
Sakın gelme ,dur!
Nasılsa gideceksin az sonra…
Nasılsa gideceksin az sonra…
Bir efsuna kapılıp gelmeler bilirim..
Bir hayalin peşine düşüp sarhoş olmalar..
Kapıları yumruklamalar bilirim..
Kilitleri kırmalar..
Bazen yalvarmalar, kıramadığı kapılarda günlerce ağlayarak sabahlamalar…
O kapının ardındaki gerçeği gelen bilmez..
Kapının diğer yanı bilir sadece..
Kapının diğer yanı, gelenin akıbetini de bilir..
Bilir de; hani bir “belki”ye teslim edip aklını, aralar kapıyı usulca..
Ardı karanlıktır kapının, ardı soğuk, ardı ayaz..
Kapının ardında, hayal edilene benzemeyen bir surat..
Hayal edilenden umulmayan bir hayat..
Hep en iyi bilenlerdir AŞK’ı gelenler..
Sonsuz aşkı arayanlardır..
"Hesapsız, kitapsız olmalı aşk dediğin" diye nara atarak gelirler..
Ahh insan..
İnanmadığın cümleleri nasıl da rahat kurarsın böyle..
Nasıl da, yüreğinin kaldıramayacağı yüklerin altına girebileceğini taahhüt edersin..
Ahh insan..
Sen neden , sahi sen neden bu kadar yalansın?
Sakın gelme ,dur!
Sana verecek bir ben yok bende..
Sana verecek bir ten de..
Ben ,bana bile ait değilken,
Sahip olmadığımı sana nasıl verebilirim ki? Söyle!
Sen, kasıklarında taşıdığın ateşe aşk de…
Sen ,o ateşi söndür, her gün bir başka ateşte..
Sen şehvetine,
Sen iştahına,
Sen teninde takılıp ruhuna nüfuz edemeyen aşkınla…
Orda öylece dur, sakın gelme…
Aynen...
YanıtlaSil'Bilirde belkiye teslim edip aklini...'
YanıtlaSil'Belki', kahreden bir ihtimal, iki yuzlu bicak, curuten bir yara, talibi de matlubuda inceden, derinden.