28 Ekim 2009 Çarşamba

arz-ı hâlimdir..



Halâ ve herşeye rağmen; Gündüzün iki gece arasında saklı olduğunu unutmadım.. Ve gecenin en karanlık noktasının, günün ilk ışıklarına gebe olduğunu da.. Birgün mutlaka...

Sanırım, yaşımız ilerledikçe hücre yenilemesi yavaşladığı için daha geç iyileşiyor yaralarımız.. Daha zor kapanıyor, elimizde, dizimizde oluşan can kesikleri.. Daha uzun ve sancılı oluyor iyileşmeler.. Hepsi yaşlılıktan azizim, hepsi yaşlılıktan..

Eskiden böyle değildi mesela; daha kolay amaaan boşveri çekiveriyorduk sıkılınca, çekip gidenin ardından iki günde diniveriyordu gözümüzün yaşı,iki günde bir kafamızı gözümüzü yarıyorduk da, sabaha iyileşmiş olarak uyanıveriyorduk.. Can kesiklerimiz yoktu henüz.. Can , nasıl kesilir onu bile bilmiyorduk..

Zaman öğretiyor insana..
Sertleşiyor iklimleriniz.. Tıptı, tarlasında çapa yapan köylünün avuçlarının nasır bağlaması gibi.. Zaman size de öğretiyor nasır bağlamayı.. Deriniz kalınlaşıyor her manada.. Daha utanmaz oluyorsunuz.. Eskiden dehşete kapıldığınız olaylara, yüzünüzde küçük müztehzi bir tebessümle bakıp, kalender bir eda ile "olur böyle şeyler" diyiveriyorsunuz..

Keskinlikleriniz nispeten törpüleniyor,"asla" diye başlayan cümleler kurarken kırk kere düşünüyorsunuz.. Kendinizi tanımaya başlıyorsunuz.. Artık dünyayı keşfe çıkmaktan daha büyük bir arzu oluyor kendini keşfe çıkmak..

Bütün çekip gitmeler, bütün terketmeler aslına kendine doğru bir hicretin başlangıcı oluyor.. Kendi kendini karşılayıp kucaklıyorsun.. Kendi kendinin ensarı, kendi kendinin muhaciri..

Sükûtun, anlatamadığın birçok şeyi anlatabilen , sihirli bir dil olduğunu kavrıyorsun.. Uzun cümlelerin, kısalıyor gittikçe.. Sözü, anlayamayanla paylaşmanın zûl geldiğini hissediyorsun..

Görmek için gözden fazlası gerek ahkâmını kesmiyor , idrak ediyorsun mesela.. Ve karanlıkta görme yetisini kazanıyorsun..

Yaralarını sarabilme ustalığını kazanıyorsun..Sarmasan da saklama becerisini en azından.. Kendini kediler gibi dilinle yalayarak iyileştirebiliyorsun..

Kendine yetebiliyorsun.. Aslında yapayalnız doğduğunu, yapayalnız olduğunu, yapayalnız öleceğini ve giderken ayağındaki çorabı bile götüremeyeceğini anlıyorsun..

Büyüyorsun..
Büyüyorsun da, içinde bir yerde büyümemeye inat eden, serseri bir kız çocuğu kalıyor işte.. Arada sana dil çıkarıyor..

Geçinip gidiyorsun işte..

Geçinip gidiyorsun da herkesle , herşeyle.. Bir kendinle geçinemiyorsun..


Not: Bu yazı bir mesaj gayesi taşımayıp ,tamamen anlık sancılarla yazılmıştır.. Kimsenin alınması gereken bir durum yoktur.. Bu ara en son istediğim şey birilerine yel değirmeni olmak..







2 yorum:

  1. ne zor değil mi, anlık bir hissin sende yarattığını kaleme alıyorsun ve sonra gece 12'yi vurunca bir yel değirmenine dönüşüyorsun... oysa masalda prensine öyle ya da böyle kavuşuyorsun... bunu bildiğin için de büyüsende yel değirmeninin ertesinde bir prensin seni öperek uyandıracağını sanıyorsun ve elmayı ısırırken zehrini nedense aklına getirmiyorsun, büyüyorsun ya yalan geliyor masallar ama aşka düşünce bir kurbağayı bile öpmeye hazırlanıyorsun... büyüyor ve aslında çocuk kalan yanınla bir harikalar diyarı yaratıp, kabına sığmıyorsun... harikasın ya masalsın sanıyorsun ve büyüdün ya masallara inanırsan gülerler sana diye korkuyorsun... gülsünler pia... onlar hiç bir masalın kahramanı olmadılar ki...

    YanıtlaSil
  2. Bu yazını çok sevdim. Hepimizin içinde çakan anlık şimşekleri dökmüşsün satırlarına. Hoş olmuş.. :)

    YanıtlaSil