31 Ağustos 2009 Pazartesi

Çile/k..



Melek, yıllar önce ,alt katımızdaki daireye gelin olarak geldiğinde, ben, üniversitenin ilk yılındaydım.. Benden topu topu bir yaş büyüktü.. Ben, kendimi hâlâ çocuk yerine koyarken, hayattan Onun payına en evinin kadını olmak düşmüştü.

Çok güzel bir kadındı Melek..Kuzguni siyah saçları, iri kara gözleri ve narin çehresiyle çok ama çok güzeldi..Hasan'la severek evlenmişlerdi.. Köksüz iki çiçeğin, ayakta durmak için birbirine sarılması gibiydi halleri.. Birbirlerinden başka kimseleri yoktu.. Aslında kimseye ihtiyaçları da..
Yokluklar.. Yoksulluklar.. Sarılmak güç verdi.. Ayakta durdular.. Derken, İlkay kız geliverdi.. Su damlası, can yarısı İlkay kız..Peşinden, iki yıl geçti geçmedi Mert oğlan.. 4 kişilik koca bir aile oldular.. Hasan'ın işleri iyi gidiyordu.. Müzisyendi.. Gece geç vakitlere kadar çalışması gerekiyordu ama olsun(du)..

Günler geçiyordu, can parçaları büyüyordu bir yandan ama Melek'in gözlerindeki, o ilk gördüğümde hayran kaldığım ışık sönüyordu sanki.. Mutfakta çay hazırlarken duymuştum annemle konuşmalarını.. -Garipti, ben üniversiteli olduğumdan ,belki de onu küçümseyeceğimi düşünür çok fazla sokulmazdı bana.. Anneme daha yakındı..-"Hasan'da bir gariplik var" diyordu.. Uzak duruyormuş, dokunmuyormuş bile.. Sabaha karşı gelip, tek kelime etmeden yatıyormuş.. "Uyanınca banyosunu yapıp, kaçar gibi gidiyor" derken çenesi titriyordu.. "Sakin ol kızım" diyordu annem.. "Sakin ol , düzelir.."
Ama hiç birşey düzelmedi.. Hani biti kanlandı derler ya, Hasan'ın da biti kanlandı günden güne..
Bir tatil günüydü sanırım.. Taksimdeydik.. Bir cafeden çıktı bizim büyük(!) müzisyenimiz.. Yanında bir hatunla.. O zaman anladım, neden Melek'e dokunmadığını.. Melek.. Melekti çünkü. Saçları aptal bir sarıya boyanmamıştı..Gözleri mavi yeşil lenslerin altına gizlenmemişti..Eti, kasap çengelinde sunulan satılık hayvanlar gibi teşhir de edilmiyordu üstelik...
Ve Hasan gitti.. Melek , kala kaldı.. Önceleri, arada bir uğrardı Hasan.. Sonra uğramaz oldu..
Bir gün Melek çocukların alıp geldi..Allaha ısmarladık demeye.. Gittiler.. Başka bir yere taşındılar..
Biz mi?
Biz ,adına hayat gailesi dediğimiz mazeretimizin arkasına sığınıp, unutuverdik onları.
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum.Bir kaç yıl , belki daha fazla..Bir akşam üzeri çalan telefon, annemin şaşkın ama mutlu sesi, adresi yazmak için telaşla kalem isteyişi..
Sıkı sıkı tenbih etmişti Melek;ana yolda arabadan inince onu arayacaktık. Oturduğu ev, her nasıl bir yerde ise annem tek başına yürüyemezmiş o yolu..

Hafta sonu ,elimizde adres ve tarifle ,yola çıktık.. Giderken çocuklar için "pahalı" çikolatalardan da almıştık.. İstanbul'un saçma sapan bir tepesinde, otoban gibi bir yerde dudru şoför."Burası" dedi.. Şaşırdık..Sağımız solumuz bayırdı..Melek'i aradık. 2 dakika sonra yolun sağınaki tepeden koşarak geldi Melek..Annemin kollarına girdik. Bir yanı neredeyse uçurum olan tepenin ortasındaki ,bir kaç kondudan birine buyur edildik.
İçerde iki çek-yat, bir küçük televizyon, yerde eski bir halı..Mutfak ve oda biraradaydı ama, amerikan mutfak tarzı düşünülerek yapılmadığı kesindi.
Çaylar içildi, sohbet edildi. Melek, bu koca şehire yutulmamıştı çok şükür. İlkay kız, çocuk anneydi artık.. Öğlene kadar komşuların baktığı Mert oğlan, öğleden sonra önce Allah, sonra İlkay'a emanetti.
Çantamdaki pahalı çikolataları çıkarttım.. Utancımı anlatamam.. O çikolatalar o eve, o çocuklara öylesine yabancıydı ki.. En az, bizim onların haline yabancı olduğumuz kadar..
Bir ara İlkay, Melek'in kulağına eğilip birşeyler söyledi.. "Alacağım kızım.. Daha çıkmadı ki" dedi Melek sıkıntıyla .."Yaa , ama Ebru beslenme dersinde yiyordu, gördüm " dedi İlkay inatla.."Tamam" deyip bitirdi Melek konuşmayı,İlkay'ı hafifçe azarlayarak..
"Ne istiyor" diye sordum... ÇİLEK...

Kime ve neye sövmeliydim?Onları bırakıp giden Hasan'a mı? Yoksa, çocuğunun beslenme çantasına ,o mevsimde kilosu bilmem kaç lira olan çileği koyacak kadar beyinsiz olan veliye mi? Hayata mı yoksa?Kime ve neye sövmeliydim..Dudaklarımı ısırıp sustum...

Gitmek zamanıydı.. Akrandık, o yüzden benim vermem yakışık almazdı Annem ,onun da annesi sayılırdı.. Bir ara annemle odada yalnız kalınca, annem :"Para olmaz, alış veriş yapalım.. Sen torbaları getirir bırakırsın" dedi ama olmazdı. Dedim ya biz yabancısıydık bu yoksulluğun.. Biz gider, çocuklar tadına baksın diye 1 kilo pirzola alırdık romantik romantik, ama Melek'in tercihi en az 4-5 defa yemek yapabileceği 1 kilo kıymadan yana olacaktı sanırım..
Bize, ana caddeye kadar eşlik ettiler.. Etrafta bir kaç küçük market ve bir manav.. İlkay'ın elinden tuttum, "gel bakalım fıstık " diyip.. Tek tek girip çıktık marketlere.. manava da sorduk.. yoktu.. O lanet olası çilek yoktu.. Neden olsundu ki.. O mahallede kim ,o mevsimde çilek alırdı ?
İlkay'ın gözlerinde her " çilek var mı" sorusuyla parlayan ışık, " yok be abla" cevabıyla söndü..

Çileği bulamadık o gün.. Ama ona söz verdim.. Bir kaç gün sonra geleceğim diye..
Götürdüm mü peki? Hayır... Çünkü ben, yani biz , çabuk unutuyorduk.. O duygusallıktan sıyrıldığımız anda unutuveriyorduk herşeyi.. Biz vefasızdık.. Hem, vefasızlığımızı bile haklı kılan hayat gailesi mazeretimiz hala mevcuttu..

Annem çilek almış dün..Nasıl olduysa oldu, aklıma nerden geldiyse geldi İlkay'ın gözlerindeki yanp sönen ışık.. Dişlerimin arasında çileğin yarısı öylece kaldım.. Ve bu defa kime söveceğimi de biliyordum üstelik..

Melek'i aradım.. Bir umut.. Geç kalmış bir özür yada sadece vicdanımı rahatlatmak arzusu.. Memlekete dönmüşler..Geç kalmıştım.. Bir kez daha geç kalmıştım..


(Özür dilerim İlkay.Çok özür dilerim.. Belki yerini tutmayacak ama bu da benim diyetim olsun.. Bunda sonra asla çilek yemeyeceğim)

3 yorum:

  1. sen yetiştinmi o zamanlara cache bilmem ama bizim beslenme çantamıza sadece portakal, mandalina, elma girerdi, muz alamaz başka çocuklar diye muz evde yenendi. hatırlarmısın buraneros saflık üzerine bir yazı yazmıştı, bir yerde bir zaman algı kirlenmesi oluşuyor diye... sahi nerede, ne zaman oluşmuştu da biz hayat gailesini mazaret eder olduk kendimize...

    YanıtlaSil
  2. Evrenim hatırlamaz olur muyum hiç? Biz sokakta dondurma yameyen çocuklardık.. Tabii dedemiz mahallenin bütün çocukların da almadıysa.. Güzel günlerdi.. bir tek biz yaşar gibi değildik sanki, sanki daha bir mesuliyetimiz vardı insanlara karşı.. Ama güzeldi.. sonra.. sonra hayat gailesi.. ne kadar çürümüşüz değil mi..

    YanıtlaSil
  3. yaşımız meydana çıkacak diye konuşamıyorum ama bizim beslenme çantamız da yoktu cache... ve ilk kez turfanda aldıklarımı içi görünür bir poşette eve götürdüğümde babam azarlamıştı. alan var alamayan var nasıl utanmadan sokakta elinde sallaya sallaya getirirsin diye. oysa şimdilerde göstermek moda. yediğini içtiğini. her anlamda... eskidik...

    YanıtlaSil