
Yatağa uzanmışım sırt üstü.. Kollarım iki yana açık, yatağa bırakılmış bir haç gibi öyle duruyorum.. Gözlerimi, beyazı kirlenmeye başlamış tavana dikiyorum.Ellerim, parmaklarım hiç bir şeyi uzanıp tutamayacak kadar dermansız..
Zihnime akın eden onlarca kavram yine nefesimi kesiyor.. Beynimin içinde birbirine çarpıp çıkardıkları tanıdık sesler, tanıdık tanımadık başka seslere dönüşüyor.. Sesler beraberinde yüzleri, yüzler beraberinde sözleri, sözler beraberinde tenimden ruhuma inan derin kesikleri getiriyor..
ANları düşünüyorum.. ANlar.. Sonrasında pişmANlıklar.. Düşündükçe farkına varıyorum ki, aslında pek az şeyden pişmANım. Aslını isterseniz hiç bir şeyden.. PişmAnlık, ANa ihanettir bana kalırsa.. O AN yaşadığın, hissettiğin, olmasını hissettiğin şeye sırtını dönmektir.. Hatalar yapmak, bunların üzüntüsünü duymak, dersler çıkarmaktan bahsetmiyorum.. PişmANlık diyorum, insanın kendi kendini yalANlamasıdır, kendine ihANet etmesidir.. Hiç hain olmadım ben.. Hiç ihANet ekmedim..
Üstüste konan, adına AN dediğimiz zaman dilimlerinden oluşAN zamAN içersinde büyüyorduk.. Öğreniyorduk.. Ve bedelsiz bir öğrenme süreci , kimse için yoktu..
Ben de öğreniyorum..
Bildiğimi sANdığım bir sürü şeyin hergün yeniden sağlamasını yapıyor, düzeltiyor, yanılmadıklarımın yanına bir sonraki sağlamaya kadar geçici bir artı koyuyorum..
AN ne istediyse onu verdim.. Ne hissettimse onu yaşadım.. Neyi istedimse onu yaptım biliyorum.. Ve ANı yaşarken, kimse bilmese, hatta bilip inkar etse de ,AN şahit ki alabildiğine samimiydim.. Ağlarken, gülerken, kızarken, sevişirken, konuşurken, susarken, kızarken, yazarken, gelirken, giderken... Her hale , her duyguya hakettiği BENi vermiştim , AN şahit..
Neden?
Neden diyip kalıyorum yine, doğrulamadan yatağın içinde..
Arkamda bıraktığım çoğu birbirine karışmış, ama hiç biri asla silinmemiş ayak izlerini takip ediyorum.. Ayak izlerinin bittiği yerlerde kimi öfkeli, kimi acılı, kimi umursamaz, kimi sevgi ile kollarını açmış yüzlerce surat..
Ellerinde, ifadem bile alınmadan hazırlanmış hükümümün yazılı olduğu kağıtlar...
Ne kadar farklıydık..
Herşeye rağmen, dinlemeye ,ANlamaya hatta hatalarım için af dilemeye hazır bir BEN ve anlamamayı, dinlememeyi marifet sananlar..
Kendi ile hesaplaşmalı insan ..
Bunun hiç bir dinle hatta dinsizlikle ilgisi yok.. Bu, Tanrının bizi çekeceğine inandığım hesaptan çok farklı birşey.. Aynanın karşısına geçip sormalı.. Kendi gözlerinin içine bakabilmeli.. Ben ne yaptım demeli sıkça? Bunları niye yaşadım diye sormalı kendine? Sorularına sansürsüz cevaplar verebilmeli.. Hiç değilse kendine dürüst olmalı.. Yüzüne taktığı maskeleri, o aynanın karşısında yüzünden çıkarıp kendi yüzüne bakmalı, bakılamayacak kadar iğrenç bir yüzü varsa o yüze tükürebilmeli..
Bunu yapabiliyorsa eğer, bunu göze alabiliyorsa -ki bu sanıldığı kadar kolay değildir- ne mutlu o insana ki, hala zerre nispetinde bile olsa insana dair bir parçası kalmıştır..
Yatağa sırt üstü uzanmış ben, elimdeki insana dair bir kaç kırıntımı usulca öpüyorum..
Ve Dünyanın en rezil,
En yalancı,
En çirkin,
En kahpe,
En kirli,
En ahlaksız,
En düzenbaz,
En sefil
Ama bunu kendine , sadece kendine bile olsa bunu itiraf edebilen insanını, her nerdeyse seviyorum..
O ki, beni duymasa da,
O ki,beni tanımasa da,
O ki, beni bilmese de,
O benim dostumdur biliyorum..
Bir gün karşıma çıkacağından emin olduğum meçhul DOSTa selam olsun..
Sanki ben yazmışım bu cümleleri (yada yazmak istemişim).Çok tanıdık ve sıcak.
YanıtlaSilBu cümleleri yazmak iş değil.. Böyle düşünen kaç kişi var acaba? Hoşgeldiniz
YanıtlaSilBiliyorum...
YanıtlaSilSağol...
çok hoş olmuş böyle :)
YanıtlaSilyazdıran ANılar hoş değildi ama :(
YanıtlaSil