
30 Haziran 2009 Salı
su...

Romantik tarım..

29 Haziran 2009 Pazartesi
zırh

geri sayım

28 Haziran 2009 Pazar
iki resim 7 fark
Gaye?
Milletin acıma duygularınıı iğfal etmek mi?
Yoksa , masum olduğuna kendisini ikna etme çabası mı?
Biri bana iki resim arasındaki 7 farkı ( varsa tabii) söylesin bir zahmet..
Bir dost " kadınını kıyameti kopmuştur" demişti..
Haklıymış..
Kadının kıyameti sahiden kopmuş..
27 Haziran 2009 Cumartesi
köpek balığı
bir gün
Acı

25 Haziran 2009 Perşembe
ANladım ki;

çömlek patladı..

Pişmanlık ve Çileler

....
24 Haziran 2009 Çarşamba
dağı devrilince...

cemil meriç'ten
kopuş

23 Haziran 2009 Salı
beraberlik
Sonra Almitra tekrar konustu: 'Peki ya beraberlik? ' Ve o cevap verdi: 'Siz beraber dogdunuz ve hep öyle kalacaksınız. Ölümün beyaz kanatları, sizin günlerinizi dağıttığında da beraber olacaksınız. Siz Tanrı'nin sessiz belleginde bile beraber olacaksınız. Fakat birlikteliginizde belli bosluklar bırakın. Ve izin verin, cennetlerin rüzgarları aranizda dans edebilsin... Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bağ olmasin, Daha ziyade, ruhlarınızın sahilleri arasında hareket eden bir deniz gibi olsun. Birbirlerinizin bardaklarini doldurun; ancak ayni bardaktan içmeyin... Ekmeklerinizi paylasin; ama birbirinizinkini yemeyin... Beraberce şarkı söyleyin, dans edin, coşun; fakat birbirinizin yalnızlığına izin verin; Tıpkı bir lavtanın tellerinin ayrı ayrı olup, yine de aynı müzikle titresmeyi bilmeleri gibi... Birbirinize kalbinizi verin; ama diğerinin saklaması için degil; Çünkü yalnizca Hayat'in eli, sizin kalplerinizi kavrıyabilir... Ve yanyana ayakta durun; ama çok yakın değil, Çünkü bir mabedin ayaklari arasında mesafe olmalıdır; Ve mese agacıyla, selvi agacı, birbirinin gölgesi altında büyüyemez.' |
H.C |
kısa metrajlı aşk

Suni sancılarla yazılan senaryoların
Figüranı olmaktan geliyorduk
Yorgunduk..
İç içe geçmişti bütün replikler,
Kostümler makyajlara yabancı..
Hangi sahneydi benim öldüğüm..
Hangi cümlenin köşesindeydi vedan,
Sol elimi mi gömecektim avucuna,
Sağ omzumdan mı öpecektin yoksa..
Sen böyle boylu boyunca susarken
Ben mi yumruklayacaktım kapılarını,
Tam çıkıp gidecekken sen yada ben
Dönüp birden, sarılmayacak mıydık?
Hangi gözünden akacaktı yaş,
Hangi öpüşle saracaktım yaralarını,
Kaçıncı sayfanın şiirini dinleyecektim,
Anlatmadan önce 1002.gece masalımı..
.
.
.
Söyleyecek , söylenecek bunca söz varken..
Belki de sırf bu yüzden,
Kısa metrajlı bu aşka sığamadık..
derviş ve ölüm'den
Belki de böylesi en iyidir.
Ne yardım beklersin, ne de ihanete uğramaktan korkarsın.
bedel

Kapıda öylece kaldı genç kadın.. Gitme diye seslenemeden öylece kaldı..
……
Bir Pazar öğleden sonrasıydı.. İki kadın neşe içinde konuşarak geliyorlardı, sahildeki çay bahçesinden.. Pazar günlerinin türk kahvesi ile şımartılmış doyumsuz sohbeti gibisi yoktu.. Birkaç yaş büyük olanının anlatacak ne çok şeyi vardı.. Ama O.. O, herkesin konuştuğu bir kadındı işte.. Çokça tanınan, çokça bilinen, çokça yorumlanan bir hayatı vardı.. En çok da adamlar tanırdı Onu .. Evet, o adamların tanıdığı kadınlardandı.. Mahallede yanına yaklaşmayı, her şeye rağmen onunla arkadaş olmayı göze alabilen cesur kadınlardan biriydi diğeri.. İki kadının birbirine bakarken gördüğü şeyi ikisinden başka kimse bilmezdi.. Çok tanınmış kadın için, diğeri, eski bir günlüğün arasında kurutulmuş güzel bir anıyı hatırlatıyordu .. Diğeri içinse belki de yanlışları görebilmenin rehberiydi sadece.. Sadece ona bakıp, yaptıklarını yapmasa yetecekti..
Gün ne kadar da güzel geçmişti.. Soluksuz anlatıyordu genç olan, aşık olduğunu , delicesine.. Hayranlıkla izliyordu çok tanınmış kadın onun gözlerindeki ışığı.. Hayallerini dinliyordu, gelinliğinin modelinden, gelin saçına kadar bütün ayrıntılar.. Evinin döşemelerini, perde boylarını, tabakların kenarındaki motifleri.. Zerre haset olmaksızın sadece dinliyordu. Bir ablanın kardeşini, bir annenin kızını dinlediği gibi..
Dönüş yolunda karşılaştılar, genç adamla.. Adam yüzündeki hoşnutsuz ifadeyi gizlemeye çalışarak gülümsedi.. Genç kadın fark etmedi, diğerinin hemen yakaladığı bu ifadeyi.. Ayak üstü birkaç cümle ettiler.. Sevdiği adamdı genç kadının.. Bahçede, biz diye başlayan hayallerinin kahramanıydı işte.. Küçük bir sızı saplandı kadının yüreğine.. Bir anlamsız gölge olduğunu hissetti genç adamın zihninde.. Haklıydı.. Onun gibi kadınlarla dolaşmak bile adının lekelenmesi için yeterdi de artardı bile.. Ve şimdi, kadınım demeye hazırlandığı kadın, böyle bir kadınla.. Olamazdı ..Olmamalıydı.. Dile dökülmeyen ama kaçırılan bakışlarda gizlenen bu kaygıyı okudu kadın , yanındaki genç kadına hissettirmeden..
Gitmek vakti diye geçirdi içinden..
Bir kez daha yanlış atılmış adımlarının diyetini ödeyecekti.. Bu defaki diyeti çok sevdiği bir dost daha olacaktı işte.. Çaresizce silkti omuzlarını .. “Hak ettim” dedi kendi kendine.. Ve kimsenin yüze gelip te haykıramadığı bütün küfürleri etti kendine.. Kimsenin tüküremediği yüzüne tükürdü en okkalısından..
….
Ertesi gün genç kadın onu sabah kahvesine çağırmıştı.. Bu iş bu gün bitmeli diye geçirdi içinden.. Kahve tam istediği kıvamdaydı yanında o en sevdiği acı badem kurabiyeleri.. “Bu kız insana kendini özel hissettirmeyi biliyor” diye düşündü.. Ama vazgeçmemeliydi.. Bunu Onun için yapmalıydı.. Onun için ve onu seven adam için.. Bu yükü taşımak her baba yiğidin harcı değildi.. Ve dahası kimse bunu taşımak zorunda bile değildi..
Birden bire, sohbetin orta yerinde hiç alakası yokken “artık seninle görüşmemeliyiz güzelcim” diyiverdi.. Sesindeki, çığlık pencere camlarını titretti usulca..
-Ama neden? Ne oldu şimdi? Seni kıracak bir şey mi yaptım?
-Yoo.. Seninle ilgili değil.. sadece ben.. Ben alışkın değilim işte böyle usturuplu arkadaşlıklara.. Sıkılıyorum bir süre sonra..
Dişlerini sıkarak konuşmasa, hıçkırması işten bile değildi..
-Yalan konuşuyorsun.. Bir şey olmuş.. Biri bişey mi dedi.. yoksa babam mı?
-Saçmalama yaa.. Ne babası.. Off.. sıkıldım işte anlamıyor musun?
Genç kadın sustu , kocaman gözlerini gözlerinin içine dikti öylece sustu.. Tek kelime etmeksizin yaptığı sorgulamaya karşı koymak imkanı yoktu..
Yüzü ilk defa acısını gizlemek konusunda bu kadar aciz kalıyordu.. Çenesinin titreyişine mani olmak gayretini bıraktı elden, ,belki de uzun upuzun yıllardan sonra ilk defa yüzünü örten maskesini sıyırdı.. Sigara ve uykusuzluktan çatallaşmış sesiyle, bir kez daha bedel ödeyişin cümlelerini fısıldadı:
-Gitmeliyim.. Artık görüşmemeliyiz.. Çünkü Sen.. Aslını istersen çünkü ben.. Çünkü ben, senin tertemizliğinin yanında, ancak ateşin arıtabileceği kadar kirliyim.. Korkarım.. korkarım ki; kirim seni gölgeler.. Lekelemez bilirim.. ama gölgeler bir şekilde.. Ve sanırlar ki.. Sanırlar ki Sen de.. Her neyse.. Gitmeliyim işte.. Dikkat et kendine.. Ve gözlerinin aydınlığını asla düşürme.
Ve gitti.. Arkasına dönüp bir defa bile bakmadan.. Dönüp her zaman yaptığı gibi el sallamadan, öylece gitti.. Küçük bedeni, yorgun omuzlarının gölgesinde daha da bir görünmez olmuştu sanki.. Gitti.. Ayak izlerini silen bir yağmur bırakarak..
.... misin ki?

22 Haziran 2009 Pazartesi
yabancı/laşmak
yaşam üstüne
Bir yalnızlık okyanusundaki bir adadır Yaşam, kayaları umuttur Ada'nın, ağaçları düş; çiçekleri ıssızlıktır, dereleri özlem.
Ey dost, senin yaşamın diğer adalardan ve topraklardan ayrılmış bir adadır.Limanlarindan kaç gemi yelken açarsa açsın baska iklimlere, kaç gemi varırsa varsın limanlarina, sen yine, yalnızlığın ıstırabıyla inleyen ve mutluluğu özleyen ıssız bir ada olarak bir başına kalacaksın. En yakın dostuna bile meçhulsün, onların ilgi dolu sevgisinden ve anlayışından çok uzaklardasın.
Ey kardeşim, seni, altın kümeciklerinin üstüne oturmuş, zenginliğine sevinerek - hazinelerinle gurur duyarak, topladığıin her avuç dolusu altınının, diğer insanların tutku ve düşüncelerini seninkilere bağımlı kılan göze görünmez bir halka olduğuna inanip, güvenlik duyduğunu görmüşümdür.
Aklımda seni, düşmanlarının kalelerini yerle bir etmek tasarılarıyla ordularına kumanda eden bir fatih gibi görmüşümdür. Ama sana bir kez daha baktığımda, senin yerinde, altın kasalarının ardında çırpınan bir yalnız yürekten ve kapatıldığı altın kafeste boşalmış su kabının karşısında kalakalmış susamış bir kustan başka bir şey göremedim.
Ey kardeşim, seni, çevrende kral diye kabullenmiş, sana başardığın büyük işlerin övgüsü olan şarkıları söyleyen, senin akıl gücünü öven ve sanki bir yarı-tanrının huzurundaymışlar gibi, hatta gökkubbenin coşkusunu bile bastıran coşkunluk belirtileriyle sana bakınan insanların arasında görkemliliğin tahtına kurulmuş olarak görmüşümdür.
Ve sahip olduğun bunca nesneye bakarken, yüzünde, sanki onların ruhu senmişsin gibi mutluluk, güçlülük ve zafer belirtilerinin oynaştığını görmüşümdür.
Ama sana bir kez daha baktigimda seni, tahtının yanıbaşında durup, sanki görünmez hayaletlerden içinde sıcaklık ve dostluktan başka hiçbir şey bulunmasa da kabulün olan bir sığınak dilercesine elini her yana uzatan, kendi yalnızlığyla baş başa kalmış bir insan olarak bulmuşumdur.
Ey kardeşim, seni, güzel bir kadının karşısında kendinden geçmis, çıkarıp yüreğini onun güzelliğinin mihrabına koyarken görmüşümdür. O kadının sana içtenlikle ve şefkatle baktığınıi görünce de kendi kendime, 'Yaşasın, bu adamın yalnızlığını silen ve yüreğini bir başka yürekle birleştiren Sevgi' demişimdir.
Buna karşin, sana bir kez daha baktığımda, senin sevgi dolu yüreğinin içinde, sırlarını bir kadina açıklayabilmek için boşuna hıçkıran yapayalnız bir yüreğin daha durduğunu; ve sevgiyle dolu ruhunun ardında, sevgilinin gözlerinden yaş olup akabilmek için boşuna çırpınan bir bulut gibi dolanan yalnız bir ruhun daha bulunduğunu gördüm.
Ey kardeşim, yaşamın, diğer insanların konakladıkları yerlerden ayrık, ıssız bir konaklama yeridir. Hiç bir komşunun, içine gözatamayacağı bir yuvadır. Karanlığa gömülecek olsa, komşunun kandili onu aydınlatamaz. Erzağı tükense, komşunun ambarları onu dolduramaz. Bir çölde olsa, baskalarının elleriyle bellenip, çiçeklendirilmiş bahçelere sokamazsın onu. Bir dağın doruğu olsa, başkalarının ayak izleriyle çiğnenmiş olan bir vadiye indiremezsin onu.
Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır; ya da senin yüzüne baktığımda aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım.
H.C/SÖZLER
soru.
Aynı sokağın farklı köşelerinde durmuş
Birbirinden sadaka bekleyen iki dilenci miydik?
Biz neydik?
Birbirimizin nesiydik?
Boşver bütün bunları
Belki de tek soru şu:
BİZmiydik?
altın vuruş
21 Haziran 2009 Pazar
belki de..
son söz..
Bundan sonrakileri sen görmeyeceksin..
Ben kafa tutanlardanım Tanrıya.. Bırak ruhumu eşini bulsun diyenlerdenim.. Yıllarca kimseye, hiçkimseye yaklaşmasına izin vermediği bu ruh nasıl bir sarılışla sarıldı sana bilmezsin.. Bilmeyeceksin.. Bütün ezberlerin bütün doğruları alt üst olduğu bir depreme tutulmuş gibiyim..
Ne garip, bu satırları okuyacağın bile şüpheli.. Belki adresini değiştirdin.. Belki daha açmadan silip atacağın bu cümlerde bile bir kendini sana anlatabilme telaşı..
Ne kadar bencilim değil mi?
Sen, kendi içinde kendi kasırgalarınla boğuşurken, göğünü kaybetmiş bir yıldız gibi belki ağır ve ağrılı bir düşüşün içindeyken, yada bunların hiç biri değil de, hiç umursamazken olup biteni, ben ,günlerdir sana kendi halimi anlatıp duruyorum..
Yokluğun ve sessizliğin beni içine attığı soğuk karanlıkta ,ruhumun titreyişini anlatıyorum sana.. Yalvarıyorum, acımdan haberdar etmeye çalışıyorum, merhamet istemiyorum derken bile en rezilinden merhamet dileniyorum..
Hatırla! Bir kadının göz yaşlarından başka kullanacak silahı kalmamışsa o kadaın tükenmiştir deyişimi.. Tükenişimi gösteriyorum sana..
İnsan böyle iğrenç bir mahluk işte.. İstiyor ki, hissettiklerim muhatabında yankısını bulsun.. İstiyor ki, sevdiğim de beni sevsin.. Ah! insan neler istemiyor ki..
Kirimle ,pasımla, terimle ,kanımla, binlerce pişmanlığımla, bin yıllık yalnızlığımla bulmuştum seni.. Ve sende bulmuştum, o kısacık , bir an kadar kısacık sürede, bütün yaralarımı iyi edecek merhemi.. Ruhuna dokunacak kadar yaklaştığımı sandığım anlar, ruhunu ruhumun sarılışına bıraktığın anlar, gizli bir elin gelip usulca dindirdiği fırtınalarım, gülümseyişim..
Sınırlı kelimelerimle sınırsız bir hali anlatmaya çalışma gayreti.. Acınası değil mi?
Üzülmeni istemem deyişini hatırlıyorum..
Ve benim meydan okuyuşumu..
Sen, bilerek yada bilmeyerek aradığım şeydin. İnsanın ancak bulduğu anda aradığını farkettiği.. Bütün sorularımın, soruya dönüşmemiş karma karışık fikirlerimin cevabıydın.
Bu yaşımla bunca yaşamışlığımla biliyorum ki A.İlhanın dediği gibi "Ben hiç böylesini görmemiştim"
Vurup kanıma girmemiştin.. Ben seni kanıma zerketmiştim belki de.. Ne farkeder..
Oysa şimdi..
Şimdi elimde,sana ulaşabilmenin bütün imkanlarını seferber etsem de ulaşamayacağımı bilmenin çaresizliğinden başka birşey yok..Çaresizlik, insanı saldırganlaştırıyor ve ben ,kendimi lime lime ediyorum şimdi..
Bir serap olduğuna hükmediyorum artık.. Aslında hiç olmadığına, sadece yangınımın içinde kavrulan ruhumun gördüğü bir serap olduğuna ikna etmeye çalışıyorum kendimi.
Yoksun..
Varsın olmasın diyor dilim, kalbim çığlık kıyamet susarken..
Sen olma, hiç olma, hiç benim olma, hiç benimle olma..
Sen , öyle uzakta, uzakta kaldıkça yakın olacak bir halsin bende..
Elindeki anahtarla bu kapıyı açıp girmeyecek olsan da, hiç gelmeyecek olsan da, o anahtarı fırlatıp atacak olsan da, bir küçük "belki"ye sarılıp, senin için içimde bir mabed yapacağım ben..
Evet, şimdi, kalabalığın içine karışıp ,onlar gibi yaşayacağım, nefes alır-mış gibi, yaşar-mış gibi, konuşur-muş gibi , yazar-mış gibi yapacağım..Ama kimsenin , hatta senin bile görmediğin bilmediğin bir küçük kıvılcım hapsolacak içimde.. Usulca büyüyecek, büyüyecek ve bir ateş yutacak beni tümden..O ateşin içinde kaybolacağım.. Yok olacağım.. Kendimi yok edeceğim sende.. Bunu yapacağım..Senin için değil bunu kendim için yapacağım.. Bunu "senden AŞK istiyorum" diye kafa tuttuğum Tanrıya aşkın ne olduğunu ispat için yapacağım..
Ne büyük laflar değil mi?
Boyumdan büyük laflar ediyorum değil mi?
Zaman görecek ve gösterecek.. Ve bir gün.. O gün.. Neyse boşver.. O gün belki de bu gün kimbilir..
Şimdi çekip gitmek zamanı mıdır.. Yazacak cümlelerim kaldı mı acaba.. Kalmıştır kesinlikle.. Ama dedim ya artık sen bilmeyeceksin.. Kimse bilmeyecek..Sen de diğerleri gibi bakıp, dün bunları diyordu, bu gün neler oluyor diye bakacaksın belki uzaktan.. Bir ben bileceğim.. Bir tek ben..Ve artık umuruma gelmeyecek, kimin ne düşündüğü yada söylediği.. Ben bileceğim.. Bir tek ben..
Şimdi sen orda kendi kelimelerinin kuytusunda, ben burda kendi kelimelerimin can çekişmesiyle öylece kalacağız..
Bu mektubu sana ulaşma umudumun olduğu her yere hatta bloguma bile koyacağım az sonra..
Sana ulaşmak için bütün imkanlarımı seferber edeceğim..
Hani duy diye..Başka bir şey değil..
Yalan işte, duy diye, gel diye, gitme diye yapacağım bütün bunları.. Neye yarayacak zaman gösterecek..
Seni bu sabah ezanında, yaratandan istedim, hem de nasıl arsızca ...
Ne fısıldadı biliyor musun?
"Sen aşık olmak istemiştin, aşkı verdim sana..Başka birşey isteme hakkın kalmadı "
İyi bak kendine..
Ruhunun sükunet bulmasını bütün varlığımla diliyorum..
şimdi yönünü kaybetmiş bu ruhu, boşluğa bırakıyorum...Daha ne kadar parçalanacak göreceğim. Daha dibi var mı göreceğim..
hoşçakal..
Bana, o kendini bir şeyde yok etme arzusunu hissettirdiğin için sana minnettarım Sevgili..
SAKLI.
aşk neydi?
Yasak olanı hakkıymışcasına arsızca istemekti Tanrıdan..
Ve Aşk,
Adının dilimde zikre dönüşmesiydi..
adam gibi babam var..
Ona yolladığım mektubu okumuş, kimselere göstermeden.. Okudum dedi.. sustuk.. Susarak konuşabilenlerdeniz.. Ne kadar sustuk bilmiyorum, sessizliği bölen kısa ve binlerce soruyu özetleyen sorusu:
-Nasılsın sen?
-iyiyim baba..
-.......
-......
- Adı ne?
- kimin?
-Adı ne?
-Ne önemi var..
-Haklısın.. Eşşek oğlu eşşek, bana neden bu kadar benzedin sen?
-Bilmem..
Sonrasında yine susuşlar..
........
O, benim gibi bir kızı olduğu için kendini şanslı mı şanssız mı görüyordu bilmem..
Ama ben çok şanslıydım..









