2 Mayıs 2009 Cumartesi

cambaz..


“Masal”la “Gerçek”in arasına gerili ince çizginin üzerinde, elektrik teline konmuş minik bir kuş kadar tedirgindi duruşu.. Bir mink kuş.. Hani uçmayı yeni öğrenmiş, hani hala kanatlarının gücünün farkında olmayan, hani “ya düşersem” diye korkan minik bir kuş..Minik bir kuş olmanın, tedirginliğin, acemiliğin yaşla ilgisi olmadığını öğreniyordu.. Büyüyordu.. Ruhu, biyolojik yaşına yetişmek üzereydi neredeyse..

Bir ucu gri bulutlarla örtülü bir malum, bir ucu güneşin aydınlığı olduğuna hükmedilen bir meçhule bağlı bir ince çizgi.. Ve bu ince çizginin üzerinde bir cambaz.. Dev bir ateş yanıyordu çizginin altında ve düşerse tutacak çelik tellerden bir ağ da yoktu.. Ateşin üstünde “meçhul”e yürüyordu.. Çünkü “malum”….. Malumdu işte..

………….

Gösterinin bitip , herkesin odasına çekildiği sıradan akşamlardan biriydi.. Tahta taburede oturmuş, el kadar aynaya bakarak yüzündeki makyajı temizliyordu “Palyaço”. Yanından geçen hayvan terbiyecisi omzuna dokunup laf atıverdi : “Harikaydın yine.. O önde oturan kadını gördün mü? Sana güleceğim derken, elindeki mısırları filan dağıldı resmen..”

“Harikaydım” diye geçirdi içinden.. Harika… Gülmeler… İnsanları kahkahalara boğuyordu.. “Neye gülüyor insanlar” diye düşündü..

Gülüyorlar.. Salaklıklarıma.. Sakarlıklarıma.. Yürürken ,kendi ayağıma dolanıp düşmeme.. Elimi ayağımı ahmakça kontrol edemememe.. Evet gülüyorlar.. Kendilerinin düşmek istemediği durumlara düşmeme gülüyorlar.. Her akşam geliyorlar, komik duruma düşmemi bekliyorlar.. Sonra katılasıya gülüyorlar.. Bundan nefret ediyorum.. Bu hâlden nefret ediyorum.. Birilerinin kalkıp “ne güzel güldürdün yine insanları” demesinden nefret ediyorum.. Kendimden nefret ediyorum.. Seçtiğim işten nefret ediyorum.. Bu boyalardan, peruktan şu aptal burundan nefret ediyorum..Dur demek gerek… Buna bir son vermek gerek.. Ama… Ama başka ne yapabilirim ki.. Yıllardır yaptığım tek şey bu.. Başka bir şey yapabilir miyim? Yapabilirim elbette.. Ya yapamazsam… Hayatta bildiğim tek iş bu.. Salak gibi davranıp insanları kahkahalar boğmak.. Sonra birden Palyaço ağlıyor klişesi ile hüzne boğmak salonu , arkasından son vurucu darbe ve…. Kahkaha tufanı.. İşte yapabildiğim tek şey… İstemiyorum artık...Çok mu geç?”

……..

İlk çıkışıydı yerden onlarca metre yüksekteki tellerin üzerine.. Bacakları titriyordu.. Üstelik yüksekten de deli gibi korkardı.. Olduğu yerden minik karıncaları andıran insan kalabalığına baktı.. Birden içindeki bütün korkuyu çekip aldı bir el.. “Meçhul” bütün cazibesiyle çağırıyordu.. Yaşanmamış onlarca şeyi vaat ediyordu..

Malum… Malumdu işte..

Şu teli bir geçse, “Masal”a bir ulaşsa.. Belki o zaman… Ama yine de “belki”ydi işte.. Malum, emniyetliydi her şeye rağmen.. Güvendeydi malumda, risk yok, kumar yok..Malumun sürprizleri bile malumdu aslında.. Ne beklenebilirdi ki.. Malum, malumdu işte..

Bir küçük “belki” adına Cambaz olmak..

Yerden onlarca metre yüksekteki telin üzerinde, üstelik altında bir cehennem ateşi iştahla beklerken bunu göze alabilmek..

Cesaret..

Ahmaklık…

Hangisi?

Titrek bir adım .. Sonra bir adım daha.. Bir sendeleme.. Korku.. Ayaklarını büzüp tele sıkıca tutunmaya çalışma… Ne adına?

Küçük küçücük bir “BELKİ”.

4 yorum:

  1. bir sirk sahnesi gibi hayatta... 'malum'un gölgesinde mazlum olmaktansa, ince bir ipte alttaki ateşe rağmen 'belki'ye yürümek, sirk dağıldığından 'keşke' demekten daha iyidir, bence..

    YanıtlaSil
  2. MEÇHUL MALUM'sa BELKİ neden peki?

    YanıtlaSil