Geçen gün ,genç bir blog yazarının yazısına bıraktığım yoruma şöyle bir cevap aldım : “……. Bu arada imlâ kurallarına çok dikkat ediyorsun.. Sahi sen kaç yaşındasın?” Tebessüm ettim, okuyunca.. Gerçekten imlâ kurallarına dikkat edebilmek için , kaç yaş sınırını aşmak gerekiyordu ki? Aslını isterseniz mesaî saatlerinden çalınarak yazılan bu yazılarda , imlâ kurallarına gereği kadar dikkat edebilmek gibi bir lüksüm ne yazık ki yok.. Ama, elimden geldiğince ve bildiğim kadarıyla dikkat etmeye çalışıyorum.. Ne yazdığın kadar ,nasıl yazdığının da önemli olduğuna inanırım.. Bu konuda zaman zaman kulağımı çeken “üstad”ıma da ayrıca selamlar buradan..
Biliyorum ki DİL NAMUSTUR.. En az bayrak kadar namustur hem de.. “Bu dil ağzımda anamın ak sütüdür” demişsek, ırzına geçilen bir dil aslında neyin habercisidir diye düşünmeden de geçemiyorum.
Dil bilimci değilim..Sadece ehilleri tarafından dikkat çekilmesi gereken bir meseleye sıradan bir okur ve yazabilme gayretinde olan sıradan biri olarak kendi penceremden bakmak istedim.
Önce “Dili yabancı kelimelerden arındırmak” gibi telaffuz edildiğinde ne kadar masum ve güzel bir gaye, öyle değil mi? Peki mümkün mü? Şu kadarcık bir ipucu vereyim, bir dün bu dilden yabancı kökenli tüm kelimeleri ayıklayacak olursanız “ev” bile diyemeyeceğinizi biliyor musunuz? Çünkü ev kelimesi dilimize Ârâmî lehçesinden , yani Hz. İsa’nın konuştuğu dilden geçmiş. Bunun gibi “kent” kelimesi Sanskrit dillerinden, “töre” kelimesi İbrânîceden, Oğuz Kağan destanında bile geçen “sıra” kelimesi Yunancandan, “gök” ve “alp” kelimeleri ise Moğolcadan emanet.. Peki Farsça kökenli “dost” kelimesini nereye saklayacağız.. Bilen varsa beri gelsin..
Sonra ikinci bir darbe, kelime sonlarındaki “d” lerin “t” ye dönüşmesi ki konu ile ilgili bir tek hikaye bile durumun rezaletini anlatmaya yeter : Abdülhak Hâmid ve İstanbul Dârülfünûnu Ferid Bey karşılaşırlar. Hâmid Bey, Profesöre şöyle der :
-Nihâyet senin kuyruğuna da bir “İT” taktılar.
Ferid Bey’in cevabı güleriz ağlanacak hâlimize dedirtir türdendir:
-Benim, hiç değilse “FER”imi bıraktılar. Sen, hem “HAM”, hem “İT” olma tehlikesiyle karşı karşıyasın..
Ve nihayet, iş geldi geldi benim sevdalısı olduğum (^) şapka (külah/sirkonfleks) işaretinin kaldırılmasına geldi.. Ve bitti.. Her şey bitti.. Artık münzevî, melâl, hayâl, lâl kelimeleri kalmadı.. Merak ettiğim, hadi biz ,ana dili Türkçe olanlar şanslıyız da, “hâlâ” ile “ hala” kelimesi arasındaki farkı dilimizi öğrenen bir yabancıya nasıl izah edeceğiz… Okuduğu bir kitapta “Hala gelmedi” cümlesini okuyup, bu “hala” da nerden çıktı diye yüzümüze baktığına durumu izah ederiz artık.. “Hâyâ” ile “haya” arasındaki fark sanırım ihmal edilebilir ölçülerin bir hayli üzerinde.. Yeni neslin “O Belde” yi okuduğunda bir şey anlamasından ümidi kesmiştik zaten.. Hiç değilse doğru okunmasına razıydık.. O bile olmayacak korkarım.. Artık kimse “Melâli anlamayan” nesil beklemiyordu ama hiç değilse MELAL dememeyi başarabilmek vardı.. Olmadı.. Atatürk’ün şapka devriminden sonra ikinci bir şapka devrimi yapamayacağım biliyorum.. Benimkisi olsa olsa başarısız bir darbe girişimi olarak nitelendirilebilir.. Varsın olsun.. Bana da beyhûde işlerle uğraşan MECZÛB desinler..Bu kelimeyi kullanan birileri varsa şeref duyarım lâyık bulunmaktan.. Ne gâm.. Dilin bütün büyüsünü, bütün âhengini alıp götürdüler…
Gün gelir de, bir ticari ortaklık teklifinde “ …… kadar sermaye sağlamak kaydı ile KARINIZA ortak olmak istiyorum” diyen bir cümleye rastlarsanız, sakin olun..
Dedim ya işin ehli değilim.. Bildiklerim ,okuduğum üç beş yazıyla sınırlı bu konuda.. O yüzden yorumlarınız da haddimi bildirmek isterseniz , hiç değilse yazının içeriğinin yüzü suyu hürmetine “EDEP YÂ HÛ” yazarsanız sevinirim..
Şimdi bu yazıyı okuyunca kendimden utandım çünkü ben dilbilgisini çocukluktan anlamayan bir insanım malesef çok da dikkat etmiyorum .:(
YanıtlaSilben de dikkat etmiyorum konuştuğum gibi yazıyorum.
YanıtlaSilyoksa yazarken mi konuşuyorum bilemedim :)
bi de computerde şapka işaretinin yerini çözemedim hala kimseye söleme utanırım :)
ateş böceği ; etmeli ama değil mi?
YanıtlaSilabsalom ; 3 ün olduğu yerde, shift ile beraber :)
...
YanıtlaSil"Paris'te metroda Halid Ziya ile Hamdullah Suphi karşılaşırlar. Metrodan çıkarken bir Fransız yanlarına gelmiş, maruz görülmesini rica ile, kendisinin dillerin musikisiyle alâkadar olduğunu ve hangi dille konuştuklarını sormuş. Türkçe olduğunu öğrenince, şimdiye kadar bu dili duymak fırsatını bulamadığına müteessir ve şimdi duyduğuna da pek mütehassis olduğunu söylemiş. 'Eğer bu istasyonda inmeseydiniz mahzâ konuşmanızı işitmek için sizi devam edeceğiniz istasyona kadar takip edecektim. Ne eski bir millet olduğunuz anlaşılıyor; zira lisanınız bu âhenkli ve musikili inceliğine ermek için ne uzun zamanların sarf edilmiş olması iktiza eder!'demiş."
...
Beşir AYVAZOĞLU
"Türkçe'nin adi var! - Sırrı ER"
(hassas bir konu,ve uğramadan yapamadım..)
harika bir paylaşım.. çok teşekkürler.. iyi ki uğradınız..
YanıtlaSilkim koyar bu kuralları?
YanıtlaSilkarşıyım efendim!
imlasız olmak istiyorum hayatımda, kelimelerimle oynamayı, yerlerini değiştirmeyi, cümlelerimi devrimeyi, yıkıp harap etmeyi seviyorum...
uymaya çalıştığım anlar en daraldığım anlardır, sevmiyorum mecburiyetleri...
Eyvallah; uyma bakalım.. kelimelere hakkını ver ..Ona razıyım..
YanıtlaSil