
Ben sadece ordan geçiyordum
Eteğimden tutup, çekti ,küçük elleri..
Bir yol sordu
Daha önce şöyle bir geçtiğim..
Tarif ettim lisanımca
Anlayıp gülümsedi lisanınca
Ve dönüp gitti,
Saçlarında elma şekeri asılı kız..
Çocuktu..
Çocuğumdu..
Ya da belki çocukluğumdu..
***
Bu dizeler, yazının devamıyla alâkalı olmasa da seni düşününce aklıma geliverdi işte.. Özellikle " Çocuktu/Çocuğumdu/Yada belki çocukluğumdu " kısmı..
Yazacaklarım , yazmayı istediklerim , ikimizin de hayranı olduğu üstadın Dostluk hakkında yazdıklarının yanında, bir hece kadar sönük kalacak olsa da ; istedim..
Seni yazmayı.. Sana yazmayı istedim..
Tesadüflere inanmayan insanlar için böylesi rastlantıların adı, "TEVAFUK"tur. Ve sen, işte öyle, tevafuken geliverdin dünyama.. Gelmen gerektiği için.. Yani, O , böylesini uygun gördüğü için..
Neydin? Kimdin? Neden gelmiştin düşünmedim bile.. Geldiğinde, kendince gerekçelerin vardı gelmeye.. Yaralıydın.. Belki de penceremin önüne düşüvermiş küçük bir güvercindin..
Değildi.. Hiçbiri değildi.. Birbirimizden öğrenecek , birbirimize öğretecek şeylerimiz olduğu içindi bu denk düşme.. Hayata, insana, dostluğa, güvene dair öğrenecek çok şeyimiz vardı.. Ve biz, bu yolda birbirimize öğretmen kılınmıştık aslında..
Ağladın/Ağladım.. Ağladım/Ağladın..
Birbirimiz için döktüğümüz inci tanelerini, kolye yapıp astık boynumuza.. İncilerini içlerine, başlangıçta görmediğimiz suretlerimizi yerleştirdik.. Gece, göğsümüz ne zaman daralsa, tuzlu avuçlarımızın içine alıp o inci tanelerini "Orda biri var" dedik.. Bu ne büyük bir devletti..
Senin benim, benim senin yoldaşı oluşumuza anlam veremeyenler oldu bilirsin.. Ve yine bilirsin, kimlerin bizi nelerle itham ettiğini.. Bazıları ağlatsa da, bazıların katılasıya güldük , hatırla!
Aslında, marifet birbirimiz için döktüğümüz göz yaşlarında değildi.. Herkes, acı çeken biri için üzüledilirdi..
Marifet, birbirimiz için sevindiğimiz anlardaydı.. Sevincime, hasetsiz gülümseyen gözlerinde, kahkahana, zerre fesatlık olmaksızın eşlik edişimdeydi..
İlk kez öğreniyorduk, iki kadının , birbirini tepeden tırnağa süzen, o kusur arayan rakip bakışlarını bir yana bırakarak, birbirinin gözlerinin içine bakarak konuşabileceğini..
Ah çocuk..Çocuğum.. Yada belki çocukluğum dediğim güzel dostum..
Sana "DOST" demek bile , paylaştığımız şeyin yanında öyle yetersiz kalıyor ki..
Hani çok şey öğrendik demiştim ya birbirimizden..
Ben seninle;
İki insanın, KARDEŞ olabilmesi için aynı babadan peydahlanıp, aynı ananın rahminde büyümesi gerekmediğini öğrendim..
Seni çok seviyorum..
Bir parçammışcasına çok seviyorum..
Şimdi söyle bana, saçlarına elma şekeri asılı küçük kız..
Sana KARDEŞİM diyebilir miyim?
Yazacaklarım , yazmayı istediklerim , ikimizin de hayranı olduğu üstadın Dostluk hakkında yazdıklarının yanında, bir hece kadar sönük kalacak olsa da ; istedim..
Seni yazmayı.. Sana yazmayı istedim..
Tesadüflere inanmayan insanlar için böylesi rastlantıların adı, "TEVAFUK"tur. Ve sen, işte öyle, tevafuken geliverdin dünyama.. Gelmen gerektiği için.. Yani, O , böylesini uygun gördüğü için..
Neydin? Kimdin? Neden gelmiştin düşünmedim bile.. Geldiğinde, kendince gerekçelerin vardı gelmeye.. Yaralıydın.. Belki de penceremin önüne düşüvermiş küçük bir güvercindin..
Değildi.. Hiçbiri değildi.. Birbirimizden öğrenecek , birbirimize öğretecek şeylerimiz olduğu içindi bu denk düşme.. Hayata, insana, dostluğa, güvene dair öğrenecek çok şeyimiz vardı.. Ve biz, bu yolda birbirimize öğretmen kılınmıştık aslında..
Ağladın/Ağladım.. Ağladım/Ağladın..
Birbirimiz için döktüğümüz inci tanelerini, kolye yapıp astık boynumuza.. İncilerini içlerine, başlangıçta görmediğimiz suretlerimizi yerleştirdik.. Gece, göğsümüz ne zaman daralsa, tuzlu avuçlarımızın içine alıp o inci tanelerini "Orda biri var" dedik.. Bu ne büyük bir devletti..
Senin benim, benim senin yoldaşı oluşumuza anlam veremeyenler oldu bilirsin.. Ve yine bilirsin, kimlerin bizi nelerle itham ettiğini.. Bazıları ağlatsa da, bazıların katılasıya güldük , hatırla!
Aslında, marifet birbirimiz için döktüğümüz göz yaşlarında değildi.. Herkes, acı çeken biri için üzüledilirdi..
Marifet, birbirimiz için sevindiğimiz anlardaydı.. Sevincime, hasetsiz gülümseyen gözlerinde, kahkahana, zerre fesatlık olmaksızın eşlik edişimdeydi..
İlk kez öğreniyorduk, iki kadının , birbirini tepeden tırnağa süzen, o kusur arayan rakip bakışlarını bir yana bırakarak, birbirinin gözlerinin içine bakarak konuşabileceğini..
Ah çocuk..Çocuğum.. Yada belki çocukluğum dediğim güzel dostum..
Sana "DOST" demek bile , paylaştığımız şeyin yanında öyle yetersiz kalıyor ki..
Hani çok şey öğrendik demiştim ya birbirimizden..
Ben seninle;
İki insanın, KARDEŞ olabilmesi için aynı babadan peydahlanıp, aynı ananın rahminde büyümesi gerekmediğini öğrendim..
Seni çok seviyorum..
Bir parçammışcasına çok seviyorum..
Şimdi söyle bana, saçlarına elma şekeri asılı küçük kız..
Sana KARDEŞİM diyebilir miyim?
"Alem çiçek olsa, arı ben olsam dost dilinden tatlı bal bulamadım" demiş Pir Sultan Abdal. Yazıyı okuyunca bunun ne denli doğru olduğunu anladım.
YanıtlaSilAğladın ağladım. Aynı acı aynı hayal kırıklıkları içinde kıvranırken bu kelimeler tuttu elimden.
Gözbebeğim olan gözünün içinde olduklarım görmezken acılarımı sen nasıl gördün nasıl duydun?
Kelimelerin bütün karanlıkları aydınlatacak kadar... Güzel yürek, şimdi hiç gerçek dostu olmayan bir kalp çırpınıp duruyor. Bu yazıyı ithaf ettiğin kişi kim? Onu bilemedim ama hiç büyüyemeyen bir yürek burda, ellerinde.
Kardeşlik..
YanıtlaSilBir yürek bir kardeşten fazlasını alamaz mı sanırsın.. Gel..
Yüreğini büyütelim hep birlikte ellerimde..
İzin ver o halde.. Kim olduğunu bile bilmediğim kardeşim ol sen de..
Sevgiyle..
Böyle bir dostu olmak ne güzel. Dost olmak, olabilmek ne güzel.
YanıtlaSilNe mutlu size. Bunu hiç kaybetmeyin.
Kimseye güvenemezken, şüphelerle kıvranırken şimdi ellerinde yüreğim. Güzel kardeşim, büyütelim....
güven okadar önemli ki insan hayatında.Yiyeceğine içeceğine alacağına vereceğine, giyeceğine, druna eczacına ve elbette arkanı yaslayacağın insanlara güven okadar önemli ki..
YanıtlaSilVe elbette tersi ile muteber sözlerim güvenemeyeceğin insanı bilebilmekte çok çok önemlidir..
Güneşin ısıttığı en güzel ekim gününde otururken çıkardın kağıtlarını, birbirimize bakıyor
YanıtlaSilacıyı, sevinci, mutluluğu bölüşüyorduk. Ben senin acıbadem kurabiyenden tırtıklıyordum,
sen yüreğindekileri döküyordun. Benim yüreğimse hep döküktü.Bilmezdim ablası olmak ne demek,
bilmezdim için çok acıdığında geçecek bunlar, dur nefes al diyen biri olması ne demek. Sen elimdeki her acıyı benle taşıyansın.
Bilmezdim hatta sen hep gül emi, birine gülmek bu kadar yakışır diyen, iki kadının kıskanmadan
birbirine bakabilmesi ne demek. Senle konuşurken saatler yetmez bana , ben geveze olduğumdan
hep daha çok konuşmak isterim, çocuk olduğumdan doyamadan. Saçımdaki şekerleri, ,içimdeki
gökkuşağını gören sen, sen ablamsın, kardeşimsin, arkadaşım, paylaşımımsın. Seni seviyorum iyiki varsın.
Çocuklar gibiyim, şımardım, şımardım.
canım.
YanıtlaSilCanım yanıyor canım..
Ve canımın yanışıyla yanıyor canın..
biliyorum..
Ordasın .. biliyorum ordasın..
Bu satırları okudukça aklıma bir şarkı geliverdi. Hani diyor ya üstat "kardeşin duymaz, eloğlu duyar..." diye? Böylesi dostlukları yaşamak herkese nasip olsun diliyorum.
YanıtlaSil