24 Haziran 2009 Çarşamba

dağı devrilince...


O, yokuştan çıkarken , pencereye çıkıp arkasından baktım.. Büsbütün küçülmüş müydü ne? Omuzları daha da mı çökmüştü? Dağı mı devrilmişti yoksa? Adam, acıyı sürüklüyordu adımlarında..

..........
Zordu o yıllarda çocuk olmak.. Ve on çocuklu ailenin, babasını 3,5 yaşında kaybeden çocuğu olmak daha da zordu..Herşeye rağmen okumasını isteyen ,henüz 35 inde su kadar güzel bir ana, yalın ayak- başı kabak 9 tane kardeş.. Ve'l hasıl, kolay olan hiç birşey yoktu neredeyse..
Köyün ilk okuluna gitmek nispeten kolaydı. Hiç birşey olmasasa 5 yaş büyük ağabeyinin sırtına binip gidebiliyordu okula, ayakları çamura batmadan.. İlkokul bitip, orta okula başladığında işin rengi değişti.. En yakın orta okul kasabadaydı.. Sabahtan şehre inen tek tük arabalardan birinin insafına gelemezse eğer, yürüme 1 saati bulan bir yolu vardı..1 Saatlik yol, köy çocukları için öyle büyütülecek bir mesafe değildi.. Yürünürdü yürünmesine de, yağmur ,daha da beteri kar yağınca küçük ayaklar için, çilenin büyüğü yaşanıyordu..
Çelimsiz, kara kuru oğlan çocuğu ,naylona sardığı kitaplarını koltuğunun altına sıkıştırıp yola baktı .. Toprak köy yolu, geceden beri yağan yoğmurla balçığa dönüşmüştü.. Kitapları bacaklarının arasına alıp eğildi. Paçalarını dizlerine kadar sıyırdı.. Ayağındaki "kara lastik"leri çıkardı, çoraplarını ceplerine soktu.. Hızlı adımlarla yürüdü.. Yürüdü.. Yürüdü..
Okulun karşısındaki camiinin çeşmesinde yıkadı çamura bulanmış ayaklarını, çoraplarını giydi ardından.. Kara lastikleri tertemizdi.. Islak ayakla giyilen çorapların hatırasıydı, ayaklarında zaman zaman kuduran mantar..
Fatma kadın , o küçücük can parçasının çektiği eziyete üzülüyordu.. Kafasına koydu en sonunda.. Yapabilrdi Hasan.. Bir evi ,tek başına çevirebilirdi.. Bir göz oda olsa yeterdi.. Bir tuvalet, bir oda.. Hiç değilse, çok yağmur yağdığında köye inme eziyeti olmasaydı oğluna...
Tütünün parasını henüz almamışlardı tüccardan.. Bir aylığına üç beş kuruş bulabilseydi bir yerden.. Ama herkesin durumu ortadaydı.. Para sadece esnafta vardı.. Aklına köy mektuplarının dağıtım yeri olan Terzi Mehmet geldi..
Ertesi sabah , oğluyla beraber indi kasabaya sabah ezanıyla.. Terzi Mehmet , erkenciydi yine.."Sen burda bekle "diyip, oğlunu kapının önünde bıraktı dükkandan içeri gererken..
-Selamun aleyküm Memet Dayı
-Oooo. Aleyküm selam Fatma Gelin. Sabah sabah, hayırdır?
-Hayırdır hayır..
-Geç otur .. Çay söyliyim mi?
-Yok Dayı az bi sıkıntım vardı da..
-De bakalım..
-Oğlan.. sabahları .. yağmur yağınca.. Bi göz oda dediydim.. Tüccardan tütünün parasını alana kadar..
- Fatma Geliiinnn.. Hele bi dur.. Boşa yorarsın kendini.. 10 çocuk kolay mı.. Gençsin daha.. Sen bi he desen.. Bir göz oda ne ki gız..
-Neye he desem Memet Dayı..
-Yapma gıız.. Anla daa..
Fatma Gelin fırladı yerinden.. Sesindeki nefret ve öfke, hırılıtısından belliydi .. Tuttu adamın yakasından, kaptı terzi masasındaki makası, dayadı adamın böğrüne..
- Beni bildin mi sen.. Seni şuracıkta lime lime ederim.. Şart olsun , elim bile titremez.. Kanını itlere içeririm senin..

Hasan, kapının eşiğinde taş kesti kaldı.. İçeri girmedi.. Çelimsizliğine yandı.. İçeri girip hesap soramayışına..
O kış, ondan sonraki kış, paçalarını kıvırıp, yalınayak gitti okula.. Tek söz etmedi.. Anasına o konuşmayı bildiğini ,bildirmedi..
Sadece bir defasında, ağzından kaçırıverdi işte 50 li yaşlarında rakı masasında.. Ağladı uzun uzun, peşinden anasını aradı gecenin bir yarısı...

Şimdi O, yoktu işte.. O dağ, yıkılmıştı işte.. Çelimsiz bir oğlan çocuğu, yıkılan dağının peşi sıra bağırdı:
oyyy anammmm.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder