31 Ekim 2009 Cumartesi

gün m/ola...harman ola.. Umarım bir gün derman ola..


Cevapsız sorularımı valizime doldurdum,

Biraz susmak ve kendimi dinlemek istiyorum..

Bu defa söz..

Kaçıp gitmek yok..

Geleceğim..

Ya cevaplarımı bulmuş..

Ya da cevaplarımdan vazgeçmiş olarak..

Ama mutlaka geri geleceğim..

Şimdilik , kitabın bu sayfasını katlayıp koyun bir köşeye..
Ve unutmayın nerde kaldığımızı..


....

CEVAPSIZ SORU İŞKENCESİ




İnsanın, kendisine yapabileceği en büyük işkence;

CEVAPLARINI, SADECE BAŞKASININ BİLDİĞİ SORULARI, KENDİNE SORUP DURMASIYDI..


İnsanın, bir başkasına yapabileceği en büyük işkence;

CEVAPLARINI ,YALNIZCA KENDİSİNİN BİLDİĞİ SORULAR KARŞISINDA, SUSMASIYDI..

30 Ekim 2009 Cuma

Kalmasın aklın bende.. sana söz ...ağlamayacağım..


Merak etme beni..
Kalmasın aklın bende..

Birazdan yüzümü yıkayacağım..
Sandık lekeli bir mutluluk maskesi takacağım sonra..
Acımı,
sesime yabancı, tiz kahkahalara gömüp..
Saklayacağım yüzümü eskisi gibi..
Ve kendimi inkar edeceğim eski anılarda..

En ucuzundan bir, şarkı kiralayacağım kendime..
Çıldırasıya dans edeceğim yağmurda..
Elbisem çamur olacak..
Elim yüzüm çamur..
Ruhum çamur..
Gelinliğimin duvağını fırlatacağım..

Sarhoş olup düşeceğim ,
Zihnimde haykıran cümlelerinin ortasına
Düşüp kalbimi vuracağım..
Sonra silinecek, silinecek bütün harfler..
Önce sözlerini..
Sonra sözlerimi unutacağım..

Yeter artık üzülme..
Sana söz..
Ağlamayacağım..



Bilirsin ben sana verdiğim her sözü tuttum.. Bu sözü de tutacağım..

s/öz kanarsa medet umulur söylenmiş s/özlerden..

Birinin kendini feda etmesi gerekiyordu...
Hoşçakal..
şimdi saat
sensizliğin ertesi
yıldız dolmuş gökyüzü ayaydın
avutulmuş çocuklar çoktan sustu
bir ben kaldım tenhasında gecenin
avutulmamış bir ben
şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
bu da benden sana ayrılığın hediyesi olsun
soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun be
bu son olsun
bu da benim sana ayrılırken mazeretim olsun
şimdi saat
yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha günaydın
işi-gücü olanlar çoktan gitti
bir ben kaldım voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir ben
şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun
bu da benden sana heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun
kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri öylece durdurabilmek için
çıldırasıya paraladım kendimi
lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun be ne olacaksa olsun
bu da benim sana ayrılırken şikayetim olsun

düş/tü bütün cümlelerim aslında..

USTA YÜREĞİME DÜŞEN ACEMİ BİR SEVDAYDIN SEN,
BEN BU YÜZDEN BU KADAR SAÇMALADIM...


Sana, ömrümün en uzun cümlesini yazmak isterdim.. Ama olmadı, beceremedim, düştü cümleler.. Noktalar ,virgüller içimde bir yerlere saplandı.. Ve savruldu harfler..

Dedim ya cümlem düştü.. Hem öyle bir düştü ki , bir daha yerinden kalkamamacasına..

Düştü cümlem..
Zaten söylemek istediğim, benim için uzak ama karşı koyamadığım bir düştü..

D
Ü
Ş
T
Ü
.
.
.


Affet..

29 Ekim 2009 Perşembe

s/öz der ki -3-


S/öz der ki;
"Aşık kuşkulandığı şeyi uyanıkken rüyasında görür." **


Böyle(mi)dir gerçekten?
İnsanın zihnde , böyle akıl almaz hezeyanlar yaratabilme kudretine sahip kaç duygu vardır ki.

Düşünüyorum şimdi;
Aklımın bana oynadığı bu oyunlardan kurtulma zamanı gelmedi mi?
Zamanı gelmedi mi artık büyümenin..
Büyümenin ve içimde olgun bir sevda büyütmenin..

Söz veriyorum..
Bundan sonra, ne zaman böyle bir rüya görecek olsam, saçma sapan çığlıklar atmadan önce kendime bir çimdik atacağım..

Hani gerçekten rüya görüyorsam,en azından , "ne oldu, bu deli kime bağırıyor "diye bakan alaycı bakışlara muhatap olmam..

Hem, ne gereği var anlamsız sanrılarla, sevgiliyi üzmenin..
Değil mi.

Ama zor.. Çok zor biliyorum..

Tıpkı s/öz ün dediği gibi..

"Sevmek ve aklını yitirmemek sadece Tanrıya özgüdür.."***


**Amans quod suspicatur,vigilans somniat /Publilius Syrus
***Amare et sapere vix deo onceditur/Publilius Syrus

sol yanında y/atabilir miyim?


Şu saatlerde muhtemelen uyuyor olan'a


Uyuyor(mu)sun AŞK?
Bilmeyi dilediğim yatağında..

Ah AŞK!
Korkmasam yanmaktan,
Gelip usulcacık odana,
Uyuduğun ateşe uzanmak var..

Ama en çok,
Sen uyurken,
Öyle masum
Öyle sessiz,
Girip sol yanında y/atmak var..

Sahi AŞK,
sol yanında
y/atabilir miyim?

28 Ekim 2009 Çarşamba

arz-ı hâlimdir..



Halâ ve herşeye rağmen; Gündüzün iki gece arasında saklı olduğunu unutmadım.. Ve gecenin en karanlık noktasının, günün ilk ışıklarına gebe olduğunu da.. Birgün mutlaka...

Sanırım, yaşımız ilerledikçe hücre yenilemesi yavaşladığı için daha geç iyileşiyor yaralarımız.. Daha zor kapanıyor, elimizde, dizimizde oluşan can kesikleri.. Daha uzun ve sancılı oluyor iyileşmeler.. Hepsi yaşlılıktan azizim, hepsi yaşlılıktan..

Eskiden böyle değildi mesela; daha kolay amaaan boşveri çekiveriyorduk sıkılınca, çekip gidenin ardından iki günde diniveriyordu gözümüzün yaşı,iki günde bir kafamızı gözümüzü yarıyorduk da, sabaha iyileşmiş olarak uyanıveriyorduk.. Can kesiklerimiz yoktu henüz.. Can , nasıl kesilir onu bile bilmiyorduk..

Zaman öğretiyor insana..
Sertleşiyor iklimleriniz.. Tıptı, tarlasında çapa yapan köylünün avuçlarının nasır bağlaması gibi.. Zaman size de öğretiyor nasır bağlamayı.. Deriniz kalınlaşıyor her manada.. Daha utanmaz oluyorsunuz.. Eskiden dehşete kapıldığınız olaylara, yüzünüzde küçük müztehzi bir tebessümle bakıp, kalender bir eda ile "olur böyle şeyler" diyiveriyorsunuz..

Keskinlikleriniz nispeten törpüleniyor,"asla" diye başlayan cümleler kurarken kırk kere düşünüyorsunuz.. Kendinizi tanımaya başlıyorsunuz.. Artık dünyayı keşfe çıkmaktan daha büyük bir arzu oluyor kendini keşfe çıkmak..

Bütün çekip gitmeler, bütün terketmeler aslına kendine doğru bir hicretin başlangıcı oluyor.. Kendi kendini karşılayıp kucaklıyorsun.. Kendi kendinin ensarı, kendi kendinin muhaciri..

Sükûtun, anlatamadığın birçok şeyi anlatabilen , sihirli bir dil olduğunu kavrıyorsun.. Uzun cümlelerin, kısalıyor gittikçe.. Sözü, anlayamayanla paylaşmanın zûl geldiğini hissediyorsun..

Görmek için gözden fazlası gerek ahkâmını kesmiyor , idrak ediyorsun mesela.. Ve karanlıkta görme yetisini kazanıyorsun..

Yaralarını sarabilme ustalığını kazanıyorsun..Sarmasan da saklama becerisini en azından.. Kendini kediler gibi dilinle yalayarak iyileştirebiliyorsun..

Kendine yetebiliyorsun.. Aslında yapayalnız doğduğunu, yapayalnız olduğunu, yapayalnız öleceğini ve giderken ayağındaki çorabı bile götüremeyeceğini anlıyorsun..

Büyüyorsun..
Büyüyorsun da, içinde bir yerde büyümemeye inat eden, serseri bir kız çocuğu kalıyor işte.. Arada sana dil çıkarıyor..

Geçinip gidiyorsun işte..

Geçinip gidiyorsun da herkesle , herşeyle.. Bir kendinle geçinemiyorsun..


Not: Bu yazı bir mesaj gayesi taşımayıp ,tamamen anlık sancılarla yazılmıştır.. Kimsenin alınması gereken bir durum yoktur.. Bu ara en son istediğim şey birilerine yel değirmeni olmak..







bu AŞK, bAŞKA d/okunuyor sen yazınca...




AŞK ,


Sen yazınca , b
AŞKa dokunan bir kelimeydi..
Tek kelimeden ibaret sonsuz bir hikayeydi..

AŞK
,
Sen yazınca , bamb
AŞKalaşan
Herşeydi..



YAZ!


AŞK
ı yaz!
AŞK
a yaz!

b
AŞKa yaz!

26 Ekim 2009 Pazartesi

d/olamadım diye mi?


Küçüktüm,
Uyurken, parmağımı saçına dolardım annemin.

Beni bırakıp gitmesin diye..




Oysa sabaha kadar uyumamıştım..
Gözümü bile kırpmamıştım..

Gitme!
Gitme diye..

Farkettim ki..

Gitmişsin çoktan..

Sevgili!

Gidişin;

Parmaklarımı saçına dolamayışımdan mıydı ?

Yoksa yüreğine
dolamayışımdan mı?

d /sarıldım...





İyi ki kollarım var..
Ya onlar da olmasaydı..

Sus PİA sus..
Yine SUS!
Hatta bundan sonra hep SUS!


S/öz der ki -2-

ÖFKE, insanın bütün duyularını köreltiyordu..

Duymuyordu bile gittikçe çirkinleşen sesini..

"Nefret ediyorum "diyordu bazen.. .
Bazen da, " Nefret bile etmiyorum senden " masalına sığınıyordu..
Sözde sevdalara kaldırıyordu aslında boş olan kadehini..
Tenini bile kavurmayan kıvılcımlarla, tutuşmuş gibi yapıyordu..

Ahh!
Öylesine çaresizdi ki..
Hâlâ ve herşeye rağmen seviyordu..
Çok seviyordu..
Öfkesi hâlâ sevmesineydi aslında...Ama O, görmüyordu..

Hâlini tasvir eden sözü bilmiyordu...
Ama sözü, tam da manasıyla o sözü yaşıyordu..

Ve S/öz;

"Kişi zemmetmekle bile olsa sevdiğini anar" diyordu..

25 Ekim 2009 Pazar

sadece SARIL...


Mavine sığınasım var bugün..
Maviliğinde
;
Susasım,
Boğulasım,
Yıkanasım,

Kaybolasım var..

Gözlerine bakıp ömürlerce,

Mavinde yeniden doğasım var..



Oturup kıyısına gözlerinin,
Soluklanıversem bugün..
Bugün,
Uzanıp sakin kıyılarına,
Saçlarımı salıversem nefesinin rüzgarına..
Dalgalar..
Dalgaların..
Dokunuşlarn..
Hoyrat tutuşlardan uzak,
Bugün sadece şevkat,
Sadece şevkat dolu olsa parmakların..

Sanmaki uzaktır bana ellerin,
Bilirim ellerindir kelimelerin..
Okşa, bilmediğin yaralarımı...
Uykusu kaçmış çocukluğumu uyut..
Sorma hiç birşey..
Sorma bugün..
Sorma sakın..

Sadece gel..
Sadece sar..
Sadece sarıl...

Sana KARDEŞİM diyebilir miyim?


Ben sadece ordan geçiyordum
Eteğimden tutup, çekti ,küçük elleri..
Bir yol sordu

Daha önce şöyle bir geçtiğim..

Tarif ettim lisanımca

Anlayıp gülümsedi lisanınca

Ve dönüp gitti,

Saçlarında elma şekeri asılı kız..

Çocuktu..

Çocuğumdu..

Ya da belki çocukluğumdu..

***

Bu dizeler, yazının devamıyla alâkalı olmasa da seni düşününce aklıma geliverdi işte.. Özellikle " Çocuktu/Çocuğumdu/Yada belki çocukluğumdu " kısmı..

Yazacaklarım , yazmayı istediklerim , ikimizin de hayranı olduğu üstadın Dostluk hakkında yazdıklarının yanında, bir hece kadar sönük kalacak olsa da ; istedim..
Seni yazmayı.. Sana yazmayı istedim..

Tesadüflere inanmayan insanlar için böylesi rastlantıların adı, "TEVAFUK"tur. Ve sen, işte öyle, tevafuken geliverdin dünyama.. Gelmen gerektiği için.. Yani, O , böylesini uygun gördüğü için..

Neydin? Kimdin? Neden gelmiştin düşünmedim bile.. Geldiğinde, kendince gerekçelerin vardı gelmeye.. Yaralıydın.. Belki de penceremin önüne düşüvermiş küçük bir güvercindin..
Değildi.. Hiçbiri değildi.. Birbirimizden öğrenecek , birbirimize öğretecek şeylerimiz olduğu içindi bu denk düşme.. Hayata, insana, dostluğa, güvene dair öğrenecek çok şeyimiz vardı.. Ve biz, bu yolda birbirimize öğretmen kılınmıştık aslında..

Ağladın/Ağladım.. Ağladım/Ağladın..

Birbirimiz için döktüğümüz inci tanelerini, kolye yapıp astık boynumuza.. İncilerini içlerine, başlangıçta görmediğimiz suretlerimizi yerleştirdik.. Gece, göğsümüz ne zaman daralsa, tuzlu avuçlarımızın içine alıp o inci tanelerini "Orda biri var" dedik.. Bu ne büyük bir devletti..

Senin benim, benim senin yoldaşı oluşumuza anlam veremeyenler oldu bilirsin.. Ve yine bilirsin, kimlerin bizi nelerle itham ettiğini.. Bazıları ağlatsa da, bazıların katılasıya güldük , hatırla!

Aslında, marifet birbirimiz için döktüğümüz göz yaşlarında değildi.. Herkes, acı çeken biri için üzüledilirdi..

Marifet, birbirimiz için sevindiğimiz anlardaydı.. Sevincime, hasetsiz gülümseyen gözlerinde, kahkahana, zerre fesatlık olmaksızın eşlik edişimdeydi..
İlk kez öğreniyorduk, iki kadının , birbirini tepeden tırnağa süzen, o kusur arayan rakip bakışlarını bir yana bırakarak, birbirinin gözlerinin içine bakarak konuşabileceğini..

Ah çocuk..Çocuğum.. Yada belki çocukluğum dediğim güzel dostum..

Sana "DOST" demek bile , paylaştığımız şeyin yanında öyle yetersiz kalıyor ki..
Hani çok şey öğrendik demiştim ya birbirimizden..

Ben seninle;
İki insanın, KARDEŞ olabilmesi için aynı babadan peydahlanıp, aynı ananın rahminde büyümesi gerekmediğini öğrendim..
Seni çok seviyorum..
Bir parçammışcasına çok seviyorum..

Şimdi söyle bana, saçlarına elma şekeri asılı küçük kız..

Sana KARDEŞİM diyebilir miyim?

24 Ekim 2009 Cumartesi

aşk neydi -2-

AŞK
Dünyanın en uzun hecesi(mi)ydi ki; kesiyordu nefesi?



Nefes alamıyorum artık...

Bu harika!

aşk neydi -2-

AŞK
Dünyanın en uzun hecesi(mi)ydi ki; kesiyordu nefesi?



Kes nefesimi hadi!

Üslup üzerine..

"Oha! vardır, öküz durdurur,

Oha ! vardır, zelve kırdırır."



Sözleriniz tesirini bulmuyor ise ,belki de kabahat kelimelerin değildir..





*ZELVE :Öküzü ,boyunduruğa koşmak için, hayvanının boynunun iki yanından boyunduruğa geçirilen çubuk..

Şafak söktü...

Eğer öfkenizin yada gururunuzun önüne geçebilecek kadar büyükse AŞKınız..

Şafak söker..

Tıpkı şimdi olduğu gibi..

Şafak söktü..

Bir daha batmasın bu güneş..

çünkü ben...

Ben seni..

Bildiğin değil bilmediğim gibi..

23 Ekim 2009 Cuma

şafak beklemek..

Aynı mermi ikinci defa vurur muydu insanı ?

Vururdu ..
Hem nasıl vururdu..
Bu kez yarım bırakmazdı işini üstelik..
Mermi , ikinci kez vurdumu , yapması gerekeni yapardı..

Canını yakmakla bırakmazdı..
İnsanın canını alırdı..

***

Mazi...
Çoğu zaman nefret ettiğim kimi anılar..
O anılar ki; yaşandığı an " daha kötüsü olabilir mi" dediğim..
Ama öldürmeden sıyırıp geçen merminin, gün gelip yarım bıraktığı işi tamamlayabileceğini düşünmediğim..

***

Beni, ilk ihanet uğratarak vurdu mermi.. İlk ihanet kılığına girip yaktı canımı.. İhanet.. İhanet.. İhanet..

Düşündüm..
Bunca ihaneti görmek, duymak, bilmek, yaşamak..
İçimde, sinsizce büyüyen bu şüphe tohumunun ruhumun tarlasına ilk saçılışı.. Kaç yaşımdaydım?
Her yeni ihanette, daha da büyüyüp boy verişi.. Ruhumu ele geçiren o kökler, dallar, zehirli yapraklar..

Artık kimseye güvenilmez hükmünü verişim..

Bütün yaşları da kuruların yanına diziverişim..
Şans vermeyişim..

Aynı mermi..
Canımı yakan mermi, yıllarca bu anı beklemişti .. şimdi anlıyorum.. Zamanlaması mükemmeldi yine..

Bekledi.. Bekledi.. Bekledi..

Sonra bir gün O geldi..
Evet geldi..
O ..
Beklenen..
Kim olduğunu bilmediğim zamanlarda bile beklediğim "O", çıkıp geliverdi..

İçimdeki şüphe yaprakları fısıldamaya başladı usul usul, kökler yerinden oynamaya başladı.. Ruhumu ele geçiren bir yangın, bir nöbet, bir cinnet anı..

Şüphenin elime sinsice uzattığı silah.. Silahın ucunda o , beni ilk seferinde öldürmeyen mermi..

Dedim ya bir cinnet anı mıydı bu, şüphenin şahlanışı, mazinin içimde bıraktığı silemediğim tüm çamurunun üzerime boşalışı mı..

Ve Pia.. Ve zavallı Pia..
Silahı , "O"na , hiç haketmeyene doğrulttu..
"Vurrr!" diyordu.. "Hadi vurrrrrr!"

Zaptolmuş ruhu, korkunç bir kendinden geçişle bastı tetiğe...

Kanlar içinde yığıldı vurulan....

"Ahhhhhhhhhh!" diye bağırışın farklı cümleleriyle yığıldı..


*****


Ve Pia..
Katil Pia..
Kendine geldi o an.. Şüpheler yakasını bıraktı.. Ruhundan çekti tırnaklarını şeytan..

Uykudan uyanır gibi uyandi Pia..
Ne yaptım ben? diye bağırdı avazı çıktığı kadar..
Ben ne yaptım?

Ben onu öldürdüm..
Onu öldürdüm..
Şüphelerimle Onu öldürdüm..

Koştu.. Kapandı, yere yığılanın üzerine.. "Affet beni" diye yalvardı..

Ses gelmedi..
Hiç ses gelmedi..

****

Pia mı?
Diline kelepçe taktı..
Parmak uçlarını yaktı tek tek..

Ve tutup attı ruhunu , siyahın zindanına..


Kaç gün kaldığını bilmediği bir şafağı sayıyor şimdi..

Şafak sökecek mi birgün, onu bile bilmiyor..

Belki müebbet yedi haberi bile yok..

Ama umut..
Bir umut..
Küçücük bir belki..

Şafağı söktürecek bir sesleniş bekliyor,karanlık zindanında O'nsuzluğun..

pia bunu yazamadı..

Siyah....


Bu benim aslıma rücû edişimdi(r)..


Gökkuşağı renklerini alıp gidince...

Sandıkta kalan bildik bir siyah vardı örtüneceğim..

Siyah..

Siyahım..

Gecem..

Karanlığım..

Tek başınalığım..

Örtün beni..

Örtün ve susturun herşeyi..

*****

Herşeyi yazabilen PİA , bu acıyı yazamadı..

Yâr çekimi

Yâr çekimine yenik düşüyorum yine..
Ve bir kez daha düşüyorum
O bildik uçurumdan aşağı..
Tek farkla..
Bu kez canım eskisinden çok yanıyor ...
Ve bu kez,
Yere çakıldığımda kalkamayacağım..
Biliyorum..
-susmam gerekiyor madem ki...
Susuyorum...-

cehennem

Kendince öylesine masumdu ki niyeti..

Unuttuğu bir şey vardı oysa ;

CEHENNEME GİDEN YOL DA İYİ NİYET TAŞLARI İLE DÖŞELİYDİ...

Ve artık,

iyi niyetiyle serdiği taştan yoldan
yürüyordu kadın
cehennemine

Ölüyordu..

22 Ekim 2009 Perşembe

bilenen kelimeler../bilinen kelimeler

Adam, kelimelerini biliyordu uzaktan..
Ve yüzünde nefret kokan bir gülümseyiş..

Adam, kelimelerini biliyordu..
Ve çok iyi biliyordu..
Hangi bıçağın neyi kesebileceğini..

Adam, kelimelerini biliyordu..
Üstelik gülüyordu..
Titremiyordu elleri..
Birşeyi daha biliyordu şüphesiz,
Kadını, hangi kesiğin öldüreceğini...

Aşk dediğin..

A /teşin
Ş/ahlanışıydı
K/anımda..

21 Ekim 2009 Çarşamba

GEL ! dedin.. GELDİM...


Kör karanlık gecemin
İğne ucu aydınlığından
Bir cüretkâr nefes ,
Sokuluverdi usulca..


Bir davet düşüverdi, düşlerime..
Gel! diyen..
Bir buyruk,
Bir yıldırım,
Yırtıverdi uykumun yüzünü..

Durulmazdı artık
Kalınmazdı köksalınmış diyarlarda,
Toprağım, toprağına yuvarlanırken
Sınırlar ,
Sınırlar korunmazdı artık..

Bulutlarımı, sana sürükledi rüzgârın
Senin göğüne çakılı kaldı bakışlarım..
Ve senin bakışların..
Bak(a)mayışların..
Ve yine senin
Bir kelimeyle kül eden
Dokunuşların..
Kül eden,
Kul eden,
Yakışların...

Ezel yok sanki,
Ebed sen..
Ve sende sonsuzluğumun anahtarı..
Mührü paslanmış yüreğime
Değdi tutkuyla dudakların

Sonra..
Sonrası Sen..
Hep sen..
Tek sen..

Ve ben..
Şimdi ben..
Ellerinde can bulmayı bekleyen..

Aşk!
Nefesini , nefesime kat..
Gel! dedin..
Geldim..
Burdayım..

20 Ekim 2009 Salı

yaratılış destanı


Sendeki ateşi alacağım,

Bendeki ateşe katacağım..

Dünyayı ateş(imiz)e vereceğim sonra..

Ateş(imiz)le yıkayacağım herşeyi..

Silip, düne dair bütün parmak izlerini.

Seni benden,


Beni senden,

Yeniden yaratacağım..

-Aşkla...-





Tanrının, kainatı yaratma sebebi de aşk değil miydi..

19 Ekim 2009 Pazartesi

H.Cibran anlatırsa... belki anlarsın..



Aşkı konuşmak için, dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.

Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.

Sorularımı kim yanıtlayabilir?
Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum.

İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir?
Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir?
Baktığım bu görünmeyen, merak ettiğim açıklanamayan, hissettiğim hissedilemeyen şey nedir?
Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel, sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.

Aşk diye seslendiğimiz şey nedir?
Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir?
Başlangıçta olan ve herşeyle sonuçlanan bu anlayış nedir?
Yaşam 'dan ve Ölüm 'den, Yaşam 'dan daha acayip, Ölüm 'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir?

Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam 'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı?
İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz?

Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum. Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi:
'Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.'
Yiğit bir genç karşılık verdi:
'Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.'
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi:
'Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler.'
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki:
'Aşk Şafak 'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.'
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi:
'Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir.'
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
'Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.'
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu:
'Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.'
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi:
'Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam 'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.'
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi:
'Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.'
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
'Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı.'
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.

O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:

'Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır.'
Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim:
'Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at...


H. cibran.
***********


**
Ve Tanrı ,kabul etti duamı..
şimdi,
sol yanım yanıyorsa bundandır..

sarm/AŞIK


Sarmaşık gibi kollarını boynuna dola(ya)madı diye,
Duvarın aşkına inamadınız (mı)..

Vahh zavallı körler!!

Duvar, öyle tutkuyla sarılmasa ,
4 mevsime dayanabilir miydi o incecik kolları sarmaşığın..

dilimi doğradım..

Madem ki seni acıtan "dilim" di..
Bilesin; paslı usturalarla doğradım artık dilimi..

"Acı çekiyorum " dedi kadın..

"Sen acı nedir bilir misin " diye sordu adam.. Dudağının ucuna yerleştirdiği küçümseyen ,nefret dolu tebesümüyle..

Kadın ; "ben mi" dedi ve durdu..

Ne diyebilirdi.. Nasıl anlatabilirdi..
Acısına bile inanmayan birini hangi cümlelerle ikna edebilirdi..

Keşke , onu tutup kolundan götürebilseydi talan olmuş bahçelerine, duyduğu yalanları, gördüğü ihanetleri bir bir gösterebilseydi..

Keşke , iki gece öncesine götürebilseydi onu, bir anlığına sadece bir anlığına yastığı dile gelseydi..

Olmadı..
Olamadı..

Ve kadın, adamın ZEHİR dediği cümlelerini sustu..
Sustu artık..

atladığın bir cümle vardı orda bir yerde

Nefret kusan cümlelerle ,sitemler arasındaki fark,
gece ile gündüz kadar aşikârdı oysa,
kendi nefretiyle gönül gözünü kör etmemişler için..

Onlarca sitem cümlesiyle canı yanan sevgili, ey sevgili,
O cümlelerin arasında,
küçük küçücük bir fısıltıyla haykıran bir cümlem daha vardı benim..

SANA AŞIĞIM deyişim vardı..

Sahi onu neden okumayı atlıyorsun her seferinde..

ameller & niyetler

Tanrı katında ;

"Amelleriniz, niyetlerinize göredir."


Kul nazarında ;

"Amelleriniz , sizin değil, karşınızdaki kişinin niyetine göredir."

Ne derseniz diyin, ne yaparsanız yapın, birinin kafasınd, size dair oluşan fikr-i sabiti değiştiremezsiniz.. Taa ki O, buna izin verinceye kadar..

Beyhûde bir izah çabasıydı tek vazgeçtiğim...

18 Ekim 2009 Pazar

sus artık pia! sus!


Kadın, soluksuz kalıncaya kadar bağırdı:
Seni Seviyorum..
Duymadı Adam..
Yazık!
Yağmur bile yağmıyordu oysa..
-Sesini kim saklamıştı o zaman?-

*******



Bıçak açmaz vaktidir dudaklarımın...
Konuşmuşum, konuşmamışım ne yazar...
Ucu, öfkene takılıp yırtılmış kelimelerim...
Kanar sadece...
Sadece kanar...


Dil lâl olmuştur artık, yürek lâl..
Lâl olmuştur geceyi tutuşturan arzular..
Bir "AH!" bırakılır başucuma usulca..
Sustum AH!
Sadece AH!

mEktup


Artık kelimeleri ne kadar iyi kulandığımın bir anlamı yok..
Artık bir anlamı yok, "Aşk"ı ne kadar muhteşem anlattığımın..

O kelimeler ki; muhatabına ulaşmaktan acizse...
Ne anlamı var kurduğum cümlelerin.
Ne anlamı var, avaz avaz"seni seviyorum" diye seslenişimin..

Şimdi ,bütün lûgatları ateşe verebilirim..
Bütün kelimelerimi paramparça edebilirim..
Parmaklarımı, tuşlara dokunan parmaklarımı kopartabilirim..
Artık ,alıp elime bir bıçağı, sol mememin altında kavrulup duranı yerinden sökebilirim..

ÇÜNKÜ , SEN BANA İNANMIYORSUN...

Bana inanmıyorsun..

Bu çaresizliği bilir misin sen?


Bilir misin ,sana halimi anlatsın diye kurduğum her cümlemin, senin GÜVENSİZLİĞİNİN DUVARIna çarpıp,cansız yere serilen bir küçük serçe olduğunu..

Canımın yandığını..

Kelimelerimim kan kaybettiğini bilir misin..

İnsanın, yüreğinin alıp avuçlarına "al bak!senin için ne hissettiğimi sor kalbime!"diyememenin perişanlığını bilir misin sahi..

Yüzümü,"sana yazdım" dediğin o satırlara gömüp ,dakikalarca nefessiz kalışımı hissedebilir misin.. O cansız ekranın karşısında, canımın can çekişmesini görebilir misin...

Sabahın kör ayazında,titreyen parmaklarımın arasındaki sigarayla birlikte, her nefeste biraz daha, biraz daha tükenişimi anlayabilir misin..

Yazdığın cümlelerin arasına girememenin, o cümleleri yazdığı anda, odanda belirip, yüzünü avuçlarımın arasına alamayışımın, gözlerinin içine baka baka "yeter artık.. Kendine de bana da zulmetme.." diyememenin ıstırabını hissedebilir misin...

Ahhh! Kelimeler...

Kelimelerim..
O çok güvendiğim kelimelerim..

Neden beni yarı yolda bıraktınız...
Tam muhatabınızı bulmuşken üstelik..

Tam , kimin için kurulduğunu idrak etmişken, siz sefil cümlelerim;
Neden yıkamadınız o güvensizlik duvarını...

Neden?

Şimdi, bir duvarın iki yanında iki kalbin, iki ruhun, iki canın hücrelerine kadar parçalandığı andır..

Aynı aşka , aynı sevdaya bedellenen iki insanın, farklı çaresizliği...

Ahh! Aşk...

Tanrıya sığınmaktan başka yolum yok artık..

Ben ki; "söze tesirini veren Allahtır.. Söz , dudaktan çıkarsa kulağa, kalpten çıkarsa kalbe kadar ulaşır " diye ahkam kesmiştim..

Şimdi kalbimden, kalbimi paramparça ederek çıkan bu sözlerin , sana ulaşması içn dua edeceğim..

Canım yanıyor AŞK..
Canım, cayır cayır yanıyor...

Ey sEn!


Artık duy!
Duy Artık beni!
Seni, senin anlaymadığın kadar çok...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Yağan yağmur değildi.. (O) Aşktı..


Düştüğü yerden doğruldu Kadın. Yer yer parçalanmış elbisesinin yırtıklarından, tenindeki bereler görünüyordu.Sağ dizinin hemen altındaki kesikten sızan bordo kan, bacağına yapışmış otlu toprağı önüne katmış sürüklüyordu. Saçlarının iri bukleleri arasında küçük kurtçuklar dansediyordu.
Dirseklerine kadar çamura bulanmış ellerini gökyüzüne kaldırdı. Gözleri , eşi görülmemiş öfke ne isyan hareleriyle dalgalandı.

-Varsan! Eğer varsan! Bir mucize gönder bana!
Bir mucize!
Bir yağmur gönder bana! Üzerime yapışan tüm pisliklerden beni paklayacak ..
Beni aklayacak bir yağmur!
Bir yağmur!
Göz yaşımı saklayacak!

Ve mutlak yaratıcı, Aşk'ı gönderdi Kadın'a...
Saklayan...
Aklayan..
Paklayan Aşk'ı....

*****

AN'dı gelen..
Önceyi yok sayan, sonrayı hesaba katmayan..
Gelen, AN'dı..
Sadece AN...

Sormadı..
Sorgulamadı..
Yormadı..
Yargılamadı..
Sadece...
Sardı,
Sarmaladı..
Tuttu..
Kuşattı.
Yaktı, yok edercesine..
Ve yangının orta yerinde,
Bir mucize misali,
Yeniden yarattı...

O AN ile başladı ,yeniden hayat..
Bütün sayaçlar sıfırlandı..
Ne olduğuna, kim olduğuna, nasıl olduğuna aldırmadı..

Yağmurdu..
Ve bir yağdıran vardı elbet..

Yağmurdu..
Yağdı..
Sadece yağdı..
Ezelde hükmü verilmiş toprağına yağması kaçınılmazdı..

Usul öpüşlerle temizledi, kadının tenine işleyen kanlı kirleri..
Ve sildi okşayışlarıyla, maziden arta kalan bereleri..
Yasemin kokuları takıverdi saçlarına..
Sonra geçip karşısına ,
Seyrine daldığı yarattığı şaheserin..

Kadın;
Kendinden yaratılan mucizenin büyüsündeydi..

Nasıl bu kadar güçlü olabilmişti?
Nasıl kurabilmişti , "herşeye rağmen" diyen o cümleleri..

Yüzyıllar, bin yıllar sonra ilk kez mutlulukla süzülüverdi damlalar yanaklarından..
Yağmur buna bile kıyamadı..
Kapanıverdi o yaşların üzerine,
Akan yaşları, damlalarıyla sakladı..

16 Ekim 2009 Cuma

Kitabın sonu


....


Geri dönüp , yeni başangıçlar yapamayacak kadar yol almıştı ikisi de hayatta.. Bir anlık kesişen yollar işte burda, tam bu noktada ikiye ayrılıyordu .. Gözlerini birbirlerinden kaçırdılar.. Sessizce akıp gittiler birbilerinin hayatından... Yolda yürürken yanlarından geçivermiş herhangi biri gibi...


....

Bu AŞK ,
Alır almaz sonunu okuduğum bir kitaptı aslında...

Yine de;
Kelimelerden bir mucize beklemiştim..

korku


Kadın : İnanamıyorum.. O koca okyanusları sığdırdığın gözlerine bir beni.. Küçücük beni sığdıramadığına inanamıyorum.. Canım yanıyor..


Adam : Mesele, gözlerime sığdıramamak değildi seni, göze alamamaktı..

15 Ekim 2009 Perşembe

akrostiş yazamadım diye...


Sen,
Adını dizelerin ilk harflerinde aradın hep..
Yokum sandın..
OySa ben,
Kelimelerimin ardına saklamıştım Sen'i..
Yazık..
Yazık ki,
BulAmadın.

Ama ordaydıN..
Orda...
Tam,
Şiirin kalbinin Attığı noktada..
Yazık,
Yazık ki,
Duyamadın..

realite



-Niye ağlıyorsun?

- Bütün bu saçmalıklar...

-Heyy.. Sanal dertlere ağlayacak lüksün yok senin.. Kaldır kafanı bakayım.. Şuraya bak..
-....
- Ne görüyorsun?
- Yaşama sebebimi..
- O zaman, artık kendine gel..



*****

-Hiç bir hayal, uğruna gerçekleri feda edebileceğiniz kadar güzel değildir..-

(Gerçekler sahip olduklarınızdır, ve belki de asla sahip olamayacağınız şeyler için gözden çıkartılamaz.)

küstümm! oynamıyorum...


İnsanlar sizi sever..
Ne zamana kadar peki?
Hesaplarına dahil olmadığınız sürece elbette..

Ama ne zaman ki; kendi halinde seyreden küçük sevimli patikanız, bir şekilde onların yolu ile kesişir,
Ne zaman ki; siz onlar için artık farklı kulvarda olduğu için neredeyse performansına methiyeler düzdüğü biri olmaktan çıkıp aynı kulvarda bir rakip olursunuz,
Ne zaman ki; bir anlık zaaflarıyla boş bulunup, herkesten gizledikleri sırlarına ortak olursunuz,
Ne zaman ki; varlığınız o yada bu şekilde tehdit unsuru olmaya başlar onlar için..

O zaman ciğerdeki lekeler gün ışığına çıkar..
Kıskançlıklar, düşmanlıklar, fesatlıklar..
Ve bir bir ortaya dökülür o güne kadar paylaştığınız anlar/anılar..

İçiniz acıyarak izlersiniz, dün birlikte ağladıklarınızın bugün sizi ağlatma çabasını..
Ellerinde hırsla size doğrulttukları silaha bakarsınız uzun uzun..
O silahı, güvenle o ellere teslim ettiğiniz günlere dönersiniz..
Asla sizi vurmayacağınıza emin olduğunuz o eller...

Yazık!!
Sanırım bir insan, sadece kendi elleriyle ağyar ellere teslim edilmiş bir silahla ölüdürülebilir..

Öyleyse;
Söylemememek lazım derdimizi kimseye
Derman olmaz zaten de olur umudu ile bile..
İnleyen kalplerimizin sesini ağyara duyurmamak gerek..

Bu arada kurunun yanında yaş da yanacak gerçi ama..

Başka şans bırakmadılar bize..

Özetle:

Beni silin..Ben yokum..
Hatta mümkünse hiç varolmamışım sayın..



-Tasımı tarağımı toplayıp, zaten kurallarını öğrenemediğim bu kaypak oyunlarınızın tümünden çıkıyorum.. -
















14 Ekim 2009 Çarşamba

S/öz der ki;

Söz:" Biz birinde birşey vehmediyorsak , vehmeden değil vehmettiren utansın" der..

Tam metin bu olmasa da meal budur..


Ve o yüzden biz ; bizi en ağır şeyler itham edenlere bile bakar, ona bunu vehmettirdiğimiz için kendimizi suçlarız..

Ve o yüzden biz; sizin utanmadan kurduğunuz cümlelerden sonra, sizin yerinize de utanırız..

Siz, işaret parmağınızı gözümüze sokup "siz".. diye bizi gösterirken..

Biz, aynı durumda o parmak dışındaki üç parmağın bizi gösterdiğin düşünüp kendimizi yargılarız..




Yine söz: "Kişi kendinden bilir işi" der.


Ve biz; "alemi kendimiz gibi bilen"lerdeniz (ne yazık ki)..

Hâlâ içimizde çocuk bir yanın, sizin de özünüzün kötü olmadığına inanması bundandır..



Ve siz de;" alemi kendiniz gibi bilen"lerdensiniz değil mi?

İşte bu, bütün kötü zanlarınızı izâhıdır..

13 Ekim 2009 Salı

leblebi tozu


Gece ,

Cüzzamlı yüzünü döküyordu yine saçlarıma..

Ve bir Ah! oluyordu değdiği her parçam..

Parçam..

Param parçam..

Bir kız çocuğunun parmaklarınını arasında

Sımsıkı tuttuğu bir külah leblebi tozu oluyordu..


Sonra kimdir bilinmez

Bir nefes,

Ya oyunbaz bir kız çocuğu

Ya uluyan bir köpek..

Üfleyip savuruyordu beni boşluğa..


Gecenin yüzünden düşenleri..

Ruhumun zerreleri yamıyordu..


Ve bir kız çocuğu,

Kayıp,

Uyku tutmamış

Boş kalan külahına bakıp ağlıyordu..


*********


-Neden ağlıyorsun?

-Külah.. Bomboş.. Uçmuş.. Gitmiş.. Ne varsa..

olanlar şevkimi kırıyor arasıra....

Uludağ sözlükten aynen alıntıdır..
Bugün bunu diyip bırakayım istedim..
Dostlar nasılsa anlar meramı..
Anlamayanlar için,sözüm yok

......

Tûti-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil

Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil

Yine endîşe bilür kadr-i dür-i güftarım
Rüzgâr ise denî dehr ise sarraf değil

Girdi miftâh-ı der-i genc-i maânî elime
Âleme bezli güher eylesem itlaf değil

Levh-i Mahfûz-i sühendir dil-i pâk-i Nef'i
Tab-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil




1.beyit: mucizeleri dile getiren papağanım, dedikler boş laf(tan ibaret) değil. felekle * konuşmam (onun) kalbi temiz değil.

2.beyit: kalbi temiz olmayana "gönül ehlidir" diyemem. gönül ehillerinin birbirini bilmemeleri olacak iş değil.

3.beyit: devir alçaksa ve dünya sarraf değil ise inci (gibi kıymetli olan) sözümün değerini bilse bilse düşünce bilir.

4.beyit: anlam hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti. aleme bol bol cevher dağıtsam ziyanı yok.

5. beyit: nef'î'nin temiz gönlü, sözün levh-i mahfuzudur. dostlarınınki gibi sahaf dükkanı değildir.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Yeni çirkiniydi artık eskimin güzel(liğ)i



İçinden kaçmak için dışıyla savaşıp duran insanlar..
Kendini resmetmeye gücü olmadığı için, başkalarını recmedenler
Don Kişotlığa soyunup , yeldeğirmenleri yaratanlar..
Varlığının ve mevcudiyetinin yeğane temeli nefret olanlar..
İnsanlar....
İnsancıklar..
İnsan neden yapar bunu kendine..

Bir vakit;
Nefretinde samimi olmayanın , sevgisinden şüphe ederim demiştim..
Öyledir;
Zira yüreğin taşıması en güç duygudur yürek..
Acıdır..
Ağırdır..
Ağrılıdır..
İyi de;
Nefret kadar keskin bir duyguyu taşıyabilecek kadar güçlü bir yürek,
Hak etmiyor mu aydınlıkları..


Yazık..
Çok yazık..
O yüreklere ki bir canavarın elinde heba olmuşlar..
Sakın! o canavarı ben yaratmadım muhabbetine girmeyelim..
Sen, sana rağmen içinde yaratılmak istene o canavarla dövüşmek için yaratıldın..

Tanrı,
Kullarını nefretten yaratmadı..
İçindeki netretin kaynağını düşün..
İçini, yakan bu ateşi..
Bu ateş ..
Kimden olabilir bir düşün..

Bütün gemileri attığım,
Bütün hesapları kapattığım,
Alacak defterlerimi suya bıraktığım şu günlerde

Gördüm..
Ve çok üzüldüm biliyor musun,
Üzerine canavarca kezzap döker gibi
Nefret döktüğün yüreğinin haline..

Güzeldin eskiden..
Ve sen ,eskide güzeldin..
Şimdi..
Tanıyamadım seni,
Ne kadar çirkinleşmişsin..


yarama değme...

Bir insanın ruhuna deliğinden değil yarasından girilir..
M.U/Tol



Uzak dur benden dostum..
İçime girmeye kalma..
Yaramın kabuğu her dem taze..
Değme sakın..
Değme kanatma..

monodiyalog -3-



-Kalsaydın..

-Geç oldu.
Gitmeliyim..
CEHENNEMİN DİBİNE KADAR YOLUM VAR!

11 Ekim 2009 Pazar

kürtaj


Türk filmi tadında reddedilen aşklar'a ithafen..

*******


Biliyorum..
Bu aşkı istemediğini biliyorum..
Ama inan, bu benim elimde değildi..
Elimde değildi yemin ederim..
Bunun bir"kontrol yöntemi" yoktu..
Gözlerini gördükten sonra " ertesi gün" hapı olmadığı gibi..

Oldu işte..
"Aşk olsun ama" deme..
Oldu işte zaten..
Aşk oldu..
İstemediğin..

Şimdi gel!
Bu günahı bölüş benimle
İstemediğin bu gebeliğe son verelim..

Adına Aşkının yüreğimden kürtajı diyelim..

Ama dur!
Sakın..
Yapma dur!

Vazgeçtim..
Bu aşkı istiyoum..
Herşey den çok istiyorum..
Hem belki bir daha hiç olmayabilir..


Hadi git..
Çek git..
Bu aşkı sensiz büyütebilirim..
Soran olursa senin için de öldü derim..

gün 24 saat


Sevme şeklimiz sevilmeyi istediğimiz şekildir aslında..
Ve bu şiir,
Sadece, bana yazılsın istediğim bir şiirdir..
Ötesi yok..

*******


Ağır ağır aralanan kirpiklerinin arasından
Doğmalı güneş..
Bir GÜNAYDIN konmalı başucuna, tebessümden..
Gece artığı terinle yıkanmalı yüzüm..
Oda, kokunla havalandırılmalı..
İnce belinden kavranmalı(sın) bir bardak çay,
Bir dudak payı kalmalı
Nefesimle arasında nefesinin..
Ellerin, avuçların..
Yaratan, yoğuran ,doğuran avuçların..
Avuçların, ekmeğim kokmalı..

Gün ortalanmalı,
Ayak uçlarından başlamalıyım
Yollarında dolaşmaya..
Bildiğim sokaklarda ıslık çalmalı,
Bilmediğim çıkmazlarda korkmalıyım..
Kaybolmalı, kaybolmalıyım sende..

Yorulmalıyım, düşmeli başım gerdanına
Bir tek tane kahve çekirdeğini
Alıp dişlerimin arasında öğütmeliyim..
Oturup karşısına çırpınan gözlerinin
İyot nefesini ciğerlerime çekmeliyim..

Akşam olmalı..
Gün yavaş yavaş batmalı teninde..
Akşam sefaları saçlarında açmalı..
hafif bir serinlik çıkmalı birden,
Tenini tenime örtü yapmalıyım..

Gece mehtap,
Düşüvermeli yüzünün suretine..
Ayın yüzüne yüzümü bastırmalıyım..
Usulca yaslayıp sırtımı göğsüne
Saçlarımı yalayan melteminle uykuya dalmalıyım..

Gün 24 saat sende olmalıyım..


10 Ekim 2009 Cumartesi

monodiyalog -2-


-Ölçüleri bilmenin en sancılı yanı nedir biliyor musun?
-Elbette biliyorum.. Ölçüleri bilmek..

Çünkü o zaman kendine karşı çok daha acımasız oluyor insan..

**************


Olması gerekenle olan arasındaki makas
Açılır..
Açılır..
Açılır..

Ve birden ,yırtılıverir ruhun ..
Kanın bile akmaz..
Donar kanın..
Hele bir de kan tutuyorsa üstelik..
Vayy haline..
Yanmışsın..

Artık hiç bir kelime dikemez söküklerini..
Söküklerinden içine işler ayaz..
Donarsın...
Öyle bi donarsın ki hem,
Kan ter içinde sevişmeler bile yetmez ısıtmaya
Mermer misali cansız kalan bedenini..

Kalbin atmaz olur...
Gözlerin akmaz...
Sana ait ne varsa safra gibi kusmaya başlarsın..
Kendini kendinden sağarsın..
Bir gün tükenmeyi dilersin..
İçini boşatlıp bir posa kalmayı..
Adını bilmediğin bir kaldırıma
Boylu boyunca uzanmayı dilersin..

Ama gelmez..
Gelmez..
Gelmez..
Her beklenen gibi Ölüm de..
Uzatır, uzatır sürgünü..
Bildik bir şiir gelir aklına
Mırıldanırsın usul usul;
Ey Sevgili ...


adisyon



Sol yanımda,
Artık tedavülden kalkmış bir yürek var benim.




Gidiyor musun?



**************************


Bana hiç bir şey borçlu değilsin sevgili(m)

Geldiğinde sana ADİSYON açmadım ki ben..

Kısa metrajlı AŞK


Suni sancılarla yazılan senaryoların

Figüranı olmaktan geliyorduk

Yorgunduk..


İç içe geçmişti bütün replikler,

Kostümler makyajlara yabancı..

Hangi sahneydi benim öldüğüm?

Hangi cümlenin köşesindeydi vedan?

Sol elimi mi gömecektim avucuna?

Sağ omzumdan mı öpecektin yoksa?


Sen böyle boylu boyunca susarken,

Ben mi yumruklayacaktım kapılarını?


Tam çıkıp gidecekken sen yada ben

Dönüp birden, sarılmayacak mıydık?

Hangi gözünden akacaktı yaş,

Hangi öpüşle saracaktım yaralarını,

Kaçıncı sayfanın şiirini dinleyecektim,

Anlatmadan önce 1002.gece masalımı..

.

.

.

Söyleyecek , söylenecek ne kadar çok sözümüz vardı.

Belki de yüzden,

Sırf bu yüzden

Kısa metrajlı bu aşka sığamadık..

9 Ekim 2009 Cuma

şarap


Geceleri,
Kendi etimi yiyip bitirirken ben,
Şöyle, bir kadeh doluşu
Aşkla ısıtılmış sen..

Ah Sen!
Ne güzel giderdi(n)..

Buz yangını..


Seni uyuduğum uykulardan,
Uzak seslenişinle,
Bana u/yanmak..

Ve buzun donduran yakışıyla,
(Sana) yanmak..

Senin gibi DELİKANLI'ya..

Şehir : Önemsiz
Mekan : Teferruat

Arka masalardan birinden kulak misafiri olunan bir "sarhoş muhabbeti":

-Abii bee.. Yapılır mı benim gibi DELİKANLIya beee..
-Tamam koçumm..
-Yok abii! Valla yapılmaz benim gibi ADAMa.. Ulan şeytan diyor ki , git bas boğazına o.....nun.
-Dur be oğlum bee. Sakin ol biraz..
-Olamam abi.. Şerefsizzz.. Yapılır mı lan benim gibi DELİKANLIya.. Ama ben biliyorum yapacağımı.. Onu yaşadığına pişman etmezsem ADAM diilim. Öldür beni diye yalvaracak bana.. Aşşağılık köpekkk.
-Tamam koçum ya.. Hadi bırak şimdi.. Doldurayım mı bi tane daha..
-Geçen gün şerefsizin , nişanlısını gördüm yolda.. Deli beni kim tutar.. Çevirdim herifi.. Ne var ne yok anlattım.. Ulan dedim.. Hadi şimdi miden kaldırıyorsa al da karı yap onu..
-Hadi yaa.. Ne dedi peki..
-Hiç.. Abi yok yaa..Bulmuş işte bi öküz.. Herif hiç bişey demedi.. Döndü arkasını gitti iyi mi..
-Doğrudur oğlum.. Erkek nesli tükendi..
-Abi o değil de , yapılmaz abi .. Benim gibi DELİKANLI bırakılmaz abi..
-Tamam hadi.. Hadiii.. İçelimm.. güzelleşelimm.


Muhabbet ara ara kesilen "Abi yapılır mı benim gibi DELİKANLIya" nidasıyla saatlerce sürdü gitti..

O gece, "haklısın koçum"cu abi, ve biz dahil bir çok masa, bu terkedişi haketmieen DELİKANLI ile, o "şerefsizz" kızcağızın yaşadıklarını en mahrem ayrıntılarına kadar öğrendik..

Gece bitip, mekandan çıkarken aklımda bir tek soru vardı : DELİKANLIlık neydi?

Sebebi ne olursa olsun, kendisine verilen bir emaneti ;-ki konuşulan sözler ve paylaşılan özel anlar bana göre en kutsal emanettir- rakı masasına meze yapan , öfkeden gözü dönmüş, aczin dibini bulmuş bu zavallıya DELİKANLI denebilir miydi?

DELİKANLIlık, emanete bir ömür boyu ihanet etmekti..
DELİKANLIlık; sırları mezara kadar götürebilmekti..
DELİKANLIlık; ihanete uğradığında bile ceketini alıp gidebilmekti..

Geri dönüp yakasına yapışamadığım küçük sefil D/ELİKANLI!
Beni duymayacağını biliyorum..
Duysan da anlamayacağını biliyorum..
Ama sormazsam ölürüm ölürüm..

Sahi sen DELİKANLI mısın?

8 Ekim 2009 Perşembe

monodiyalog-1-



Bu şehir beni boğuyor..
Beni boğuyor bu şehir.


YANLIŞ:
Seni boğan;
Şehir/ler değil,
Hangi şehre gidersen git beraberinde götürdüğün ellerin.
Kendi ellerin.

Temiz dövüş !


3-2-1 ...
Boks..

Severim dövüşü..
Dövüşmeyi de..
Ama mertçe..
Ve erkek*çe..

Kurallarını iyi bildiğim halde,
o meşhur "bir kol boyu" mesafe bırakma kuralını
Öğrenemedim..
Defalarca dağıldı yüzüm
Daha defalarca dağılacak bilirim..
Ahmaklık mı?
Belki de..
Belki de bitip tükenmek bilmeyen güvenmek arzusu..
Rakibin burnunun gibine kadar girmek,
Seni yere serebileceği bütün kozları eline vermek.

Amaan boşver..
Seni yendim diye sevinsin (şimdi) birileri..
Tribünlerden onlara alkış yağsın
Bana yuhh sesleri ..
Hadi varsın hep onların yumruğu kalksın havaya..
Ben hep dağılan yüzümü toplayıp durayım yerden..

Dedim ya boşveeer!
Ben boksu severim..
Ama temiz bir dövüş olmalı
Kahpe bir yumruk sadece kahpe bir yumruktur..
Ve bel altına çalışmak dövüşü kirletir ..


*Erkek: (mecazi) Cinsiyet tanımı olmayıp, cinsiyet olarak erkek olanların mert adamlar olduğu o eski günlerden günümüze kadar gelebilmiş bir nitelemedir

2 Ekim 2009 Cuma

Kör/ebe....


Aslında ,uzun upuzun bir yazı yazmıştım.. -Her zamanki gibi-
Alışkın olduğunuz Cahce kalimeleriyle cümlelere taklalar attırmıştım üstelik. Ama..
Ama, sonra düşündüm ki; gerek yok bunca söze.. Anlayanlar sususşu bile anlar, anlamayanlara günlerce hal'i anlatsam ne fayda...



Kısaca;

Seslendim.. Seslendin.. Seslendi.. Seslendik.. Seslendiniz.. Seslendiler..

Seslenmenin dayanılmaz çekimi lie sahoş olan ayaklarım, duduğu her sese, her seslenişe koşuyordu..

Sanıyordu.. Umuyordu.. Diliyordu..

Birden, sadece SESLERi duyduğumu farkettim. Sadece sesler vardı..
SESLER.. Seslerin, ardındaki YÜZLER yoktu.. Kör(mü) olmuştum yoksa?
Ellerimi gözlerime götürdüm.. Bir bağ.. Neyin nesiydi bu? Gözlerimdeki bu bağ..?

Beynimi parçalayan bir gürleyiş.. Ruhumu yırtan bir boşluk..
KÖR/EBEydim.

Gözlerimi , ellerimle bağlamış, kendimi kalabalık seslerin arasına EBE diye salmıştım.. Ve bunu kimse değil, ben yapmıştım.. Benim ellerim yapmıştı bunu.. Benim ellerim..
Titreyen parmaklarımla çözdüm gözümün bağını.. Korkarak araladım gözlerimi...

Beynimi parçalayan bir gürleyiş.. Ruhumu yırtan bir boşluk..

Kimse yoktu.. Hiç kimse .. Dört duvar.. Bir KÖR/EBE..

Şimdi anlıyordum; neden, her yöneldiğim sesin ardından neden soğuk bir duvara çarptığını yüzümün..

Şimdi anlıyordum ; neden, uzandığım her sesin ardından bir boşluğu avuçlayabildiğini ellerimin..

Şimdi anlıyordum; neden, her kucaklama hamlesinden sonra kendime sarıldığını kollarımın..

Peki ya SESLER..
Onlar da mı yoktu? Yoksa deliriyor muydum?
Bu kadar sanrı, bu karar yanılsama..

Sesler..

GEL! diye seslendim... GEL/dim dedi SES..
SEV! diye seslendim... SEV/dim dedi SES..
ANLA! diye seslendim.. ANLA/dım dedi SES...

SESim..
Kendi sesim..
Duvarlarla bir olmuş, benimle eğlenen SESim..

Yankı..
Ahh ! Çocuk yürek dedim kendi kendime..
En kışkırtıcı oyunları maharete oynayan çocuk yürek.. Yüreğim..

"Oyun bitti" dedim duvarlara küfrederek..
Gözümdeki bağı parçalayıp attım..
Çömelip duvarlarımın ortasına, kendime sıkıca sarıldım..
KÖR/EBE diye mırıldandım..

"Bunca gürültünün arasında.. Kendi ses(sizliğ)imi özledim.. Şimdi izninizle, Ses(sizliğ)imi dinlemek istiyorum biraz.."
************************




Not: Konuşamadıklarını yazan yürekler için
yazmaktan başka nefes alma yolu yoktur bilirim/bilirsiniz..
Kısa sürecek biliyorum..
Ama kendimi toparlamam gerek..
Görüşmek üzere..