Burnunu otobüsün camına dayamış, hızla yanından geçen yola bakıyordu ,öylesine.. Arada ,nefesinin buharıyla buğulanan camı, eli ile silip boş gözlerle bakmaya devam etti yola..
Yol karanlık.. yol ıssız.. Yol kimsesiz..
Dakikalarca bir mucize bekledi.. Bir küçük mucize.. Otobüs, kırmızı ışıkta durmalıydı.. Trafik ışığının altında bir çift göz olmalıydı.. Şehir, bir anda o gözün rengine boyanmalıydı.. Bir an, sadece bi tek an bile olsa o güzü görebilmeliydi.. Gözü(m), göz(ün)e, değebilmeliydi.. O bir tek an da, binlerce şey konuşabilmeliydi/k ler..
Olmadı..
Çünkü bu, burun kıvırdığığımız saçma sapan bir Türk filmi değildi.. Bu sahneler, hayatın sahnesinde sergilenmezdi.. Hayatın karesindeki tek görüntü, hızla akıp giden bir yola, öylesine bakan bir kadının yüzü olurdu.. Yüzü ve yüzündeki hüzün..
Otobüs hiç bir ışıkta takılmadı.. Zaten takılıp kalsa da, altında bekleyecek bir çift göz yoktu nasılsa.. Ama insan.. Hani itiraf etmese de.. Hani sussa da.. Hani kendi içinde binlerce onbinlerce dövüş kavgadan arta kalan iflah olmaz yanıyla "ahh be " diyordu.. "Ne vardı olsaydı."
Bencilceydi..Bu kadar bencillik hakkımıydı umursamadan, alabildiğine bencilce bunu istiyordu..
Olması..
Süveyda..
Uğruna bütün infazları yakabilmeyi göze aldığı bir Süveyda'sı olabilmesini ve bu şehirden giderken peşinden "Gitme!" diye bağırabilmesini ne kadar isterdi..
Hayat..
Kurgusu, hikaye yada şiir kadar ellerimize bırakılmış bir kelime yığınından çok öteydi..
Ve kadın burnunu otobüsün camına yaslayıp, yanından öylece akıp giden yolu izledi..
Yüzündeki hüzünü, kimse görmedi..
Yol karanlık.. yol ıssız.. Yol kimsesiz..
Dakikalarca bir mucize bekledi.. Bir küçük mucize.. Otobüs, kırmızı ışıkta durmalıydı.. Trafik ışığının altında bir çift göz olmalıydı.. Şehir, bir anda o gözün rengine boyanmalıydı.. Bir an, sadece bi tek an bile olsa o güzü görebilmeliydi.. Gözü(m), göz(ün)e, değebilmeliydi.. O bir tek an da, binlerce şey konuşabilmeliydi/k ler..
Olmadı..
Çünkü bu, burun kıvırdığığımız saçma sapan bir Türk filmi değildi.. Bu sahneler, hayatın sahnesinde sergilenmezdi.. Hayatın karesindeki tek görüntü, hızla akıp giden bir yola, öylesine bakan bir kadının yüzü olurdu.. Yüzü ve yüzündeki hüzün..
Otobüs hiç bir ışıkta takılmadı.. Zaten takılıp kalsa da, altında bekleyecek bir çift göz yoktu nasılsa.. Ama insan.. Hani itiraf etmese de.. Hani sussa da.. Hani kendi içinde binlerce onbinlerce dövüş kavgadan arta kalan iflah olmaz yanıyla "ahh be " diyordu.. "Ne vardı olsaydı."
Bencilceydi..Bu kadar bencillik hakkımıydı umursamadan, alabildiğine bencilce bunu istiyordu..
Olması..
Süveyda..
Uğruna bütün infazları yakabilmeyi göze aldığı bir Süveyda'sı olabilmesini ve bu şehirden giderken peşinden "Gitme!" diye bağırabilmesini ne kadar isterdi..
Hayat..
Kurgusu, hikaye yada şiir kadar ellerimize bırakılmış bir kelime yığınından çok öteydi..
Ve kadın burnunu otobüsün camına yaslayıp, yanından öylece akıp giden yolu izledi..
Yüzündeki hüzünü, kimse görmedi..
"Yüzündeki hüzünü, kimse görmedi.."
YanıtlaSilfakat bu yazıyı okuyunca
"İçindeki hüzünü birileri hissetti."
(uğradım-gelmişsin.. )