yoktu.. Ama bir ateş vardı işte.. Neden? niye? nasıl? Bütün bunları sorgulamama imkan bırakmıyordu gözleri.. Gözlerim, gözlerine teslimdi..
Deprem gibi birşeydi bu.. Yer, göğe kıyama kalkmıştı.. Gök secde ediyordu adeta.. Ve biz.. Biz , bir boşlukta, belki bir kara delikte yok olan alevden bir küreye dönüşüyorduk.. Kaç dakika, saat yada gün sürdü bu hal.. Belki de sadece bir tek andı. Ezelle ebed arasındaki o bir tek an gibi bir an... Ve sonsuzluk hissini veriyodu insana.. Kandırıyodu belki ama avutuyordu da..

Yağmur yağmaya başladı.. Küçük, küçücük damlalar o ateş küresini usulca öpüyordu.. Ateş , yerini tarifsiz bir huzura terkediyordu.. O ana kadar tek kelime etmeyen dudaklardan bir müjde fısıldanıverdi :"Gel, geçti artık"
Yüzümü topragının serinliğine gömdüm, saçlarımda yeryüzünün bütün sevkatini toplamış parmaklar.. Uyku...Bir efsun gibi sarıp sarmalayan uyuduğum en güzel uyku..

Sabah uyandığımda, hala rüyamı hayal mi olduğunu anlayamadığım bir halin tatlı sarhoşluğu içindeydim.. Gözlerimi tavana diktim.. Hiç bir şey düşünmeden ,sadece o cümleyi tekrarlıyordum..
"Gel, geçti artık"..

Geçmişmiydi.. Herşey bitmiş olabilir miydi..
Yoksa "uyusam ve herşey yoluna girdiğinde uyansam" dediğim uykudan mı uyanmıştım..

Birden ayaklarıma değen bir kumaşın ürpertisiyle kendime geldim.. doğrulup ayak ucuma baktım..
Kırmızı bir elbise.. Zeynep'in kırmızı bayramlığı giydiği günkü gözlerle ayak ucumdan bana gülümsüyordu..

12 Eylül 2009 Cumartesi

tehcir

Dil'den tehcir etmek kolay seni...

Ya Dîl'de kalan izlerin...

Onları nasıl sileceğim...