
O’nu ilk, kasabada her Perşembe kurulan kumaş pazarında gördüm. Çiçek tarlasını andıran rengârenk kumaş tezgâhlarının arasında fark edilmesi en güç olandı onunkisi. Aslında , tezgâhı bile yoktu. Kocaman gösterişli tezgâh ve onların arkasındaki yırtıcı kadınların arasında, küçücük bohçasını açmış sessiz sedasız bekliyordu.
Yaşını tahmin etmek neredeyse imkânsızdı. Küçük bir çocuğu andıran bedenine rağmen, yüz yaşındaymışçasına yorgun bakan simsiyah gözleri vardı. İhtiyar bir kız çocuğuydu adeta. Önünde açılı bohçanın içinde özenle katlanmış göz alıcı parlaklıkta siyah bir kumaş vardı.
Kasabaya gezmeye gelen turistler, tezgâhların arasında el dokuması yöresel kumaşlardan alabilmek için birbirini eziyordu adeta. Satıcı kadınlar arasında müşteri yüzünden çıkan ağız dalaşları sokağı inletiyordu.. İnsanlar, önünden öylece geçip gidiyor, kimse Onu fark etmiyordu.
Tam Ona doğru birkaç adım atmıştım ki ; genç bir adam hızla yanına sokuldu..Eğilip, bohçadaki kumaşı özenle açtı.. Kumaş, siyah üzerine beyaza çalan sarı ile dokunmuş hilal motifi olan ufak bir parçaydı..Genç Adam , kadının kuşağına eğilip bir şeyler söyledi. Sonra kumaşı alıp gitti. İçimde karşı koyamadığım bir merak uyandı. “Kimdi bu adam?” “Bu kadın.. Neden bohçasında bir tek parça kumaş vardı?” “Bu adam kumaşı alırken neden para vermemişti?” “Kadının kulağına ne söylemişti?” Beynimde bütün bu sorularla, ayaklarının üzerinde adeta süzülen o “ihtiyar kız çocuğunun” peşine takıldım.
Kasabanın çıkmaz sokaklarından birinde, tek katlı bir evde bitti takibim.. Hava kararıncaya kadar uzaktan evi izledim.. Merakımda zerre kadar azalma yoktu. Hava kararıp, evin ışığı yanınca usulca evin alçak penceresine yaklaştım. Penceredeki incecik tül içeriyi görmeme izin veriyordu..
Kadın , odaya geldi, çıkrığını eline aldı.. Etrafta eğirip ip yapabileceği hiç bir şey görünmüyordu..O an inanılmaz bir şey oldu.. Bir mucize.. Kadın ince ince ağlamaya başladı. Yanaklarından süzülüp , çenesinden çıkrığa düşen yaşlar şeffaf ipek ipliklere dönüşmeye başladı.. Bu ihtiyar kız çocuğu , göz yaşlarını eğiriyordu.. Bir masal dünyasına düşmüş gibiydim.. Saatlerce ağlayışını ve yaşların ipek iplere dönüşmesini izledim..Gün ağarıyordu.. Gitmeliydim.. Ertesi akşam aynı saatlerde devam etti mucize..Üç gece boyunca kadın, saatlerce ağladı, göz yaşlarından ipek iplikler eğirdi. Dördüncü gece, yorgun ayaklarını sürüyerek dokuma tezgahının başına geçti..Titrek elleriyle kumaşını dokumaya başladı.. Güvercin kanadı elleri, tezgahın üzerinde hareket ederken, bir yandan da mırıldandığını fark ettim..Ne söylüyordu? Ne anlatıyordu?
Ve ikinci mucizeyle titremeye başladım.. O şeffaf ipek iplikler, kadının dokunuşuyla renk almaya başladı.. Yine aynı parlak siyah kumaş üzerinde belirginleşen tek bir motif.. Bir…
O Perşembe Pazar yerine gittiğimde, kumaşı almayı kafama koymuştum.. Ona yaklaştım.. Cebimdeki bütün parayı bohçanın üzerine bıraktım.. Hiç bir şey söylemeden yüzüme baktı.. Bakışlarında öfke, acı, küçümseyiş, birbirine geçmişti sanki..Eğilip, bohçanın üzerine bıraktığım paraları toparlayıp bana uzattı.. “Ama neden?” dedim.. Sustu.. Başını yere eğip sadece sustu.. Bir kaç dakika geçti geçmedi, aynı genç adam yine geldi.. Kadının kulağına bir şeyler fısıldadı.. Az önce acı ile bakan gözlerden, bir an sadece bir an belli belirsiz bir ışık gelip geçti. Genç adam kumaşı alıp uzaklaşıyordu.. Kumaşın sırrını öğrenmiştim, peki ya bu adam… Peşine düştüm.. Kumaş pazarının çıkışında omzuna dokundum..Döndü, gülümsedi.. Sanki geleceğimi bilircesine bakıyordu.. Hiç bir şey sormama gerek kalmadan anlatmaya başladı : “Kumaşı neden size değil de bana sattığını, daha doğrusu neden bana verdiğini merak ediyorsunuz değil mi?.. Dinleyin.. Yıllar önce, kasabamıza geldiğinde , insanlar onun deli olduğuna hükmetmişti.. Sokak sokak gezip hikayeler anlatırdı.. Meraklı ve acımasız kasaba halkı anlattığı hikayeler deli saçması gözüyle bakar, alay ederdi.. Düşünün, göz yaşları içinde anlattığınız hikayelere kalabalıkların kahkahalarla gülmesi ne acıdır.. Onu takip etmeye başladım.. Aylarca.. Zamanla hikayelerindeki sembollerin anlamını kavradım.. Aslında ne anlattığını.. Bir gün hikayesini anlatırken onunla birlikte ağladığımı fark edip yanıma sokuldu, kulağıma eğildi.. Sağol dedi.. Sadece sağol.. Onu anladığım için sağol dedi bana..”
Birden sustu.. Derin bir nefes aldı.. Elindeki kumaşa bakarak anlatmaya devam etti : “ Derken birgün pes etti.. Anlatmaktan vazgeçti..Evine kapandı bir süre.. Sonra bir gün bu kumaşlarla gördüm Onu kumaş pazarında.. Satmıyordu.. Kumaşlarını, o kumaşları dokurken anlattığı hikayeleri anlayana veriyordu sadece.. Hikayesini anlayana, kumaşını vererek sağol diyordu.. Şimdi anladınız mı kulağına söylediğim şeyin ne olduğunu..”
Susma sırası bendeydi.. Böylesine bir iç içe geçmişliği ilk defa görüyordum.. Kendime hakim olamayıp sordum :
-Peki bu kumaşın hikayesi…
Gülümsedi..
-Birgün ,Onun dilini çözebildiğiniz gün.. Onu anlamak için benim kadar emek verdiğiniz gün, bu sorunun cevabını biliyor olacaksınız.. Ama o güne kadar… Çok üzgünüm..
Anlıyordum.. İçimde ufacık bir sitem yoktu.. Bu sırrı kavrayan genç adama hayranlıkla baktım sadece..O günden beri, dilini öğrenmeye çalışıyorum bu ihtiyar kız çocuğunun.. Belki bir gün.. Belki bir gün elimde siyah üzerine tek bir motifin olduğu bir kumaş olacak..Ogün size o hikayeyi anlatacak mıyım?. Hiç sanmıyorum..
hiç olmadık bir anda bir anlayan çıkar, ya da biri anlaşılır,
YanıtlaSilişte o zaman yandığı gündür acının...