-Gidelim mi?
- Hıı hıı.. Ama önce limana gidebilir miyiz?
- Limana mı? Neden?
- Denizi görmek istiyorum..
- Seni uyarmalıyım.. Gördüğün deniz ,daha önce gördüklerine pek benzemeyecek.. O yüzden, istersen...
-Olsun, yine de görmek istiyorum..
Birlikte evden çıktık.. Andan kısa bir sürede vardık limana ..
Liman… Deniz çekilmişti… Çürümüş balçık kokusu insanın içini bulandırıyordu.. Çamura serpilmiş bir avuç gümüş sikke gibi parlıyordu ölü balıklar.. Geride kalanlarsa, mutlak sondan kaçabileceğini sanıp kıvranıyordu.. Can çekişmek…
O mavi su.. O, en son gördüğümde, içinde her ne varsa hepsini sükunetle gizleyen suskun kadın, gitmişti… Deniz, terk edip gitmişti.. Beklenmedik şekilde, ansızın.. Geride ayak izi bile bırakmadan çekip gitmişti..
Mavi bir kırlangıç belirdi başımızın üstünde.. Birkaç daire çizdi.. Sonra birden, o minicik gövdesinden beklenmeyen bir çığlık savurdu gökyüzüne.. Hiç direnmeden, sanki kanatlarını bile isteye kıpırdatmadan süzüldü, süzüldü.. Ve düştü çürümüş balçığın üzerine.. Terk-i diyar eyleyen denizin peşinden, son mavi kırlangıç da vazgeçmişti her şeyden..
-Ahh! Neden?
………..
Doğruldum yatağın içinde.. Tuhaf bir yorgunluk hissediyordum.. Milyonlarca kilometre yürümüşçesine bitkindim.. Ev ne kadar da sessizdi. “Uyuyor olmalılar” diye düşündüm.. İsteksizce kalktım, oturma odasından belli belirsiz sesler geliyordu.. Yine televizyonu açık bırakarak uyumuş olmalıydı..
Hayret! Uyanıktı.. Kanepede oturmuş, gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordu.. Hiç hareket etmeden.. Kül tablasında ,kendi kendine yanıp tükenmiş sigarası kadar sessizdi.. "Günaydın" dedim.. Cevap vermedi.. Cevabını almadığım günaydınlara alışkın olmasam tedirginliğim o anda başlardı.. Ama alışkındım.. Bir şey olduğu muhakkaktı. Ama ne? Diğer kanepeye uzandım.. Garipti.. Sabah uyanır uyanmaz , gri dumanı damarlarıma ve ciğerlerime doldurmak için sabırsızca yaktığım sigaraya dönüp bakmak bile istemiyordum..
Sessizce uzandığım yerden O'nu izliyordum.. Böyle durumlarda , ördüğü duvardan içeri girebilme ihtimali olmadığını bilirdim.. Tek kelime konuşmadan , bekledim.. Hep beklediğim gibi.. Ağlamaya başladı.. Başını ellerinin arasına alıp, sarsıla sarsıla ağlamaya başladı.. Neler oluyordu? Tam karşısına, dizlerimin üzerinde oturdum.. Ürkek bir fısıltıyla “ne oldu?” diye sordum.. Cevap yok.. Dakikalarca , hiç görmediğim kadar büyük bir acı çekişle ağladı.. Elimden hiç bir şey gelmiyordu.. Paketteki bitmek üzere olan sigaralarından birini çekip, yaktı.. Başı, çökmüş omuzlarının arasına iyice gömülmüş halde kalktı, ayaklarını sürüyerek balkona çıktı.. Peşinden gittim..Otobandan, büyük gürültülerle geçip giden otobüsleri görmediğinden emindim.. Birden rahatladım.. O da ordaydı.. Rüyaydı bu.. Nihayet dedim kendi kendime.. Kabusun ortasında, bunun aslında rüya olduğunu fark etmenin verdiği bir huzurla ferahladı göğüs kafesim..
Bana gülümsedi.. Başımla selamladım O'nu.. Sessizliği bozan O oldu..
-Öğrendin mi?
-Neyi?
O nu işaret ederek sordu :
-Neden ağladığını biliyor musun?
-Hayır.. Sordum .. Ama söylemedi.. Neler olduğunu biri bana anlatsın artık..
“Gel” dedi.. O'nu balkonda bırakıp içeri girdik.. Yatak odasına yürüdük birlikte.. Hiç bir şey konuşmadan… Odaya girince “ bunu gördün mü ?” diye sordu, kapının sol tarafındaki yatağı işaret ederek…
Yatak.. Yatağın üzerinde, içindeki şarabı boşaltılmış sarı bir kadeh gibi uzanmış yatan biri.. İnce, ip ince.. Bir kız çocuğu değil.. Ama öyle sanki.. Ten.. Sanki baktığında içindeki herşeyi görebilecekmiş hissini verecek kadar şeffaf bir ten.. Ve göz kapaklarındaki sonsuz huzur.. Bütün iddialar, bütün çırpınışlar, bütün sancılar yerini sessiz bir huzura bırakıp gitmiş sanki..
Yatak ..
Balçığın yüzüne düşen küçük mavi kırlangıç…
Siyah bir denize düşen kırmızı bir damla..
Ve.. Kendimle baş başa kalışım.. Kendime sarılışım.. Kendime bakışım.. Öyle uzak.. Öyle yabancı..
Gidelim mi artık dedi..
- Tamam..Ama önce …
- Limana mı?
Durdum vazgeçtim, malumu yaşamaktan.. Son defa baktım yüzüme..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder