
sonra DÎLİME DOLANdın..
Şimdi ben
KÖRDÜĞÜM..
ÇÖZME beni senden..

dedem cobandi, cok insan tanirdi ama her zaman yaylada yasardi kimseyle karsilasmamak icin... hayatinin son dakikalarinda dahi ne kadar mutlu oldugunu artik daha iyi anliyorum.
*******
soru/yorum kendime:
İnzivaya çekilemeyişimin asıl sebebi gidecek bir dağımın olmayışı mı yoksa?
Yoksa bir dağa çekilecek cesaretimin olmayışı mı?
Yoksa herşeye rağmen, kıymeti cemiyetten beklemek gibi bir zaafım mı var?
Yokluklarımdan..
Korkaklıklarımdan..
Zaaflarımdan..
Nefret ediyorum bu günlerde..
En günahkâr zikirdi dilimde
Ve AŞK;
Dîl'imin Vecde varmasıydı..
Sevgili Damdaki Adam..
sorunun cevaplarından ilki olsun bu..
aklıma geldikçe eklerim belki..
belki sizler de birşeyler eklersiniz hem..







Tarûmar olmuş bahçelerden geliyorum.. Kırılmış dallardan, kökleriyle birlikte topraktan sökülmüş çınarlardan geliyorum.. Çiçek adlarını ezbere bilirdim oysa.. Her çiçeğin açacağı mevsimi.. Ama zaman.. Zaman öğretti bana da , sabahları bir çise damlasıyla yüzünü yıkayan masum goncanın bedeninde aslında onlarca kan akıtan, can acıtan dikenin var olduğunu..
Gece uykularının kabusa varışlarını bilirim.. Hoş sedalar kalmadı bana o günlerden.. Bana kalan , başımı yastığa koyunca duvarlardan kusan hıçkırık sesleri oldu. Ne acı..
Ten, yorgun savaşlardan ..Hala dumanı tütüyor başıma yıkılan evlerin.. Ve bu koku, bu ağır koku, damarımda donup kalan ,akıtamadığım zehirli kanın kokusu bilirim.. Topraklarımdan, kervanlar geçti.. Bu sessizlik kaldı çekip gidenlerin ayak seslerinden geriye.. Ve ayak izleri birde, rüzgarın zaman zaman alıp götürdüğü, zaman zaman geri gönderdiği..
Gecelerin kaç vakit olduğunu iyi bilirim.. Bilmediğin kadar.. Bilmeyi istemeyeceğin kadar..
Kapıları örtülü taş duvar bir yalnızlığa ellerini uzatıyorsun şimdi.. Tutmak için ellerimi.. Ellerim.. Sahi , hiç baktın mı ellerime? Gördün mü diken berelerini, tadına baktın mı hiç avuçlarımın?. Tattın mı göz yaşlarından sinen tuzun tadını avuçlarımda? Ahh! Bilmiyorsun hiç..Hani Atilla İlhan şiiri misali, “kötüyüm, karanlığım, çirkinim” desem sana .. Ellerin.. Sahi ellerin ,tutabilir mi her şeye rağmen ellerimi?
Gözlerimde her an parlamaya hazır küçük bir ışık var hala bilirim ve dudağımın kenarında bir tatlı sözle can bulmayı bekleyen bir gülüş.. İçimde bir yerde kırmızı elbisesiyle ip atlayan ihtiyar bir kız çocuğu var.. Sen bütün bunların üstesinden gelebilir misin? Tarumar bahçenin en ışık almaz kör noktasında, öylece güneşin gelmesini bekleyen gelinciği açtırabilir misin?
Yorgunum.. Yaralarım var üstelik.. Tüm güçlü duruşuma rağmen,ürkek bir serçe gibi tedirginim aslında.. Bir daha bir kez daha yenilmek değil, yanılmaktan korkuyorum.. Hayal kırıklıklarıma bir yeni halka daha eklemekten..Anlıyor musun?
Şimdi düşün.. Ellerimi uzatıyorum zifiri bir karanlığın içinden.. Bulabilecek misin ellerimi? Tutabilecek misin? Ellerimi tutup kendine çekebilecek misin? Dokunabilecek misin tenimden ötede olana? Sarılabilecek misin? Tenimde yeni savaşlar çıkarmadan, ruhumu zapt edebilecek misin?
Etrafında tur atıp fethettik sandıkları kaleyi fethedebilecek misin? Sahi bütün bunları yapabilecek misin?Bu imkansızı başarabilecek misin?
Öyleyse durma..
Seni bekliyorum.. Tut ellerimi…


Etraf halinden şikayetçi insanlarla dolu.. Suratlarda aynı memnuniyetsizlik..Hadi bir itiraf, aynaya bakınca gördüğüm yüz de buna dahil ..
Sanki hepimiz, aslında dünyanın var olan bütün nimetlerini hak etmişiz de şu felek var ya şu felek … İşte o kahpe felek, işi gücü bırakmış bizimle uğraşıyor.. Allahım, bu nasıl bir kendini beğenmişliktir.. Bu nasıl bir kendini dünyanın merkezi sanma ahmaklığıdır.. Neden , kendimizi bi halt sandığımız anlarda, kulağımıza bir ses üflemezsin.. “Eyy kendini bir halt sanan.. Sen, koca kainatta bir toz zerresi kadar bir şeysin” desen ya bize.. Tamam akıl , fikir, idrak verdin.. Verdin verdin de biz o verdiklerini yok ettik evvel senin iznin ile.. Üstadın muhteşem bir yeni nesil tanımını hatırladım.. Zihnimde kaldığınca(!) :”Dimağı cihazı iptal, hazım ve tenasül cihazı alabildiğine ihya edilmiş bir nesil.” Al ölçüyü , ölç bu günü.. Tam uymadı mı Allahını seversen söyle.
Hep hak ettiğimizden fazlasına talip olduk.. Kifayetsiz Muhteris.. İşte taptığım tanımlama.. Tek atı olanı biz beğenmedik, iki atı olan da bizi almadı.. Evde kalınca da “kahpe felek” nedir bana kastın yaygarası..Eski iş yerimde bir kızcağız , 30 u aşmış, güzel sayılmaz, en kötüsü kafa bomboş.. İşte ideal koca ölçüleri :Zengin olsun, kültürlü olsun, yakışıklı olsun, 35 i geçmesin.. Ahh be güzelim, iyi de o adam 20lik tazeler varken seni ne halt etsin cümlesini kurmak gafletinde bulunduğumda yüz hatlarını görmeliydiniz.. Gerçeklerle yüzleşmek korkunçtur.. Bü yüzden de aynayı kimse sevmez.. Ben severim aynaları.. Bana bi halt olmadığımı hatırlatanları daha çok severim üstelik.. Niye mi? İnsan kendini kandırmayı başaramamışsa , etrafta riyakar yüzler görmek sinirine dokunuyor.. Ben kendini kandırmayı başaramayanlardanım.. Ne olmadığımı iyi bilirim en azından..
Tercihlerimi yaşıyorum.. Aldığım kararlardan ben müsebbibim..Pişmanlıklarım elbette var.. Ama oturup kendime ağlayamam..Hiç bir şeyim yoksa ,beni ben yapan acı tatlı bir sürü yaşamışlığım var. Yediğim kazıklarım var.. Alınmış derslerim var..İç güveyinden hallice olsa da , karalar bağlanmayacak bir hayatım var.. Ne demişler ; devir idare devri.. Hem ben iktisat okudum.. İktisat, sınırlı kaynaklarla, sınırsız istek ve ihtiyaçları karşılamak değil mi zaten.. Ben , iktisat profesörü bile olabilirim o halde..
Söz geldi, rahmetli babaannemin muhteşem sözüne..
Sevgili arkadaşlarım halinizden bu kadar şikayetçiyseniz, belli ki hiç ısırgan otuyla taharet almamışsınız.. Dilerseniz bir deneyiniz..
