11 Şubat 2009 Çarşamba

Sanılanın aksine...


Fırçasını paletinin üzerinde gezdirdi.. Nefesimi tutmuş bekliyordum. Benim resmimi yapacaktı, az şey değil. Fırça önce siyaha dolandı, ardından bir parça kırmızı..Tuvale dokundu fırçanın ucuyla, usulcacık.. Uzattı bana doğru resmimi. Şaşırdım.. Gözlerimi tuvalden ayırmadan sordum : “ Nedir bu?” Gülümsedi asık surat. “Sensin” dedi.. “Sen.. Yani kanla karışık karanlık
…..
Babamın arkadaşıydı. Son günlerde neden bilmiyorum sıkça bahseder olmuştu babam O’ndan. Anlattığına göre yaşayanların en iyisiydi.. Kolay beğenmeyen adamdı babam. Eğer “en iyisi” diyorsa gerçekten iyiydi, şüphesiz. İkinci eşinin zamansız ölümünden sonra kabuğuna çekilmiş, açılışlara katılmaz olmuş, eserlerinin inanılmaz paralara satıldığı müzayedelerde bile görünmüyormuş.. “Delirmesinden korkuyorum” demişti bir keresinde.
Neden bilmiyorum, hastalıklı ruh hallerine karşı özel bir ilgim mi vardı yoksa yine öğrenmem gereken bir şeye doğru mu çekiliyordum bilinmez, şiddetle tanımak istiyordum O’nu..
Günlerce yalvardım babama. Sonunda pes etti sanırım. Bir akşam yüzünde haylaz bir tebessümle geldi eve. “Yarın seni bekliyor” dedi.. Sevincimi anlatamam. Annemin şaşkın bakışlarına aldırmadan sarıldım babama.. O’nu görebilecektim nihayet.
…..


Anadolu Hisarı’nda iki katlı müstakil evin, üst katını atölye olarak kullanıyordu. Bütün kolonlar ve duvarlar yıktırılmış, böylece yaklaşık 80 m2 lik devasa bir kullanım alanı elde edilmişti.Perdeleri olmayan pencerelerden gün ışığı alabildiğine girse de gariptir hala loş kalan noktalar vardı odada..
Asık suratlı bir ihtiyardı.. Orda oluşumdan memnun olmadığı her halinden belliydi. Yine de en kibar tavrıyla bir şey içip içmeyeceğimi sordu.. Salakça bir şey yapıp, “sigara içebilir miyim” diye sordum.. Ne istersen yap edasıyla çıktı odadan. Birkaç dakika sonradöndüğünde ,elinde iki fincan çay vardı.. “Akşam olmadığı için şaraptan mahrum kalacaksın” dedi, gülümseyerek.. Asık suratlı adamın, gülümserken bile garip bir acı çekiş vardı yüzünde.
Duvarlar , yarım bırakılmış onlarca resimle doluydu.. Sergi gezercesine dolaşıyordum odanın içinde. Fırçalarını ve paletini temizleme işi bitirince yanıma geldi..
-Resimden anlar mısın?
-Şeyy.. Yani.. Pek sayılmaz..
-Neden.. Baban, sana bir şeyler öğretmiş olmalı..
-Aslında evet ama.. yani.. Bilmiyorum işte.. Ahkam kesecek kadar değil
..
Gülümsedi..
-Bu resimler neden yarım?
-Hangileri?
-Bunlar işte. Duvardakilerin neredeyse tamamı yarım. Yapmaktan mı vazgeçtiniz yoksa daha sonra mı tamamlayacaksınız..
Yüzü duyduklarından dolayı rahatsız olduğunu gösteriyordu.. Belki de “bir kez daha anlaşılamamanın” verdiği garip bir yalnızlık hissiydi..
-Aksine küçük hanım, bunların hepsi tamamlanmış resimler.. Hem de son fırça darbesine kadar..
-Şeyy..Dedim ya size anlamıyorum diye. Eğer sizi kırdıy..
-Yok.. Kırılmadım.. Alıştım aslında.. Yarım kalmış resimler.. Hah.. Alışageldiğiniz görüntüyü görmeyince bitmediği hissine kapılıyorsunuz değil mi?
-Evet .. Çünkü resim görsel bi..
-Off.. Lütfen bırakın şu kitap cümlelerini..Sana bir şey dinletmek istiyorum.. Şövalesinin solundaki CD çalara dokundu.. Muhteşem bir müzik, odanın zemininden, tavana yükseldi adeta.. Kısa çok kısa bir esintiydi, bitti.
Yüzüme bakıyordu.. Yalan söylediğim zamanlar gibi, gözlerimi kaçırdım bir an..
- Sadece 10 saniye sürüyor biliyor musun?. İnsana tam burada bitmez ki dedirtiyor.. Devamı gelecek zannediyorsun.. Ama yok işte.. Hepsi O.. Neden o kadar diye sorma.. Bunun cevabını ben bilemem, sen de bilemezsin.. Bunun cevabını bilen tek kişi ,bestecidir.. Yani eserin yaratıcısı..
-Anlıyorum..
-O kadar canlı ve hayat doluydu ki.Elli yıllık hayatımı noktalamanın eşiğinde olduğum bir anda Tanrı tarafından , elerimi tutmak için yollanmış bir melekti adeta.. Çok güzeldi biliyor musun? O’nun gibi birinin ,benim gibi huysuz bir ihtiyarda ne bulduğunu hiç sorgulamadım bile.. Vehimlerle kaybedecek bir tek saniyem bile yoktu.. O’nu yaşamak istemiştim.. O’nunla beraber, hayatın ıskaladığım her anını yaşamak.. Zamanı tersine çevirebilecek kadar güçlüydü.. Bilemezdi.. Bilemezdim.. Bilemezdik..
Gözleri pencerenin dışına, gökyüzüne uzandı..
-Ama O biliyordu.. Eserin sahibi..
-Ben..
- Onu bekliyordum.. Birlikte sergi açılışımıza gidecektik..Saatlerce bekledim..Saatlerce.. Sonra, o uğursuz telefon sesi. Hangi felaket tellalıydı arayan hatırlamıyorum bile.. Çok güzeldi.. Ölüm dışında her şeyin yakışabileceği kadar güzel.. Ama “eser”, sahibinin tasarrufundaydı.. … … … Her neyse.. Anladınız mı şimdi?
-… Şey.. Ben gitsem iyi olacak sanırım..
-Babanıza selamlarımı iletin lütfen..
-…..

…….


Nihayet ,beni bu asık suratlı ihtiyara çeken şeyin ne olduğunu öğrenmiştim..
Yol boyu, O’nu ve söylediklerini düşündüm..
“Eser , sahibinin tasarrufundadır ve tamamlandığını ancak O bilir.”
Artık, günlerdir yazamadığımı sandığım hikayemi yazabilirdim:
Merdivenden aşağı iniyordu kadın kaçarcasına.. Adamsa tersine henüz başlamıştı basamakları tırmanmaya.. Telaşlı adımları birbirine dolandı kadının ve çarptı adama.. Adam kadına göz ucuyla baktı sadece…”
Kim ne derse desin , hikayem bu kadarcıktı işte..Bitmişti..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder