Atlanmış bir replik gibi kala kaldım hayatın orta yerinde.. Aslında hiç yokmuşum..Ben , inandığım her şey, mukaddeslerimin bir çoğu...Meğer hepsi aklımın bir oyunuymuş.Bir şizofrenin sanrıları demeye dilim varmıyor.. Kendime karşı bu kadar acımasız olamayacağım.
Öğretileri sorgulamak varmış günün birinde.. Canımı yakan, bunu yapmakta bu kadar geç kalmış olmak. Yolun yarısını geçmeden önce yapmalıydım bunu .Çook önce ..Vakit kaybı..Bir kez daha.. Şimdi diğerlerinden çok daha hızlı koşmam gerekiyor.. Farkı kapatabilecek miyim bilmiyorum.. Geç kalmış olmaktan korkuyorum.. Koşmalıyım.. Duracak, dinlenecek vakit yok.. Öyle düştüğüm zaman durup dizimdeki sızıyı nazlayacak lüksüm kalmadı artık.. İnsanın yarasına pansuman yaparken koşmaya çalışması çok zor.. Fakültede 3 yıl kaybettiğimde yaşamıştım bunu.. Ucuz tecrübeleri çok pahalıya satın aldım.. Kazıklandım…
Eğer anneniz ev hanımıysa ve yıllarca mesleği olmamanın ezikliği ile yaşamışsa,O'nun hayatla ve babanızla olan hesabını görmeniz, anadan kıza size kalıyor.. Okumalısın, mesleğini eline almalısın, paranı kazanmalısın, kocana muhtaç olmamalısın, kendini ezdirmemelisin, eyvallahın olmamalı.. Veee çelişki şimdi başlıyor. Sıkı dur… Evleniyorsun.. Bütün bunların yanında mükemmel yemekler yapabilen bir kadın olmalısın, evin her zaman mis gibi kokmalı, balkondaki çamaşırlar beyaz ötesi renginde ve düzgün bir biçimde asılmalı, kocanın pantolonunu ütüsü tek çizgi, dolaplardaki çamaşırlar vernel kokmalı…Ne kadar tükenmiş olursan ol, eve gelen oğlunun saçma olsa da günlük anılarını olağan üstü bir dikkatle dinlemeli, saçlarını okşamalısın, ödevlerini yapmasına yardım etmeli, yatağa yattığında ona çaktırmadan çantasında olabilecek zararlı şeyleri kontrol etmeli, üzerini örtmeli,ışığını kapatıp yanağına iyi geceler öpücüğü koymayı asla unutmamalısın. Sonra odaya gelip, sevgili eşinle ilgilenmeli yedi gün yirmi dört saat onu memnun etmeye hazır bir fahişe olabilmelisin.. İşte bu kadar kolay….Yorulmak mı ? Yapmaaa.. Ne var bu kadarcık şeyde yorulacak…
Ortaya çıkan hepsini mükemmel yapmaya çalışan,ama hiç birini beceremeyen bir ucube olacak kesinlikle.. Becerenlerin önünde saygıyla eğiliyorum.. Ben beceremedim, evet kabul ediyorum.. Ve öğreniyorum bazen her şey olmaya çalışmak hiç bir şey olamamakmış.
Aşka sevgiye dair öğrendiklerimiz.. Hikaye mi.. Masallarda, şiirlerde mi oluyormuş o saydıklarımız yoksa? Yüzyıllar önce tükenmiş sanırım. Yada belki hiç olmamış.. Birileri hayallerini yazmış bize. Biz de hep o kalbimizi durduracak aşkı beklemişiz.. Mecnun, meğer gazozumuza ilaç katan bir sapığa dönüşmüş, yada camımızın altında “seviyorum ulennnn” diye nara atan bir serseriye.. Leyla… ahhh Leyla,…. Leyla meğer bir fahişeymiş. Önüne gelenle yatan, teninin iştahından gözü dönmüş bir fahişe… Aşk mı dediniz… Kim o, nerde, hani… Yokmuş diyorlar öyle bir şey .. Bak pozifit bilimci amcalar olayı nasıl açıklamış :"Bu tamamen kimyasal bir olay.. Hormonların bize oyunu.. " Anlamadığım,bu hormonlarımız niye zırt pırt oyun oynayıp duruyor..
Kalakaldık hayatın orta yerinde.. Ezberlediğimiz replikler uymadı birbirine.. Doğaçlama bile yapamadık.Nasıl yapabilirdik ki.. Beynimiz iğdiş etmişlerdi.. düşünmeyi akletmeyi değill, birilerinin tecrübeleriyle empoze ettikleri bir hayatı yaşamaya kurgulanmıştık..Uymadı bu elbiseler bize.. Bu hayat bize ya iki beden büyük geldi, ya basenlerimizi fışkırtacak kadar dar..
Sahnedeyiz ama.. Unutmamak gerek değil mi? Tüm gözler üzerimizde..Acımasız seyirciler bekliyor bizi. Ellerinde fırlatmaya hazır yumurtaları, dillerinde aşağılamaya hazır kahkahaları.. Şaşkınız.. Fena yakalandık.. Dedim ya atlanmış replikler gibiyiz.. Söylenmemiş.. Unutulmuş.Yaşanmamış, ıskalanmış..
Bir salon dolusu kahkahanın altında bize düşen son söz..
Yalvarır gibi çaresizce :PERDE… PERDE….PERDE…..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder