
Değmeyin feryadıma!
Figânıma değmeyin!
Yağmur yağıyordu..
Camları kırarcasına, "pencereyi aç , beni içeri al" dercesine yağıyordu.. kalktı.. Pencerenin, mahçup yüzünü örten perdeyi araladı önce.. Sonra..
Sonrası, yağmur... Sokak, toprak kokmuyordu elbette.. Ama yine de , derin derin nefes alıp verdi adeti olduğu üzere.. Yağmurun nefesini, nefesine katmak istercesine..
Sokak, henüz uyumamıştı. Saat, bu şehir için erken bile sayılabilirdi hani. Çünkü şehrin bir yüzü, bu saatte uyanıyordu kendi gününe.. Bir yüzü, "Allah rahatlık versin" diye fısıldarken, bir yüzü mahmur gözlerini ovuşturuyordu..
Bu evde "YAT!" borusu erken çalıyordu. Hane halkı, sessiz adımlarla odalarına çekilirken, onun gecesi başlıyordu..
Gece..
Oturma odası olarak kullanılan odadaki , yataklı kanepeyi açtı.. Çarşafını serdi.. Her gece tekrarlanan bu ritüelin değişmez korosu , avazı çıktığı kadar "burası senin evin değil " ilahisini söylüyordu..Aldırmadı.. Artık hiç bir evin ona ait, onun da hiç bir eve ait olmadığını biliyordu..
Yatağın içine girdi.. Yastığını , dikleştirip sırtını yasladı. dizlerini karnına kadar çekti.. Yorganını da dizlerinin üzerine.. En çok 20 dakika sonra, odanın kapısı aralanacak, endişeli bir ağız "hadi yat sende, dinlen.. Et can tut biraz" diyecekti.. Dedi..
Uyumak..
O an, o saatte, 96 saatin sadece 5 saatini uyuyarak geçirdiğini hesapları hızla. Oysa ;
Uyku katillerin bile çeşmesi
Yorgan ,Allahsıza kadar sığınak
değil miydi?
Diğer odalardaki tıkırtılar kesilince, yataktan kalktı.. Annesini çıldırten eylemlerden birini daha yapacaktı..Kültablasını, sigarasını, çakmağını alıp yatağa geri döndü.. Sigarasını yaktı..İlk nefes...Sigaranın en az dörtte biri , ilk nefeste içilmeliydi..
Sigarayı,bir kadın zerafetiyle içmeyi beceremediğini düşünüp gülümsedi..
Vakit yaklaşıyordu..
Birazdan, uykusuz gecelerin kabusu yaşanmaya başlanacaktı..
Gitti..
Yıllar öncesine.. Bir insan, hayatına bedel olacak bir yanlış karar alabilir miydi?Yıllardır ödenen, ödendikçe çoğalan bir bedel..
Başlıyordu işte..
Hakim olup kürsüye çıkacak, savcı olup sorular soracaktı kendisine.. Kendi kendine avukatlık yapacak.. Soracak.. Soraca.. Soracaktı..
Bir zaman tüneli içinde geri geri gelecek, ve o hep aynı "NEDEN ?" sorusuna cevap bulamayacaktı.. İnanmadığı bir "basiretim bağlanmıştı belki de" cevabına saklanacak., suçu kaderin bile üzerine atamayacaktı..
Sonra, sorgulamalardan yorulup ağlamaya başlayacak, ama hakimi ikna edemeyecek, kendi kalemini, hışımla kıracaktı.
Sehpasını elleriyle hazırlayıp, boynuna el yazısı hükmünü asacak, kendi dokuduğu ilmeği boynuna geçirecekti.. En eyvallahsız tavrıyla ayağının altındaki sandalyeyi tekmeleyecekti..
Ve muhteşem bir final sahnesinde, bedeninin önce titreyip sonra bir anda cansız kalışını izleyecekti..
Yargılaması gerçek olan bu sahnenin , infazı ne yazık ki sadece düştü..Hiç bir zaman, darağacına yürüyemeyecekti.. Her defasında adına, korku , inanç vs. dediği yüzü olmayan bir el ,onu tutacaktı..İlk anda hayatını kurtardığı için minnetle baktığı bu elden, çok değil bir kaç dakika sonra nefret edecekti üstelik..
Durdu birden..
Yorganın üzerindeki dolmuş kültablasına baktı.. 7 sigara izmariti.. 1,5 saatte..
Kendin küfrederek kalktı yataktan..Kül tablasını , çöpe boşalttı. Ağzındaki zehir tadını yıkamak için, yarım bardak su içti..Odaya dönüp yeniden pencereyi açtı, yağmura baktı..
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin taa içine bak,
Anlarsın ,ölüler niçin yaşarmış
dörtlüğü hızla geçti zihninden..
Herşeye rağmen, içine bıraktığı bir avuç umut tohumunun , bu kez, bu yağmurda boy vermesini istedi.
Dişlerini sıktı.. Sıktığı avuçlarında , tırnaklarının etine girdiğini hissetti.. Avuçlarını açtı..
Yağmuru avuçlarının içine aldı..
Yüzünü yağmurla yıkadı..
Ve aynı cümleyle kapandı perde : sabah ola, hay'rola...
Camları kırarcasına, "pencereyi aç , beni içeri al" dercesine yağıyordu.. kalktı.. Pencerenin, mahçup yüzünü örten perdeyi araladı önce.. Sonra..
Sonrası, yağmur... Sokak, toprak kokmuyordu elbette.. Ama yine de , derin derin nefes alıp verdi adeti olduğu üzere.. Yağmurun nefesini, nefesine katmak istercesine..
Sokak, henüz uyumamıştı. Saat, bu şehir için erken bile sayılabilirdi hani. Çünkü şehrin bir yüzü, bu saatte uyanıyordu kendi gününe.. Bir yüzü, "Allah rahatlık versin" diye fısıldarken, bir yüzü mahmur gözlerini ovuşturuyordu..
Bu evde "YAT!" borusu erken çalıyordu. Hane halkı, sessiz adımlarla odalarına çekilirken, onun gecesi başlıyordu..
Gece..
Oturma odası olarak kullanılan odadaki , yataklı kanepeyi açtı.. Çarşafını serdi.. Her gece tekrarlanan bu ritüelin değişmez korosu , avazı çıktığı kadar "burası senin evin değil " ilahisini söylüyordu..Aldırmadı.. Artık hiç bir evin ona ait, onun da hiç bir eve ait olmadığını biliyordu..
Yatağın içine girdi.. Yastığını , dikleştirip sırtını yasladı. dizlerini karnına kadar çekti.. Yorganını da dizlerinin üzerine.. En çok 20 dakika sonra, odanın kapısı aralanacak, endişeli bir ağız "hadi yat sende, dinlen.. Et can tut biraz" diyecekti.. Dedi..
Uyumak..
O an, o saatte, 96 saatin sadece 5 saatini uyuyarak geçirdiğini hesapları hızla. Oysa ;
Uyku katillerin bile çeşmesi
Yorgan ,Allahsıza kadar sığınak
değil miydi?
Diğer odalardaki tıkırtılar kesilince, yataktan kalktı.. Annesini çıldırten eylemlerden birini daha yapacaktı..Kültablasını, sigarasını, çakmağını alıp yatağa geri döndü.. Sigarasını yaktı..İlk nefes...Sigaranın en az dörtte biri , ilk nefeste içilmeliydi..
Sigarayı,bir kadın zerafetiyle içmeyi beceremediğini düşünüp gülümsedi..
Vakit yaklaşıyordu..
Birazdan, uykusuz gecelerin kabusu yaşanmaya başlanacaktı..
Gitti..
Yıllar öncesine.. Bir insan, hayatına bedel olacak bir yanlış karar alabilir miydi?Yıllardır ödenen, ödendikçe çoğalan bir bedel..
Başlıyordu işte..
Hakim olup kürsüye çıkacak, savcı olup sorular soracaktı kendisine.. Kendi kendine avukatlık yapacak.. Soracak.. Soraca.. Soracaktı..
Bir zaman tüneli içinde geri geri gelecek, ve o hep aynı "NEDEN ?" sorusuna cevap bulamayacaktı.. İnanmadığı bir "basiretim bağlanmıştı belki de" cevabına saklanacak., suçu kaderin bile üzerine atamayacaktı..
Sonra, sorgulamalardan yorulup ağlamaya başlayacak, ama hakimi ikna edemeyecek, kendi kalemini, hışımla kıracaktı.
Sehpasını elleriyle hazırlayıp, boynuna el yazısı hükmünü asacak, kendi dokuduğu ilmeği boynuna geçirecekti.. En eyvallahsız tavrıyla ayağının altındaki sandalyeyi tekmeleyecekti..
Ve muhteşem bir final sahnesinde, bedeninin önce titreyip sonra bir anda cansız kalışını izleyecekti..
Yargılaması gerçek olan bu sahnenin , infazı ne yazık ki sadece düştü..Hiç bir zaman, darağacına yürüyemeyecekti.. Her defasında adına, korku , inanç vs. dediği yüzü olmayan bir el ,onu tutacaktı..İlk anda hayatını kurtardığı için minnetle baktığı bu elden, çok değil bir kaç dakika sonra nefret edecekti üstelik..
Durdu birden..
Yorganın üzerindeki dolmuş kültablasına baktı.. 7 sigara izmariti.. 1,5 saatte..
Kendin küfrederek kalktı yataktan..Kül tablasını , çöpe boşalttı. Ağzındaki zehir tadını yıkamak için, yarım bardak su içti..Odaya dönüp yeniden pencereyi açtı, yağmura baktı..
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin taa içine bak,
Anlarsın ,ölüler niçin yaşarmış
dörtlüğü hızla geçti zihninden..
Herşeye rağmen, içine bıraktığı bir avuç umut tohumunun , bu kez, bu yağmurda boy vermesini istedi.
Dişlerini sıktı.. Sıktığı avuçlarında , tırnaklarının etine girdiğini hissetti.. Avuçlarını açtı..
Yağmuru avuçlarının içine aldı..
Yüzünü yağmurla yıkadı..
Ve aynı cümleyle kapandı perde : sabah ola, hay'rola...
hep aynı, tek kelimelik, cevabı kimse tarafından bulunamamış o soruyla hacamat etmiyor muyuz zaten hayatlarımızı? "neden?!"
YanıtlaSilkendimizi en çok kendimiz hırpalıyoruz; gözlerimizin daldığı yerde, kültablasının dolduğu yerde bırakıyoruz tüm mutluluğumuzu. ve sonra aslında pek de inanmadığımız umutlara tutunuyoruz, düşmemek için. elde bu varsa, diyoruz, neden olmasın?!
küçük hesaplarla geçiyor yaşam
YanıtlaSilbüyük kavgalar hep küçük şeyler için
arsız ayaklar altında alın teri
kırılgan naif elleri
yalanlar yalanlar yalanlar
bulutların ardındaki güneş gibi gerçek
sevilmeye muhtaçken kimileri
kirli avuçlara düşüverecek
yağmur
geri verecek buharlaşan sevgimizi
yağmur
sessizce silecek kibirimizi
vadide akmayı öğrendi nehrimiz
kas katı insanların arasında
sevincin resmi olacak doğa birgün
biz genişleyip denize varınca
yağmur
bazen tutkudan delirince
kapanmalı kendine
yağmurun kucağında
doymalı sessizliğe
gecenin hayrından sabahın şerri iyidir derler ama hep gecelere sığınırız... yine de merak ederim gece bulunmuş bir çözüm, bir buluş var mıdır acaba diye.... el feneri de dahil... ışığa yürümek lazım...
YanıtlaSilmefisto ; neden olmasın ?
YanıtlaSilO Aşktı ; Hayat içinde küçük hesapalara yer olmayacak kadar kısa değil mi.. harika bir şiirdi..
The İbrahim Ortach; ama unutmayınız, her gün , iki gece arasına gizlenmiştir..