14 Ocak 2009 Çarşamba

Feci kırmızı bir damla..


Siyahtı deniz.. Simsiyah.. Ona baktıkça Karakoçun dizesi gelirdi aklına:

"Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara."

Siyahın aydınlığı derdi içinden ve susardı... Uçsuz bucaksız suların ötesine bakmak isterdi.Suların kucakladığı karşı sahillere ulaşmak,sınırlarına varmak.. Titrek bir "imkansız" dolanırıdı diline ve susardı yine..


Yine deniz ve yine siyah. Yine tövbe , yine günah..Bu git gelleri yaşarken kadın, ayaklarımıydı onu buralara getiren.. Yoksa denizin kokusu mu çelmişti ruhunu.. Nedenleri, niçinleri, nasılları uçuca ekledi ve fırlattı cevap bulamadığı diğer soruların yanına.. Siyah bir denizin kıyısındaydı işte. Adı konulmamış bir huzur vardı içinde ve bir tek dize :"Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara."

Avucunda kırmızı bir damlayı hapsetmişti kadın.. Kırmızı.. Feci kırmızı bir damla..

Avcunda hapis bir kırmızı damla ve damlaya hapis bir kırmızı kadın..


Yine deniz ve yine siyah.. Yine tövbe, yine günah.. Kadın siyah sulara baktıkça, avucundaki damla kıpırdanıyordu.Avucundaki bütün çizgilerde hissediyordu kıvranışını.. Damla "bırak beni" diyordu.. Siyah sulara karışmaktı arzusu.. Feci kırmızıydı ve siyaha düşmek istiyordu..

Kadın, korkuyordu hem de çok.. Küçücük bir kırmızı damla, bu sınırlarını bile bilmediği siyah sularda kaybolup gitmesinden korkuyordu.. Siyahın, kırmızılarını yutmasından.. Hayatı boyunca biriktirdiği tek gerçeğin, bu hayal sularında boğulmasından..

Ama kırmızı damla durmuyordu.. Gittikçe huysuzlanıyordu kadının avucunda.. Kadın avucundaki, dev dalgalara direnmeye çalışıyordu.. Ve deniz yine alabildiğine siyah bir aydınlıkta, tövbe kadar karaydı..


Sonunda, gevşedi parmakları .. Feci kırmızı bir damla, kendini siyahın koynuna bıraktı..

Ve deniz artık....


1 yorum: