
Gel bakalım sevgili okur.. Gel de otur şöyle yamacıma, iki lafın belini kıralım azıcık.. Biraz dert yanayım sana, şimdiye kadar yandıklarım yetmezmiş gibi.. Ama sen okursun işte, üzgünüm .. Ben yazacağım sen okuyacaksın..Yada, sana göre sağ üst köşedeki çarpıya basıp mekanı terk edeceksin..
Çok değil 2008 in Ekim ayıydı sanırım Blog’a yazmaya başladığımda..Vesile olana her şeye rağmen teşekkür borçluyum sanırım..
Yazıyorum.. Neden? Yazıyorum, çünkü konuşamadıklarım var.. Çünkü bazen içinizde bir dağ patlar ve siz bir şekilde o lavları püskürtmek zorunda kalırsınız.. Yazıyorum çünkü, konuştuğumda gözlerinizdeki umursamaz bakışı görünce inciniyorum. Bitse de gitsek der gibi huzursuz oturduğunuzu, Allah’ım yine başladı, biz seni çekmek zorunda mıyız diye içinizden geçirdiğinizi biliyorum. Anlatmak istiyorum bunların hiç birini umursamadan, anlatıyorum da.. Sonra kendimden tiksiniyorum.. Sefaletimden, yoksulluğumdan iğreniyorum.. Kızıyorum, küsüyorum size, hem de zerre kadar umursamadığınızı bile bile.. Dağa küsen tavşanım ben, dağın bi tarafına sallamadığı…
Yazarken öyle değil işte.. Bir tık kadar yakın, bir başka tık kadar uzağız birbirimize.. Tık.. Açıyorsun blogu, yine ne yazmış bakalım diye.. Bakıyorsun kara kasvet çukurunda yine hatun “off.. işim olmaz “diyorsun.. Tık.. Kapıyorsun pencereyi.. Ha haaa, bunu bilmiyorum ama ben.. Ben, saf salak sanıyorum ki; sen orda okurken benim halime bürünüyorsun.. Azıcık ,İlm’el yakin oluyoruz birbirimizin haline.. Bazen, onun bile kıyısına varamıyoruz.. Ama dedim ya , görmüyorum işte.. Yani sen, ben delirmek üzereyim derken burnunu karıştırsan karşımda kırılırım ama aynı şeyleri yazdığım yazıyı okurken bi tarafını kaşıyabilirsin . Bunu görmediğim sürece sorun yok.. Göz görmeyince gönül katlanıyor..
Neyse, konumuz bu değil hem.. Konumuz, şu blog ratingleri, okunma ve yorumlanma rekorları üzerine bişeyler.. İlk başladığım günlerde, blog alemindeki karizmasını henüz bilmediğim birinden, “blogumu nasıl okuturum”a dair tüyo alıyordum.. Şimdi dostlar, olay son derece basitmiş aslında , bunun için popüler birkaç blog buluyorsunuz ve onlara yorum yazıyorsunuz.. İnsanlar , doğası gereği yorumları da en az yazılar kadar dikkate alıyor ( kim ne demiş bakalım merakı), işte bu arada sizi fark ediyorlar.. Eğer o gün ,blogunda bomba gibi bir yazın varsa , şanslısın.. Çünkü ilk gün tavladın tavladın ,yoksa bir daha çok zor..
Hadise ondan sonra başlıyor..O noktadan sonra devamsızlık yapmadan ,bloglara girip arz-ı endam etmeniz gerekiyor..
Off çok yorucu, sıkıcı ve riyakarca değil mi? Ama öyle işte, yoksa unutuveriyorlar sizi.. İnsan kendini bodrum plajında üstsüz güneşlenirken, paparazzilere kendini yakalatan sanatçı eskileri gibi hissediyor …
Anlamadığım şu: Sevdiğim bloglar var, olmazsa olmaz dediklerim, hatta yeni yazı eklemese de temasını ,orasını burasını değiştirmiş mi diye arada girip çıktıklarım var.. Ve bunu karşılık beklemeksizin yapıyorum yaa..
Kendi takip ettiklerime şöyle bi bakıyorum da;
Mesela Yalnızlık Okulu ; zuzu hergün bir iki yazı girer, ben de imkanlar nispetinde okur, yorum yazarım. O bana pek uğramaz ama bu , O'nu okumama engel değil.. (Sana , intikamım acı olacak demiştim zuzu.. Adamı böyle rezil ederler işte.. )
Feonor’umla aşkımız başka bir alem zaten.. Kendi ifadesiyle o bana ufak çapta tapıyormuş, bu aralar kendisini bir fani olduğuma iknaya uğraşıyorum..
Biraz var mesela; ağır başlı , temiz yürekli bir arkadaş..Karşılıklı okuşup yorumlaşmalarımızda hiçbir riyakarlık olmadığına eminim..
Küfür üretme yaratıcılığına kurban olduğum KuKumanpaşam mesela, okur beni, ben de onu.. Yorum filan yazmaz o pek fazla, raconuna ters adamın , zorlayamam ki..
Şiirlerine şapka çıkardığım Let there be light, Yağmurların prensi, listemde olmasa da blogunu hergün yokladığım Efsa da okuduklarım arasında.. Elma şekeri çalınan kız, özel etki alanım, 91 karşılık beklemeden okuduğum güzel kalemler yine. Satır aralarımı okuyabilen ara sıra da olsa yazılarımdan uzun yorumlarıyla beni deli gibi sevindirik eden ( . ).. Nasıl okumam ki yazdıklarını..
Çok değil 2008 in Ekim ayıydı sanırım Blog’a yazmaya başladığımda..Vesile olana her şeye rağmen teşekkür borçluyum sanırım..
Yazıyorum.. Neden? Yazıyorum, çünkü konuşamadıklarım var.. Çünkü bazen içinizde bir dağ patlar ve siz bir şekilde o lavları püskürtmek zorunda kalırsınız.. Yazıyorum çünkü, konuştuğumda gözlerinizdeki umursamaz bakışı görünce inciniyorum. Bitse de gitsek der gibi huzursuz oturduğunuzu, Allah’ım yine başladı, biz seni çekmek zorunda mıyız diye içinizden geçirdiğinizi biliyorum. Anlatmak istiyorum bunların hiç birini umursamadan, anlatıyorum da.. Sonra kendimden tiksiniyorum.. Sefaletimden, yoksulluğumdan iğreniyorum.. Kızıyorum, küsüyorum size, hem de zerre kadar umursamadığınızı bile bile.. Dağa küsen tavşanım ben, dağın bi tarafına sallamadığı…
Yazarken öyle değil işte.. Bir tık kadar yakın, bir başka tık kadar uzağız birbirimize.. Tık.. Açıyorsun blogu, yine ne yazmış bakalım diye.. Bakıyorsun kara kasvet çukurunda yine hatun “off.. işim olmaz “diyorsun.. Tık.. Kapıyorsun pencereyi.. Ha haaa, bunu bilmiyorum ama ben.. Ben, saf salak sanıyorum ki; sen orda okurken benim halime bürünüyorsun.. Azıcık ,İlm’el yakin oluyoruz birbirimizin haline.. Bazen, onun bile kıyısına varamıyoruz.. Ama dedim ya , görmüyorum işte.. Yani sen, ben delirmek üzereyim derken burnunu karıştırsan karşımda kırılırım ama aynı şeyleri yazdığım yazıyı okurken bi tarafını kaşıyabilirsin . Bunu görmediğim sürece sorun yok.. Göz görmeyince gönül katlanıyor..
Neyse, konumuz bu değil hem.. Konumuz, şu blog ratingleri, okunma ve yorumlanma rekorları üzerine bişeyler.. İlk başladığım günlerde, blog alemindeki karizmasını henüz bilmediğim birinden, “blogumu nasıl okuturum”a dair tüyo alıyordum.. Şimdi dostlar, olay son derece basitmiş aslında , bunun için popüler birkaç blog buluyorsunuz ve onlara yorum yazıyorsunuz.. İnsanlar , doğası gereği yorumları da en az yazılar kadar dikkate alıyor ( kim ne demiş bakalım merakı), işte bu arada sizi fark ediyorlar.. Eğer o gün ,blogunda bomba gibi bir yazın varsa , şanslısın.. Çünkü ilk gün tavladın tavladın ,yoksa bir daha çok zor..
Hadise ondan sonra başlıyor..O noktadan sonra devamsızlık yapmadan ,bloglara girip arz-ı endam etmeniz gerekiyor..
Off çok yorucu, sıkıcı ve riyakarca değil mi? Ama öyle işte, yoksa unutuveriyorlar sizi.. İnsan kendini bodrum plajında üstsüz güneşlenirken, paparazzilere kendini yakalatan sanatçı eskileri gibi hissediyor …
Anlamadığım şu: Sevdiğim bloglar var, olmazsa olmaz dediklerim, hatta yeni yazı eklemese de temasını ,orasını burasını değiştirmiş mi diye arada girip çıktıklarım var.. Ve bunu karşılık beklemeksizin yapıyorum yaa..
Kendi takip ettiklerime şöyle bi bakıyorum da;
Mesela Yalnızlık Okulu ; zuzu hergün bir iki yazı girer, ben de imkanlar nispetinde okur, yorum yazarım. O bana pek uğramaz ama bu , O'nu okumama engel değil.. (Sana , intikamım acı olacak demiştim zuzu.. Adamı böyle rezil ederler işte.. )
Feonor’umla aşkımız başka bir alem zaten.. Kendi ifadesiyle o bana ufak çapta tapıyormuş, bu aralar kendisini bir fani olduğuma iknaya uğraşıyorum..
Biraz var mesela; ağır başlı , temiz yürekli bir arkadaş..Karşılıklı okuşup yorumlaşmalarımızda hiçbir riyakarlık olmadığına eminim..
Küfür üretme yaratıcılığına kurban olduğum KuKumanpaşam mesela, okur beni, ben de onu.. Yorum filan yazmaz o pek fazla, raconuna ters adamın , zorlayamam ki..
Şiirlerine şapka çıkardığım Let there be light, Yağmurların prensi, listemde olmasa da blogunu hergün yokladığım Efsa da okuduklarım arasında.. Elma şekeri çalınan kız, özel etki alanım, 91 karşılık beklemeden okuduğum güzel kalemler yine. Satır aralarımı okuyabilen ara sıra da olsa yazılarımdan uzun yorumlarıyla beni deli gibi sevindirik eden ( . ).. Nasıl okumam ki yazdıklarını..
Lilium .. Yazdıklarının tamamını bana yazdığı yolunda bir masal anlattım kendime.. Ayrı bir yeri var bende..Sevgili Virgilius mesela, her yazısını mutlaka okuduğum (ne kadar uzun olursa olsun) bir adamdır. Kendisi, bana bir yada iki defa anca gelmiş olsa da şimdi ona küstüm seni okumuyorum demek, kendimi cezalandırmak değil mi?
Kelime büyücüsü Magnum Opus da benzer durumda ,O da bana uğramaz ama hergün blogunu didik didik ettiklerimdendir..
Lal bölünmüş dediği şiirini blogumda yayınlama izin vererek beni onurlandıran Kutup zencisi.. Arada sitem ederim okumuyorsun beni diye.. zira kanaatleri önemlidir benim için.. Geçen gün yazılarımla ilgili öyle bir iki tespitte bulundu ki, beni okuduğuna eminim artık..
Ve tabii, kadınların en esriği.. O bir manyak, o bir kaçık, o bir ki üç… Esrik öfkem.. Ya bu güzeller güzeliyle iyi anlaşırız.. Birbirimize abanmadan.. Arada arar beni, "off yine uzun yazmışın sıkıldım okumadım" der.. Bu işte yaaa.. Böyle olmalı işte.. Yani bu oku beni, okuyim seni muhabbeti beni bozuyor…
Oy oy oy,Çenem düşmüş bir sürü yazmışım yine.. Diyeceğim şudur özetle okur :Ben de, seni okuyorumdur belki.. Yorum yazsam da yazmasam da.. Ve okurum yine de seni, sen beni okusan da okumasan da.. Yaa ben, hiç bişeyi karşılık bekleyerek yapabilitisesi olmayan bir mahlukum anlamadın mı hala?
Oy oy oy,Çenem düşmüş bir sürü yazmışım yine.. Diyeceğim şudur özetle okur :Ben de, seni okuyorumdur belki.. Yorum yazsam da yazmasam da.. Ve okurum yine de seni, sen beni okusan da okumasan da.. Yaa ben, hiç bişeyi karşılık bekleyerek yapabilitisesi olmayan bir mahlukum anlamadın mı hala?
O yüzden sevgili okur, beni ister oku, ister okuma.. Paşa gönlün bilir.. Seni de ister okurum ister okumam. Onu da müsaadenle beni paşa gönlüm bilir..
Hadi şimdi, kahveleri tazeleyip devam edelim..
Hadi şimdi, kahveleri tazeleyip devam edelim..
Ne olacak sahi şu memleketin hali?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder