30 Haziran 2009 Salı

su...


Çok kolaydı avucundaki suyu güvercine uzatmak,

Ama o bir avuç su , güvercin için belki de CANdı...
...........................................................................................

Avucunuzdaki suyu küçümsemeyin..


gel(me)



Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yarar..

N.F.K

Romantik tarım..


Şehirlinin romantik fantazisiydi,
Dalından domates kopartmak,
Biberi bahçede ısırmak,
Salatalıkların büyürken çıkardığı çıtırdayışları eşsiz bir besteymişcesine hûşû içersinde dinlemek..

Köylü için organik de olsa tarım,tarla işiydi;
Irgatlıktı..
Yorgunluktu..
Yağmurda bel bellemekti..
Ot kazmaktı..
Çapa yaparken avuçların patlamasıydı..
Güneşin altında tenin çarık gibi kapkara olmasıydı..
Adı batasıcaydı ve'l hasıl..

Birileri için yorgunluk sebebi olan şeylerin, başkaları tarafından dinlenmek için tercih edilir olması ...
Davulun sesi.. Pek de güzel geliyor ama...

...


Bir ara yaz tatilillerimin tütün kırma günlerini anlatmalıyım..
Evet, evet.. Bunu yapmalıyım mutlaka..








29 Haziran 2009 Pazartesi

zırh


Tel tel çözülmüştü zırhım, kelimelerinle..
Zırhım ,
İncelmiş bir sökük yumaktı ellerimde..
Hayli kırışık,
Hayli karışık bir yumak..

Yoktu zırhım,
Çırıl çıplaktım savaşların ortasında..
Korkma ! diyordun..
Hiç korkma ve yürü!
Yürü ! diyordun arzın taa merkezine..
Tut ! diyordun,
Deliliğimin ellerinden tut!
Tut ve düş ! diyordun ,
Vurgunu olduğun cehennemin yüreğine..
Yoktu zırhım,
Koş diyordun,
Dermanın kesilesiye..

Tel tel çözülmüştü zırhım, kelimelerinle..
Ve hayat, nişancıların en ustasıydı..
Zaman,
Okunu doğrultuyordu gövdeme..
Bilinmez bir yönden,
Bilinmez bir yöne fırlatıyordu ,
Yoktu zırhım..
Gövdem,zamanın okunda
Parçalanıyordu..

Sen,
Kayboluveriyordun birden,
Savaşı(mı)n orta yerinde çekip gidiyordun..
Delilik, ellerimden kayıyordu.
Arzın merkezi yer değiştiriyordu..
Sen, saf değiştiriyordun..
Onlar oluyordun sen de..
Sen,
Onlarla bir oluyordun..
Susuyordun..

Oysa;
Tel tel çözülmüştü zırhım, kelimelerinle..
Zırhım ,
İncelmiş bir sökük yumak olmuştu ellerimde.

Şimdi ,
Üryan bıraktığın ben,
Dokurum, ıssızlığımla yeniden zırhımı
Bürünürüm yine yek başınalığı..

Seslenirim sana orta yerinden savaşlarımın,
Bir daha geri gelme..









geri sayım


Pimini çekmek üzereyim aklımın..

Tek ihtiyacım olan biraz cesaret..

Kafatasım parçalansa

Saçılsa beynim paramparça etrafa..

O zaman,

Belki biraz huzur..

Belki biraz sükunet..

Dehşetin cazibesi inanılmaz,

Kendi k(an)ımı koklamak istiyorum..

Bir ağrı komasından sonraki baygınlık,

Ve cinnet halinden sonraki huzur..

Ya şimdi

Ya da belki asla,

Elimde aklımın pimi,

Geri sayıyorum..

28 Haziran 2009 Pazar

iki resim 7 fark

Kendi katlettiği aşklarının arkasından , melul mahzun, gözü yaşlı cümlelerle perişanlığını anlatan kadınların ne farkı var, çocuğunu önce katledip sonra televizyon televizyon, çocuğumu kaybettim diye ağlayan canavarlardan..

Gaye?
Milletin acıma duygularınıı iğfal etmek mi?
Yoksa , masum olduğuna kendisini ikna etme çabası mı?

Biri bana iki resim arasındaki 7 farkı ( varsa tabii) söylesin bir zahmet..

Bir dost " kadınını kıyameti kopmuştur" demişti..
Haklıymış..
Kadının kıyameti sahiden kopmuş..

27 Haziran 2009 Cumartesi

kan/a/ma/lı cümleler


Aşkı kanamasam,
Aşka kanardım..

Aşka kanabilsem,
Aşka kanardım..

köpek balığı


İnsanın "Dost" dediklerinin kan gördüğü anda saldıran köpek balığına dönüşmesi ne acıdır..

Dostlardan da mı yaraları saklamak gerek?

Peki , insan kimin karşısında çırıl çıplak soyunacak?


bir gün


Toprak "kıyam"a duracak bir gün
Kaldırıp ellerini tutacak göğün ıslak saçlarından...
Gök, "secde"ye kapanacak bir gün,
Eğilip üzerine öpecek toprağın çatlamış dudaklarından..

Mest edecek bu aşk bizi,
Sarhoş edecek,
Yok edecek..

Gök, yerle vuslata erecek birgün,
O gün..
Kıyamet kopacak..

Acı


Ve bir kadın,"Bize acıdan bahset" dedi.

Ve o cevap verdi:

"Acınız, anlayışınızı saklayan kabuğun kırılışıdır.

Nasıl bir meyvenin çekirdeği, kalbi Güneş'i görebilsin diye
kabuğunu kırmak zorundaysa, siz de acıyı bilmelisiniz.

Ve eğer kalbinizi, yaşamınızın günlük mucizelerini
hayranlıkla izlemek üzere açarsanız,acınızın, neşenizden
hiç de daha az harikulade olmadığını göreceksiniz;

Ve kırlarınızın üstünden mevsimlerin geçişini kabul ettiğiniz gibi,
aynı doğallıkla, kalbinizin mevsimlerini de onaylıyacaksınız.

Ve kederinizin kışını da,
pencerenizden huzur içinde seyredeceksiniz.

Acılarınızın çoğu sizin tarafından seçilmiştir.

Acınız, aslında içinizdeki doktorun, hasta yanınızı
iyileştirmek için sunduğu "acı" ilaçtır.

Doktorunuza güvenin ve verdiği ilacı sessizce ve sakince için;

Çünkü size sert ve haşin de gelse, onun elleri
"Görülmeyen"in şefkatli elleri tarafından yönlendirilir.


Ve size ilacı sunduğu kadeh dudaklarınızı yaksa da,
O'nun kutsal gözyaşlarıyla ıslanmış kilden yapılmıştır"

H.C

26 Haziran 2009 Cuma

ödünç


Ah be çocuk,

Bir günlüğüne ödünç versen ya şu kaygısız gidişi..


yan(kı)




Sesinin, tenime çarpan yankısı

Parçalarken beni..

Sen başkasına(mı) sesleniyordun.(?)

25 Haziran 2009 Perşembe

ANladım ki;


Yatağa uzanmışım sırt üstü.. Kollarım iki yana açık, yatağa bırakılmış bir haç gibi öyle duruyorum.. Gözlerimi, beyazı kirlenmeye başlamış tavana dikiyorum.Ellerim, parmaklarım hiç bir şeyi uzanıp tutamayacak kadar dermansız..
Zihnime akın eden onlarca kavram yine nefesimi kesiyor.. Beynimin içinde birbirine çarpıp çıkardıkları tanıdık sesler, tanıdık tanımadık başka seslere dönüşüyor.. Sesler beraberinde yüzleri, yüzler beraberinde sözleri, sözler beraberinde tenimden ruhuma inan derin kesikleri getiriyor..
ANları düşünüyorum.. ANlar.. Sonrasında pişmANlıklar.. Düşündükçe farkına varıyorum ki, aslında pek az şeyden pişmANım. Aslını isterseniz hiç bir şeyden.. PişmAnlık, ANa ihanettir bana kalırsa.. O AN yaşadığın, hissettiğin, olmasını hissettiğin şeye sırtını dönmektir.. Hatalar yapmak, bunların üzüntüsünü duymak, dersler çıkarmaktan bahsetmiyorum.. PişmANlık diyorum, insanın kendi kendini yalANlamasıdır, kendine ihANet etmesidir.. Hiç hain olmadım ben.. Hiç ihANet ekmedim..
Üstüste konan, adına AN dediğimiz zaman dilimlerinden oluşAN zamAN içersinde büyüyorduk.. Öğreniyorduk.. Ve bedelsiz bir öğrenme süreci , kimse için yoktu..
Ben de öğreniyorum..
Bildiğimi sANdığım bir sürü şeyin hergün yeniden sağlamasını yapıyor, düzeltiyor, yanılmadıklarımın yanına bir sonraki sağlamaya kadar geçici bir artı koyuyorum..

AN ne istediyse onu verdim.. Ne hissettimse onu yaşadım.. Neyi istedimse onu yaptım biliyorum.. Ve ANı yaşarken, kimse bilmese, hatta bilip inkar etse de ,AN şahit ki alabildiğine samimiydim.. Ağlarken, gülerken, kızarken, sevişirken, konuşurken, susarken, kızarken, yazarken, gelirken, giderken... Her hale , her duyguya hakettiği BENi vermiştim , AN şahit..

Neden?
Neden diyip kalıyorum yine, doğrulamadan yatağın içinde..
Arkamda bıraktığım çoğu birbirine karışmış, ama hiç biri asla silinmemiş ayak izlerini takip ediyorum.. Ayak izlerinin bittiği yerlerde kimi öfkeli, kimi acılı, kimi umursamaz, kimi sevgi ile kollarını açmış yüzlerce surat..
Ellerinde, ifadem bile alınmadan hazırlanmış hükümümün yazılı olduğu kağıtlar...
Ne kadar farklıydık..
Herşeye rağmen, dinlemeye ,ANlamaya hatta hatalarım için af dilemeye hazır bir BEN ve anlamamayı, dinlememeyi marifet sananlar..

Kendi ile hesaplaşmalı insan ..
Bunun hiç bir dinle hatta dinsizlikle ilgisi yok.. Bu, Tanrının bizi çekeceğine inandığım hesaptan çok farklı birşey.. Aynanın karşısına geçip sormalı.. Kendi gözlerinin içine bakabilmeli.. Ben ne yaptım demeli sıkça? Bunları niye yaşadım diye sormalı kendine? Sorularına sansürsüz cevaplar verebilmeli.. Hiç değilse kendine dürüst olmalı.. Yüzüne taktığı maskeleri, o aynanın karşısında yüzünden çıkarıp kendi yüzüne bakmalı, bakılamayacak kadar iğrenç bir yüzü varsa o yüze tükürebilmeli..
Bunu yapabiliyorsa eğer, bunu göze alabiliyorsa -ki bu sanıldığı kadar kolay değildir- ne mutlu o insana ki, hala zerre nispetinde bile olsa insana dair bir parçası kalmıştır..

Yatağa sırt üstü uzanmış ben, elimdeki insana dair bir kaç kırıntımı usulca öpüyorum..

Ve Dünyanın en rezil,
En yalancı,
En çirkin,
En kahpe,
En kirli,
En ahlaksız,
En düzenbaz,
En sefil
Ama bunu kendine , sadece kendine bile olsa bunu itiraf edebilen insanını, her nerdeyse seviyorum..

O ki, beni duymasa da,
O ki,beni tanımasa da,
O ki, beni bilmese de,

O benim dostumdur biliyorum..

Bir gün karşıma çıkacağından emin olduğum meçhul DOSTa selam olsun..




çömlek patladı..


Saklambaç oyunlarının, tek yasal hilesiydi çömlek patlatmak..
Başkasının ayakkabını giyip, kapı eşiğinden ucunu göstermek..
Ebeyi kandırıp, çömlek patladı diye bağırmak..
Ebeyi, hile ile bir daha ebe yapmak..

Büyümediniz mi çocuklar?
Hayat, saklambaç oyunu mu sizin için hala?

Ahh insan!!!
Sen, SAN sadece..
Sadece SAN...

Yazık SANa(na)...

Pişmanlık ve Çileler


.
.
.

Artık ben gideceğim ata eyer vuruyorlar
Hatıralarımı birer birer yakacağım
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım
Batan güneşe doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım

Ayaklarımın altından geçıyor bir deniz
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım
Siz beni ne anlarsınız... siz...
Artık ben gideceğim atım kişniyor
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor

Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz bir deniz
Beni onun gözleri çağırıyor duramam, duramam
Benim gözlerim yeşildir ah... onun gözleri kara
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara

S.K

....


Çıktım artık bütün OYUNlarınızdan..
Hiç bir HESAPınızın içinde de değilim..

Ayırdım YOLlarımı yollarınızla..
GELMEM MEYHANENİZE, İÇMEM ŞARABINIZI..

Uzak durun benden,
GÖLGE etmeyin..




24 Haziran 2009 Çarşamba

dağı devrilince...


O, yokuştan çıkarken , pencereye çıkıp arkasından baktım.. Büsbütün küçülmüş müydü ne? Omuzları daha da mı çökmüştü? Dağı mı devrilmişti yoksa? Adam, acıyı sürüklüyordu adımlarında..

..........
Zordu o yıllarda çocuk olmak.. Ve on çocuklu ailenin, babasını 3,5 yaşında kaybeden çocuğu olmak daha da zordu..Herşeye rağmen okumasını isteyen ,henüz 35 inde su kadar güzel bir ana, yalın ayak- başı kabak 9 tane kardeş.. Ve'l hasıl, kolay olan hiç birşey yoktu neredeyse..
Köyün ilk okuluna gitmek nispeten kolaydı. Hiç birşey olmasasa 5 yaş büyük ağabeyinin sırtına binip gidebiliyordu okula, ayakları çamura batmadan.. İlkokul bitip, orta okula başladığında işin rengi değişti.. En yakın orta okul kasabadaydı.. Sabahtan şehre inen tek tük arabalardan birinin insafına gelemezse eğer, yürüme 1 saati bulan bir yolu vardı..1 Saatlik yol, köy çocukları için öyle büyütülecek bir mesafe değildi.. Yürünürdü yürünmesine de, yağmur ,daha da beteri kar yağınca küçük ayaklar için, çilenin büyüğü yaşanıyordu..
Çelimsiz, kara kuru oğlan çocuğu ,naylona sardığı kitaplarını koltuğunun altına sıkıştırıp yola baktı .. Toprak köy yolu, geceden beri yağan yoğmurla balçığa dönüşmüştü.. Kitapları bacaklarının arasına alıp eğildi. Paçalarını dizlerine kadar sıyırdı.. Ayağındaki "kara lastik"leri çıkardı, çoraplarını ceplerine soktu.. Hızlı adımlarla yürüdü.. Yürüdü.. Yürüdü..
Okulun karşısındaki camiinin çeşmesinde yıkadı çamura bulanmış ayaklarını, çoraplarını giydi ardından.. Kara lastikleri tertemizdi.. Islak ayakla giyilen çorapların hatırasıydı, ayaklarında zaman zaman kuduran mantar..
Fatma kadın , o küçücük can parçasının çektiği eziyete üzülüyordu.. Kafasına koydu en sonunda.. Yapabilrdi Hasan.. Bir evi ,tek başına çevirebilirdi.. Bir göz oda olsa yeterdi.. Bir tuvalet, bir oda.. Hiç değilse, çok yağmur yağdığında köye inme eziyeti olmasaydı oğluna...
Tütünün parasını henüz almamışlardı tüccardan.. Bir aylığına üç beş kuruş bulabilseydi bir yerden.. Ama herkesin durumu ortadaydı.. Para sadece esnafta vardı.. Aklına köy mektuplarının dağıtım yeri olan Terzi Mehmet geldi..
Ertesi sabah , oğluyla beraber indi kasabaya sabah ezanıyla.. Terzi Mehmet , erkenciydi yine.."Sen burda bekle "diyip, oğlunu kapının önünde bıraktı dükkandan içeri gererken..
-Selamun aleyküm Memet Dayı
-Oooo. Aleyküm selam Fatma Gelin. Sabah sabah, hayırdır?
-Hayırdır hayır..
-Geç otur .. Çay söyliyim mi?
-Yok Dayı az bi sıkıntım vardı da..
-De bakalım..
-Oğlan.. sabahları .. yağmur yağınca.. Bi göz oda dediydim.. Tüccardan tütünün parasını alana kadar..
- Fatma Geliiinnn.. Hele bi dur.. Boşa yorarsın kendini.. 10 çocuk kolay mı.. Gençsin daha.. Sen bi he desen.. Bir göz oda ne ki gız..
-Neye he desem Memet Dayı..
-Yapma gıız.. Anla daa..
Fatma Gelin fırladı yerinden.. Sesindeki nefret ve öfke, hırılıtısından belliydi .. Tuttu adamın yakasından, kaptı terzi masasındaki makası, dayadı adamın böğrüne..
- Beni bildin mi sen.. Seni şuracıkta lime lime ederim.. Şart olsun , elim bile titremez.. Kanını itlere içeririm senin..

Hasan, kapının eşiğinde taş kesti kaldı.. İçeri girmedi.. Çelimsizliğine yandı.. İçeri girip hesap soramayışına..
O kış, ondan sonraki kış, paçalarını kıvırıp, yalınayak gitti okula.. Tek söz etmedi.. Anasına o konuşmayı bildiğini ,bildirmedi..
Sadece bir defasında, ağzından kaçırıverdi işte 50 li yaşlarında rakı masasında.. Ağladı uzun uzun, peşinden anasını aradı gecenin bir yarısı...

Şimdi O, yoktu işte.. O dağ, yıkılmıştı işte.. Çelimsiz bir oğlan çocuğu, yıkılan dağının peşi sıra bağırdı:
oyyy anammmm.....

cemil meriç'ten

Don kişot olun. Tek hürmet ettiğim adamdır.

Kaybedilmiş bir davanın bu kadar fedakar bir kahramanı olabilir.

Öyle görmek ve inandırmak ihtiyacında.

Dünya şanso pansolarla dolu.”

“Ormanı görmedin…

Ağacı görmedin…

Rüzgarın önüne savurduğu birkaç kuru yaprağı insan zekasının bütünü sanıyorsun…

C.M

kopuş


Yatağın terden ıslanmış sol yanından, sağ yanına doğru akıverdi usulca.. Buz gibiydi.. Vücudunu bir anda kucaklayıveren bu serinlik hoşuna gitti ilk anda .. sonra birden.. İçine bir sızı gibi saplanıveren bu yalnızlık hissi.. Bir süre gözlerini kapatıp uyku perisinin gelmesini bekledi.. Yine nazlanıyordu ve belki de gelmeyecekti.. Doğruldu.. Odanın duvarlarındaki sessizliğe kulak kabarttı.. Belli belirsiz mırılıtılar duydu.. "Gelmiş" diye geçirdi içinden.. Herşeye rağmen evde tek başına olmadığını bilmek rahatlatıyordu Onu..
Usulca yataktan kalktı.. Terliklerinin çıkaracağı sesi hesapladı ,vazgeçti giymekten.. Yalınayak süzüldü koridordan.. İçerden gelen sesi umursamadığını farketmedi bile.. Mutfak penceresi açıktı.. Masanın üzerindeki paketten bir sigara çekti.. Çakmağın alevi bir anda aydınlattı avucunun içi.. Saat 03.11 di tam.. Herkesin kaçıncı uykusunda olduğu bu saatlerde uykusunu bölen şeyin ne olduğunu sorgulamadı bile.. Öylece boşluğa baktı gözleri.. Gözleri karanlığın gözlerine aktı..
Artık dönüp dönüp geçmişi düşünmekten yorgundu. .Yorgundu artık toplama çıkarma hesapları yapmaktan.. İmkansız bir "hiç yaşamamış olmak" hayalini kurmuyordu bile.. Sarışın bir sonbahar rüzgarının koluna girmiş sahipsiz bir yaprak gibiydi.. Olabildiğince boşvermişlik, boyun eğmişlik, vazgeçmişlik..
Odadan gelen belli belirsiz ses "özledim seni" diyordu.. Gülümsedi.. En son kimi özlediğin, kime seni özlüyorum dediğini düşündü..
Hala neden burdayız diye geçti aklından..
Neden burdayız? Kocaman bir çınar kimseye farkettirmeden sökülmüştü içinde.. Şimdi rüzgarın o boşluktaki sağır eden uğultusunu kimsecikler duymuyordu..
Ani bir hareketle içeri girdi, elinde sigarasıyla odanın kapısını açtı.. Ne gizlenen, ne de hışımlı bir tavırla.. Kapıyı sadece açtı.. Doğal ,sıradan ve olağan.. Hiçbir şey söylemeden koltuğa oturdu.. Karşı karşıyaydılar.. Doğrudan adamın gözlerine bakıyordu.. Bağırmadan, kızmadan , öfkelenmeden.. "Neden hala burdayız" diye sorarak bakıyordu sadece..
Telefon "sonra ararım ben seni" cümlesiyle kapandı.. Sormadı.. Kimdi? Neydi? Bu saatte bu konuşma nedendi? Hiç birşey sormadı..
"Sana ne"lerle ehlileştirilmiş dili, hiç bir şey sormadı..
Derin bir nefes çekti sigarasından.. Adamın yanı başındaki kül tablasına uzandı, sakin bir tavırla söndürdü sigarasını.. Ağırlaşmaya başlayan göz kapaklarına huzur vermeliydi artık.. "İyi geceler" dedi..
Odadan çıkmak üzereyken seslendi adam.." Biraz gelsene yanıma!"
- Yatacağım sonra konuşuruz..
-Lütfen ..Bak sandığın gibi..
-BANA NE..
-Efendim?
-BANA Ne dedim.. Sadece BANA NE..
-Bak dinle..
Bezgin adımlarla yürüyüp, kanepede uzanan adamın yanına ilişti.. Gözlerinin içinde baktı , bütün hesaplaşmaları bitirmiş bir ifade ile..
"Hatırladın mı" diye başladı söze..
-Sana sorduğun sorulara sana ne diye cavap verdiğin günleri.. O zaman sana demiştim ki; birgün sana bana ne demekten korkarım.. Hala soruyorsam buna sevinmelisin..
Adam, başını ilk defa öne eğdi kadının karşısında..
- Ama itiraf etmeliyim, BANA NE demenin içimde yaratacağı ıssızlığın bu kadar büyük olacağını düşünmemiştim..
Kalktı.. Hiç kimse hiç bir şey söylemedi sonrasında..
Yatağının bir sigara içiminde soğuyan sol yanına uzandı sessizzce.. Sağ yanı her zamanki gibi boştu..

23 Haziran 2009 Salı

beraberlik


Sonra Almitra tekrar konustu: 'Peki ya beraberlik? '

Ve o cevap verdi:

'Siz beraber dogdunuz ve hep öyle kalacaksınız.
Ölümün beyaz kanatları, sizin günlerinizi
dağıttığında da beraber olacaksınız.

Siz Tanrı'nin sessiz belleginde bile beraber olacaksınız.

Fakat birlikteliginizde belli bosluklar bırakın.

Ve izin verin, cennetlerin rüzgarları aranizda dans edebilsin...

Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bağ olmasin,
Daha ziyade, ruhlarınızın sahilleri arasında
hareket eden bir deniz gibi olsun.

Birbirlerinizin bardaklarini doldurun;
ancak ayni bardaktan içmeyin...
Ekmeklerinizi paylasin; ama
birbirinizinkini yemeyin...

Beraberce şarkı söyleyin, dans edin, coşun;
fakat birbirinizin yalnızlığına izin verin;
Tıpkı bir lavtanın tellerinin ayrı ayrı olup,
yine de aynı müzikle titresmeyi bilmeleri gibi...

Birbirinize kalbinizi verin; ama diğerinin saklaması için degil;
Çünkü yalnizca Hayat'in eli, sizin kalplerinizi kavrıyabilir...

Ve yanyana ayakta durun; ama çok yakın değil,
Çünkü bir mabedin ayaklari arasında mesafe olmalıdır;
Ve mese agacıyla, selvi agacı,
birbirinin gölgesi altında büyüyemez.'

H.C

kısa metrajlı aşk


Suni sancılarla yazılan senaryoların

Figüranı olmaktan geliyorduk

Yorgunduk..

İç içe geçmişti bütün replikler,

Kostümler makyajlara yabancı..

Hangi sahneydi benim öldüğüm..

Hangi cümlenin köşesindeydi vedan,

Sol elimi mi gömecektim avucuna,

Sağ omzumdan mı öpecektin yoksa..

Sen böyle boylu boyunca susarken

Ben mi yumruklayacaktım kapılarını,

Tam çıkıp gidecekken sen yada ben

Dönüp birden, sarılmayacak mıydık?

Hangi gözünden akacaktı yaş,

Hangi öpüşle saracaktım yaralarını,

Kaçıncı sayfanın şiirini dinleyecektim,

Anlatmadan önce 1002.gece masalımı..

.

.

.

Söyleyecek , söylenecek bunca söz varken..

Belki de sırf bu yüzden,

Kısa metrajlı bu aşka sığamadık..

derviş ve ölüm'den

Yine yalnızdım.

Belki de böylesi en iyidir.

Ne yardım beklersin, ne de ihanete uğramaktan korkarsın.

Selimoviç / Derviş ve Ölüm

bedel


Kapıda öylece kaldı genç kadın.. Gitme diye seslenemeden öylece kaldı..

……

Bir Pazar öğleden sonrasıydı.. İki kadın neşe içinde konuşarak geliyorlardı, sahildeki çay bahçesinden.. Pazar günlerinin türk kahvesi ile şımartılmış doyumsuz sohbeti gibisi yoktu.. Birkaç yaş büyük olanının anlatacak ne çok şeyi vardı.. Ama O.. O, herkesin konuştuğu bir kadındı işte.. Çokça tanınan, çokça bilinen, çokça yorumlanan bir hayatı vardı.. En çok da adamlar tanırdı Onu .. Evet, o adamların tanıdığı kadınlardandı.. Mahallede yanına yaklaşmayı, her şeye rağmen onunla arkadaş olmayı göze alabilen cesur kadınlardan biriydi diğeri.. İki kadının birbirine bakarken gördüğü şeyi ikisinden başka kimse bilmezdi.. Çok tanınmış kadın için, diğeri, eski bir günlüğün arasında kurutulmuş güzel bir anıyı hatırlatıyordu .. Diğeri içinse belki de yanlışları görebilmenin rehberiydi sadece.. Sadece ona bakıp, yaptıklarını yapmasa yetecekti..

Gün ne kadar da güzel geçmişti.. Soluksuz anlatıyordu genç olan, aşık olduğunu , delicesine.. Hayranlıkla izliyordu çok tanınmış kadın onun gözlerindeki ışığı.. Hayallerini dinliyordu, gelinliğinin modelinden, gelin saçına kadar bütün ayrıntılar.. Evinin döşemelerini, perde boylarını, tabakların kenarındaki motifleri.. Zerre haset olmaksızın sadece dinliyordu. Bir ablanın kardeşini, bir annenin kızını dinlediği gibi..

Dönüş yolunda karşılaştılar, genç adamla.. Adam yüzündeki hoşnutsuz ifadeyi gizlemeye çalışarak gülümsedi.. Genç kadın fark etmedi, diğerinin hemen yakaladığı bu ifadeyi.. Ayak üstü birkaç cümle ettiler.. Sevdiği adamdı genç kadının.. Bahçede, biz diye başlayan hayallerinin kahramanıydı işte.. Küçük bir sızı saplandı kadının yüreğine.. Bir anlamsız gölge olduğunu hissetti genç adamın zihninde.. Haklıydı.. Onun gibi kadınlarla dolaşmak bile adının lekelenmesi için yeterdi de artardı bile.. Ve şimdi, kadınım demeye hazırlandığı kadın, böyle bir kadınla.. Olamazdı ..Olmamalıydı.. Dile dökülmeyen ama kaçırılan bakışlarda gizlenen bu kaygıyı okudu kadın , yanındaki genç kadına hissettirmeden..

Gitmek vakti diye geçirdi içinden..

Bir kez daha yanlış atılmış adımlarının diyetini ödeyecekti.. Bu defaki diyeti çok sevdiği bir dost daha olacaktı işte.. Çaresizce silkti omuzlarını .. “Hak ettim” dedi kendi kendine.. Ve kimsenin yüze gelip te haykıramadığı bütün küfürleri etti kendine.. Kimsenin tüküremediği yüzüne tükürdü en okkalısından..

….

Ertesi gün genç kadın onu sabah kahvesine çağırmıştı.. Bu iş bu gün bitmeli diye geçirdi içinden.. Kahve tam istediği kıvamdaydı yanında o en sevdiği acı badem kurabiyeleri.. “Bu kız insana kendini özel hissettirmeyi biliyor” diye düşündü.. Ama vazgeçmemeliydi.. Bunu Onun için yapmalıydı.. Onun için ve onu seven adam için.. Bu yükü taşımak her baba yiğidin harcı değildi.. Ve dahası kimse bunu taşımak zorunda bile değildi..

Birden bire, sohbetin orta yerinde hiç alakası yokken “artık seninle görüşmemeliyiz güzelcim” diyiverdi.. Sesindeki, çığlık pencere camlarını titretti usulca..

-Ama neden? Ne oldu şimdi? Seni kıracak bir şey mi yaptım?

-Yoo.. Seninle ilgili değil.. sadece ben.. Ben alışkın değilim işte böyle usturuplu arkadaşlıklara.. Sıkılıyorum bir süre sonra..

Dişlerini sıkarak konuşmasa, hıçkırması işten bile değildi..

-Yalan konuşuyorsun.. Bir şey olmuş.. Biri bişey mi dedi.. yoksa babam mı?

-Saçmalama yaa.. Ne babası.. Off.. sıkıldım işte anlamıyor musun?

Genç kadın sustu , kocaman gözlerini gözlerinin içine dikti öylece sustu.. Tek kelime etmeksizin yaptığı sorgulamaya karşı koymak imkanı yoktu..

Yüzü ilk defa acısını gizlemek konusunda bu kadar aciz kalıyordu.. Çenesinin titreyişine mani olmak gayretini bıraktı elden, ,belki de uzun upuzun yıllardan sonra ilk defa yüzünü örten maskesini sıyırdı.. Sigara ve uykusuzluktan çatallaşmış sesiyle, bir kez daha bedel ödeyişin cümlelerini fısıldadı:

-Gitmeliyim.. Artık görüşmemeliyiz.. Çünkü Sen.. Aslını istersen çünkü ben.. Çünkü ben, senin tertemizliğinin yanında, ancak ateşin arıtabileceği kadar kirliyim.. Korkarım.. korkarım ki; kirim seni gölgeler.. Lekelemez bilirim.. ama gölgeler bir şekilde.. Ve sanırlar ki.. Sanırlar ki Sen de.. Her neyse.. Gitmeliyim işte.. Dikkat et kendine.. Ve gözlerinin aydınlığını asla düşürme.

Ve gitti.. Arkasına dönüp bir defa bile bakmadan.. Dönüp her zaman yaptığı gibi el sallamadan, öylece gitti.. Küçük bedeni, yorgun omuzlarının gölgesinde daha da bir görünmez olmuştu sanki.. Gitti.. Ayak izlerini silen bir yağmur bırakarak..

.... misin ki?


Ne kadar tutabilirsin ellerimi..
Uykusuz bir gecenin cinnet anında kemirdiğim tırnaklarıma,
Ve avucumdaki morluğu yeşiye dönen diş izlerime rağmen,
Ürkmeden,
SEN ne kadar tutabilirsin ki ellerimi.

Bana sinen,
ben olmayan mide bulandırıcı kokular beni bile kustururken,
Tiksinmeden,
SEN ne kadar oturabilirsin ki yanımda..

Hava pırıl pırıl,
güneş caka satarken,
ben hala gecenin gür kirpiklerinin ardından bakıyorsam dünyaya
ve artık renklerini göremiyorsam erguvanların,
Kaçırmadan bakışlarını,
SEN ne kadar bakabilirsin gözlerime..

Gidemiyorsam,
Kalamıyorsam
Buna rağmen gidip gidip geliyorsam,
Sarhoş dalgalar gibi aynı kıyılara vurup duruyorsam,
Kanıyorsam,
Kanatıyorsam,
Kaçıyorsam,
Kovalıyorsam ,
İzini kaybetmiş adımlarıma
Yetişip.
SEN nasıl yürüyebilirsin ki benimle..


Vakit,
Bu haller yoruyor karşındakini dediği vakitti bir güzel insanın..

Bilinmezdi yada bilinir miydi ki,
Yoran halleri yaşamanın yorgunluğu...
Bir köşede soluksuz kalmak hayali..

Belki de benim o kadın ;
Hayatında dinginlikleri özleyen
Dinginliğe ulaşamadığı anda kendi denizinde fırtınaları yaratan..

SEN,
Fırtınalarımın uğultusunu duyabilir misin ki?







22 Haziran 2009 Pazartesi

yabancı/laşmak


Dünya değişti
Artık hiçbirimiz
Hepimiz için değiliz.
Rüzgarlarımız ayrı
Tek tek de bir hiçiz
Dalgalar ayırırken "ben"i "biz"den
Hepimiz "insan"a yabancı

S.M

yaşam üstüne

Bir yalnızlık okyanusundaki bir adadır Yaşam, kayaları umuttur Ada'nın, ağaçları düş; çiçekleri ıssızlıktır, dereleri özlem.

Ey dost, senin yaşamın diğer adalardan ve topraklardan ayrılmış bir adadır.Limanlarindan kaç gemi yelken açarsa açsın baska iklimlere, kaç gemi varırsa varsın limanlarina, sen yine, yalnızlığın ıstırabıyla inleyen ve mutluluğu özleyen ıssız bir ada olarak bir başına kalacaksın. En yakın dostuna bile meçhulsün, onların ilgi dolu sevgisinden ve anlayışından çok uzaklardasın.

Ey kardeşim, seni, altın kümeciklerinin üstüne oturmuş, zenginliğine sevinerek - hazinelerinle gurur duyarak, topladığıin her avuç dolusu altınının, diğer insanların tutku ve düşüncelerini seninkilere bağımlı kılan göze görünmez bir halka olduğuna inanip, güvenlik duyduğunu görmüşümdür.

Aklımda seni, düşmanlarının kalelerini yerle bir etmek tasarılarıyla ordularına kumanda eden bir fatih gibi görmüşümdür. Ama sana bir kez daha baktığımda, senin yerinde, altın kasalarının ardında çırpınan bir yalnız yürekten ve kapatıldığı altın kafeste boşalmış su kabının karşısında kalakalmış susamış bir kustan başka bir şey göremedim.

Ey kardeşim, seni, çevrende kral diye kabullenmiş, sana başardığın büyük işlerin övgüsü olan şarkıları söyleyen, senin akıl gücünü öven ve sanki bir yarı-tanrının huzurundaymışlar gibi, hatta gökkubbenin coşkusunu bile bastıran coşkunluk belirtileriyle sana bakınan insanların arasında görkemliliğin tahtına kurulmuş olarak görmüşümdür.

Ve sahip olduğun bunca nesneye bakarken, yüzünde, sanki onların ruhu senmişsin gibi mutluluk, güçlülük ve zafer belirtilerinin oynaştığını görmüşümdür.

Ama sana bir kez daha baktigimda seni, tahtının yanıbaşında durup, sanki görünmez hayaletlerden içinde sıcaklık ve dostluktan başka hiçbir şey bulunmasa da kabulün olan bir sığınak dilercesine elini her yana uzatan, kendi yalnızlığyla baş başa kalmış bir insan olarak bulmuşumdur.

Ey kardeşim, seni, güzel bir kadının karşısında kendinden geçmis, çıkarıp yüreğini onun güzelliğinin mihrabına koyarken görmüşümdür. O kadının sana içtenlikle ve şefkatle baktığınıi görünce de kendi kendime, 'Yaşasın, bu adamın yalnızlığını silen ve yüreğini bir başka yürekle birleştiren Sevgi' demişimdir.

Buna karşin, sana bir kez daha baktığımda, senin sevgi dolu yüreğinin içinde, sırlarını bir kadina açıklayabilmek için boşuna hıçkıran yapayalnız bir yüreğin daha durduğunu; ve sevgiyle dolu ruhunun ardında, sevgilinin gözlerinden yaş olup akabilmek için boşuna çırpınan bir bulut gibi dolanan yalnız bir ruhun daha bulunduğunu gördüm.

Ey kardeşim, yaşamın, diğer insanların konakladıkları yerlerden ayrık, ıssız bir konaklama yeridir. Hiç bir komşunun, içine gözatamayacağı bir yuvadır. Karanlığa gömülecek olsa, komşunun kandili onu aydınlatamaz. Erzağı tükense, komşunun ambarları onu dolduramaz. Bir çölde olsa, baskalarının elleriyle bellenip, çiçeklendirilmiş bahçelere sokamazsın onu. Bir dağın doruğu olsa, başkalarının ayak izleriyle çiğnenmiş olan bir vadiye indiremezsin onu.

Ey kardeşim, senin ruhunun yaşantısı, ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır ve eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa, ne sen SEN, ne de ben BEN olabilirdik. Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı, senin ağzından çıkan sözcüklerin benim ağzımdan çıktıklarına inanır; ya da senin yüzüne baktığımda aynadan kendi yüzümü seyrediyorum sanırdım.

H.C/SÖZLER

soru.

Biz seninle,

Aynı sokağın farklı köşelerinde durmuş

Birbirinden sadaka bekleyen iki dilenci miydik?

Biz neydik?

Birbirimizin nesiydik?

Boşver bütün bunları

Belki de tek soru şu:

BİZmiydik?

altın vuruş


Siyah beyaz bir karede hapsolan yüzünü

Birden bire damarlarıma boşaltıyorum,

Altın bir vuruş,

Sonrası..

Yüzümde, yar ı/a sı kanayan bir gülüş.

Ve ölüm

Hepsi bu..

Acı ölçer


DIŞ ACILARIMIN TOPLAMI

<

İÇ ACILARIMIN TOPLAMI


AZAP



Alabildiğine bulandığı yanlışlar içinde,

Doğru ölçüleri bilmek,

Ve kendinden kaçamamak..

AZAP

21 Haziran 2009 Pazar

belki de..



Belki de O, haklıydı..

Belki de bildiğimizi sandığımız şeyleri yeniden gözden geçirmek gerek..

Bütün doğuları önce yerle bir etmeli,

Sonra yenilerini inşa etmeli belki de..

Elimiz titremeden..

Belki de kirli sandığımız şeylerin arasında gizliydi masumiyet..

Belki biraz daha cesur olmalıydık..

son söz..

Günlerdir yakana yapışmış cümlelerimin sana yazılacak sonuncuları bunlar..
Bundan sonrakileri sen görmeyeceksin..

Ben kafa tutanlardanım Tanrıya.. Bırak ruhumu eşini bulsun diyenlerdenim.. Yıllarca kimseye, hiçkimseye yaklaşmasına izin vermediği bu ruh nasıl bir sarılışla sarıldı sana bilmezsin.. Bilmeyeceksin.. Bütün ezberlerin bütün doğruları alt üst olduğu bir depreme tutulmuş gibiyim..
Ne garip, bu satırları okuyacağın bile şüpheli.. Belki adresini değiştirdin.. Belki daha açmadan silip atacağın bu cümlerde bile bir kendini sana anlatabilme telaşı..

Ne kadar bencilim değil mi?
Sen, kendi içinde kendi kasırgalarınla boğuşurken, göğünü kaybetmiş bir yıldız gibi belki ağır ve ağrılı bir düşüşün içindeyken, yada bunların hiç biri değil de, hiç umursamazken olup biteni, ben ,günlerdir sana kendi halimi anlatıp duruyorum..
Yokluğun ve sessizliğin beni içine attığı soğuk karanlıkta ,ruhumun titreyişini anlatıyorum sana.. Yalvarıyorum, acımdan haberdar etmeye çalışıyorum, merhamet istemiyorum derken bile en rezilinden merhamet dileniyorum..
Hatırla! Bir kadının göz yaşlarından başka kullanacak silahı kalmamışsa o kadaın tükenmiştir deyişimi.. Tükenişimi gösteriyorum sana..
İnsan böyle iğrenç bir mahluk işte.. İstiyor ki, hissettiklerim muhatabında yankısını bulsun.. İstiyor ki, sevdiğim de beni sevsin.. Ah! insan neler istemiyor ki..
Kirimle ,pasımla, terimle ,kanımla, binlerce pişmanlığımla, bin yıllık yalnızlığımla bulmuştum seni.. Ve sende bulmuştum, o kısacık , bir an kadar kısacık sürede, bütün yaralarımı iyi edecek merhemi.. Ruhuna dokunacak kadar yaklaştığımı sandığım anlar, ruhunu ruhumun sarılışına bıraktığın anlar, gizli bir elin gelip usulca dindirdiği fırtınalarım, gülümseyişim..
Sınırlı kelimelerimle sınırsız bir hali anlatmaya çalışma gayreti.. Acınası değil mi?
Üzülmeni istemem deyişini hatırlıyorum..
Ve benim meydan okuyuşumu..

Sen, bilerek yada bilmeyerek aradığım şeydin. İnsanın ancak bulduğu anda aradığını farkettiği.. Bütün sorularımın, soruya dönüşmemiş karma karışık fikirlerimin cevabıydın.
Bu yaşımla bunca yaşamışlığımla biliyorum ki A.İlhanın dediği gibi "Ben hiç böylesini görmemiştim"
Vurup kanıma girmemiştin.. Ben seni kanıma zerketmiştim belki de.. Ne farkeder..
Oysa şimdi..
Şimdi elimde,sana ulaşabilmenin bütün imkanlarını seferber etsem de ulaşamayacağımı bilmenin çaresizliğinden başka birşey yok..Çaresizlik, insanı saldırganlaştırıyor ve ben ,kendimi lime lime ediyorum şimdi..
Bir serap olduğuna hükmediyorum artık.. Aslında hiç olmadığına, sadece yangınımın içinde kavrulan ruhumun gördüğü bir serap olduğuna ikna etmeye çalışıyorum kendimi.
Yoksun..
Varsın olmasın diyor dilim, kalbim çığlık kıyamet susarken..
Sen olma, hiç olma, hiç benim olma, hiç benimle olma..
Sen , öyle uzakta, uzakta kaldıkça yakın olacak bir halsin bende..
Elindeki anahtarla bu kapıyı açıp girmeyecek olsan da, hiç gelmeyecek olsan da, o anahtarı fırlatıp atacak olsan da, bir küçük "belki"ye sarılıp, senin için içimde bir mabed yapacağım ben..
Evet, şimdi, kalabalığın içine karışıp ,onlar gibi yaşayacağım, nefes alır-mış gibi, yaşar-mış gibi, konuşur-muş gibi , yazar-mış gibi yapacağım..Ama kimsenin , hatta senin bile görmediğin bilmediğin bir küçük kıvılcım hapsolacak içimde.. Usulca büyüyecek, büyüyecek ve bir ateş yutacak beni tümden..O ateşin içinde kaybolacağım.. Yok olacağım.. Kendimi yok edeceğim sende.. Bunu yapacağım..Senin için değil bunu kendim için yapacağım.. Bunu "senden AŞK istiyorum" diye kafa tuttuğum Tanrıya aşkın ne olduğunu ispat için yapacağım..

Ne büyük laflar değil mi?
Boyumdan büyük laflar ediyorum değil mi?
Zaman görecek ve gösterecek.. Ve bir gün.. O gün.. Neyse boşver.. O gün belki de bu gün kimbilir..

Şimdi çekip gitmek zamanı mıdır.. Yazacak cümlelerim kaldı mı acaba.. Kalmıştır kesinlikle.. Ama dedim ya artık sen bilmeyeceksin.. Kimse bilmeyecek..Sen de diğerleri gibi bakıp, dün bunları diyordu, bu gün neler oluyor diye bakacaksın belki uzaktan.. Bir ben bileceğim.. Bir tek ben..Ve artık umuruma gelmeyecek, kimin ne düşündüğü yada söylediği.. Ben bileceğim.. Bir tek ben..

Şimdi sen orda kendi kelimelerinin kuytusunda, ben burda kendi kelimelerimin can çekişmesiyle öylece kalacağız..

Bu mektubu sana ulaşma umudumun olduğu her yere hatta bloguma bile koyacağım az sonra..
Sana ulaşmak için bütün imkanlarımı seferber edeceğim..
Hani duy diye..Başka bir şey değil..

Yalan işte, duy diye, gel diye, gitme diye yapacağım bütün bunları.. Neye yarayacak zaman gösterecek..

Seni bu sabah ezanında, yaratandan istedim, hem de nasıl arsızca ...
Ne fısıldadı biliyor musun?
"Sen aşık olmak istemiştin, aşkı verdim sana..Başka birşey isteme hakkın kalmadı "

İyi bak kendine..
Ruhunun sükunet bulmasını bütün varlığımla diliyorum..

şimdi yönünü kaybetmiş bu ruhu, boşluğa bırakıyorum...Daha ne kadar parçalanacak göreceğim. Daha dibi var mı göreceğim..

hoşçakal..
Bana, o kendini bir şeyde yok etme arzusunu hissettirdiğin için sana minnettarım Sevgili..

SAKLI.

aşk neydi?

Aşk,
Yasak olanı hakkıymışcasına arsızca istemekti Tanrıdan..


Ve Aşk,
Adının dilimde zikre dönüşmesiydi..

adam gibi babam var..

Saat 10.00 a geliyordu aradığımda.. Havadan sudan cümleler ettik biraz.. Sonra bi dakka dedi.. Kapanan bir kapı sesi.. Odasına girmişti belli ki.. Belli ki ,kimseler bizi duysun istemiyordu.. belli ki, anlayamacakları hallerin şahidi olsun istemiyordu kimse..
Ona yolladığım mektubu okumuş, kimselere göstermeden.. Okudum dedi.. sustuk.. Susarak konuşabilenlerdeniz.. Ne kadar sustuk bilmiyorum, sessizliği bölen kısa ve binlerce soruyu özetleyen sorusu:
-Nasılsın sen?
-iyiyim baba..
-.......
-......
- Adı ne?
- kimin?
-Adı ne?
-Ne önemi var..
-Haklısın.. Eşşek oğlu eşşek, bana neden bu kadar benzedin sen?
-Bilmem..
Sonrasında yine susuşlar..

........
O, benim gibi bir kızı olduğu için kendini şanslı mı şanssız mı görüyordu bilmem..
Ama ben çok şanslıydım..