13 Kasım 2009 Cuma

pia RÖLANS dedi..

Pia'nın kafası karşıktı .. Çok karışıktı üstelik..
Herşey birbirine karışmıştı.. Görüntülerin hepsi birbirine geçmeye başlamış, suretler biçimlerini yitirip silüete dönüşmüştü.. Renklerin üzerine, gri bir sis inmişti adeta..

Herkes, kendi hamlesini yapmış sıra Pia ya gelmişti.. Pia , hamle sırasının kendisine geldiğini, masadakilerin ikazıyla farketti..

Garip bir şekilde sarsıldı.. Bu masayı, bu yüzleri ilk kez görür gibiydi.. Sanki ,aslında ait olmadığı bir dünyaya isteği dışında, bir anda gönderilmişi gibiydi.. Şaşkın bakışlarla masadakilerin yüzlerine baktı..

Şimdi sıra ondaydı..
Ama O ,başını sonunu, bilmediği, bir oyunun ortasındaydı..
Ne neler olduğunu, ne neden olduğunu analayamıyordu üstelik..
Tek bildiği ne yapacağını bilmediğiydi..

Kalkıp gidemeyeceğini biliyordu..
Evet PİA GİTMEYECEKTİ.

Ama doğru hamleyi de kestiremiyordu şimdilik..
Belki bir süre kendini toparlamalı, uzun uzun düşünmeliydi..

Derin bir nefes aldı.. Herkes ne yapacağını beklerken RÖLANS dedi..
Usulca masadan kalkıp, pencerenin kenarına gitti..
Yağmur yağıyordu.. Bir sigara yaktı..
Yağmurda edilen duaların kabul edildiğine inanarak Allaha yöneldi..
Rabbim ne olur bana yardım et.. Yol göster.. dedi..

Ve sustu..

12 Kasım 2009 Perşembe

sırtıma vurdum sırrımı.. sustum..

Sırtımı görmek ister misin?
Sahi ister misin bunu?
O kat kat renkli elbiselerimin altında, herkesten, kendimden bile gizlediğim sırtımı ..
İstemezsin inan.. Bilsen istemezsin..
Şaşarsın ..
O küçücük sırta, bu kadar yara izinin nasıl olup da sığabildiğine şaşarsın..
Çünkü , ben bile şaşırıyorum arasıra..

****

Geceydi..
Yağmur yağıyordu..
Yağmur, kirlerimi arıtan değildi sadece.. Yağmur, üzerimdeki kanı yıkayandı, saklayandı berrak damlalarımı.. Yağmur okşayandı, öpendi ,sarandı.. Yağmur, tek şahidiydi yaralarımın..
Yağmur yağıyordu..
Soyunup , yağmura sunmak vaktiydi kendimi.. Kan fena sızıyordu.. Fena sızıyordu.. Her an biri görebilirdi, elbisemin kusacağı kan lekesini..
Soyundum.. Öpüştük önce.. Göz pınarlarlarımdan öptü beni yine..
"Yine mi" diye sordu.. Acıyan sesiyle..
"Yine " diye fısıldadım..

Önce hiç birşey sormadı, söylemedi.. Sadece yıkadı beni.. Sırtımı her sıvazlayışında, çığlıklar atıyordum.. Çığlıklarımı sadece yağmur duyuyordu.. Yağmur bile kulaklarını tıkıyordu farkındaydım.. Gök gürültülerini salıyordu, sesimi bastırmak için..
Yağmur... Yağmur yaralarımı yakıyordu..

-Ne zaman vazgeçeceksin bundan?
-...
-Söyle ne zaman iflâh olacaksın sen? Ne zaman, vazgeçeceksin şu koşulsuz güvenmelerden? Ne zaman öğreneceksin sırtını kollamayı? Hesap yapmayı? Temkinli olmayı? Ne zaman öğreneceksin?

O da biliyordu aslında, hiç bir zaman iflâh olmayacağımı..
Bir şey söylemek istedim.. Ona ağzının payını vermek..

-Siz değilmiydiniz, "biri hakkında sui zanda bulunup haklı çıkmaktansa , hüsnü zanda bulunup yanılmak daha iyidir diyen?
-Evet ama..
-Aması yok.. Ölçülerin aması olmaz..
-Ama , sırtın.. Daha ne kadar dayanacak bu işkenceye?
-Dayanır o.. Merak etme..
-Garip olan ne biliyor musun?
-Ne?
-Şimdiye kadar, bu derinin nasırlaşması gerekiyordu.. Öyle olur genelde.. Ama seninki..
-Hâlâ, bir bebeğinki kadar ince değil mi?
-Evet.. Hem de çok ince..
-...
-...
-Hadi sus! Sadece yıka beni.. Bana bildiklerimi anlatma.. Yapamayacaklarımı isteme benden.. Bari sen, ahkâm kesme.. Bari sen sorma, sorgulama.. Bari sen yargılama beni.. Sus hadi! Sus ve sadece yıka!

Başka birşey söylemedi.. Sadece yıkadı yaralarımı..

Usulca giydim renkli elbisemi..
Harikaydım..
Rengarenktim..
Kimse anlayamazdı olup biteni.. Bir tek yağmur..
Yağmur beni satmazdı bilirdim.. Yağmur, ihanet etmezdi.. Yağmur, insan gibi değildi ki.. Hem ,sırrımı bilen damlalar çoktan toprağa karışmıştı bile..
Sırrımı yağmura emanet etmenin rahatlığı içindeydim..

****

Oda..
Odam diyemediğim odadaydım .. Zihnimde birbirine düğüm olmuş yüzlerce şey..Cevabını bilmediğim sorular işkencesindeydim yine..
İçime serpilen şüphe tohumlarını izliyordum.. Onları içime serpen elleri tanıyordum.. Tanıdık ellerden , aklıma salıverilen korkular, beynime saplanan kıymıklar..
Zaten bunları yapabilmesi için, o elleri tanıyor olması gerekiyordu insanın..
İhanet, yakından ateşlenmesi gereken bir silahtı.. Uzaktaki bir ihanetle kimse vurulmuyordu.. Yakın, çok yakın, en yakından ateşlenirdi ihanet..

Düşündüm..
Şahmeran'ı , Camsap'ı, Belkıya'yı ....
Şahmeranın, acısını hissettim sol yanımda..

****

Susmalıydım..
Sustuğumu bile belli etmeden , sessiz sedasız susmalıydım...
Sırlarım olduğunu bile unutmalıydım..
Bir söz vermiştim.. Sözümü tutmalıydım...
Susmalıydım..
Sustum..

illegal aşk

Alıp sana dair cümlelerimi,
Yasadışı sloganlar gibi
Yazmak istiyorum şehrimin duvarlarına

İzbe sokakların yutturduğu
Ve yuttuğu kahpe sevdalar inat,
Ve inadına yüreksiz ağızların
Bir başıma,
Tek başıma,
Adını haykırmak..

El yazması
Dîl sızması bildiriler dağıtmak
Lise çağındaki çocuklara..

Akşam olup,
Çekilince korkak tahammüller, sığınaklarına..
Sıkı sıkıya örtülünce perdeler..
Işıklar karartılınca..
Düşü başka,
Gerçeği başka sevişmeler
Kavuramazken yatakları..

Zillerine basıp kaçmak istiyorum bütün evlerin..
Ve minarelerden vakitsiz okunan bir ezan gibi..
Titretmek semalarını şehrimin..

UyanEy İstanbul!
Aşk geldi...

11 Kasım 2009 Çarşamba

AŞK'ı AŞK'a anlatmak..


Şimdi oturup sayfalarca yazabilirim Aşk'a..

Ve yazabilirim Aşk'ı..

Yüzlerce süslü cümle..

Binlerce sevişen kelime..

Yapabilirim biliyorum..

Yapabilirim biliyorsun..


Ahh Aşk!

Sen ki; susuşumda bile sesimi işiten..

Sen ki , gidişimde bile kalışımı bilen...

Sana , seni daha nasıl anlatayım ki..



O çok bildik üç kelimeyi alıyorum şimdi dîl'ime..

Ve sana, kimsenin kimseye söylemediği bir tek cümle yazıyorum..



SENİ ÇOK SEVİYORUM..



beni büyüt..

Ey Aşk!
Beni öyle büyüt , öyle büyüt ki sEnde..
Benden başka birşeye yer kalmasın kalbinde....
Tıpkı senin,
Ben bırakmadığın gibi bende...

mor


Tutkumun kırmızısı var tenimde,
ihtiyacım olan tekşey
senin koyu, derin mavin..

Hadi ver onu bana..

Bir renk yaratacağım sana
Mor..
ve adını AŞK koyacağım o rengin....

secde..

Seni dinden çıkarmaktan korkarım..
Korkarım sana bunu yapmaktan..

ahh adam bir bilsen sana olan aşkımı
birtek şey kalır yapacak sana..
Râm olmak bana..
Bana tapmak..
Kul olmak..

ruhun secde eder bana o zaman..
kıyam durur karşımda arzuların
ahh adam,
sana aşkımı çırılçıplak bir soysam..
ne sen kalır ortada
ne ben..

Kavruluruz...

o aşk..

Aç gözlerini,
o derin koyu mavi gözlerini
kalbime bak..
iyi bak..
Korkma ihtişamından..
Ürkme büyüklüğünden..
O aşk..
alabildiğine aşk..

Tanrıya değil..
sana ..
Sadece sana aşk ..

o aşk..

10 Kasım 2009 Salı

Ben sedece Onu sevmek istemiştim..


Sordu Zeynep, avucuma yapışmış rengarenk pullarına bakıp Kelebeğin :
- Bunlar ne?
- Kelebeğin kanadındaki renkli pullar..
-Kelebek hani?

Sustum.. Nasıl anlatabilirdim Ona , niyetimin öldürmek değil sadece Onu sevmek olduğunu..
Sordu Zeynep, bir şey sakladığımı anlamışcasına, öfkeyle:
-Kelebek nerde?
-Öldü...
Ellerime baktı önce, sonra gözlerime.. Hayret, öfke.. Ve bir kez daha öfke...
-Onu öldürdün...
-İstemeden oldu inan..
Kalktı yanımdan.. Kolunu tuttum. İtti elimi..
-Sen kelebeği öldürdün..
-Sevmek istemiştim sadece..
Gözlerinde patlamaya hazır bombalar, zehir kustu yine dili..
-Öldürdün Onu .. Sen katilsin..
-Zeynep dur.. Dinle beni..
-Sus... Sen kelebeği öldürdün.. Katil...

Zeynep gitti.. Elimde birbirine karışmış renkli pullarla kala kaldım.. Sadece fısıldadım..
-Ben sedece Onu sevmak istemiştim......

koca adam..

Koca adam..
Kocaman adam..
Nasıl da güçlü.. Dağ gibi.. Vursan devrilmez..

Saçlarını okşuyorum..
Küçük bir oğlan çocuğuna dönüşüyor gözleri..
Kaldırıp başını , bakıyor yüzüme usul..
Ellerimde anne kokusunu kokluyor biliyorum..

Koca adam..
Kocaman adam...
Kollarımı açıyorum.. Sarılmak istersin biliyorum..
Biliyorum, başını saklayıp koltuğumun altına ağlamak istersin..
Yüzüme bakıyorsun.. Ağlamasın diye kocaman açtığın gözlerle..
Omuzlarını çekip "ıı ııhh" diyorsun..
Dönüp arkanı çekip gidiyorsun..

Koca adam..
Kocaman adam...
Biliyor musun ki, gelip hissettirmeden saçlarını öpüyorum..
Ve yine sana hissettirmeden yaşlarını siliyorum..

çok özledim seni bugün..

1950 lerde , genç ve yakışıklı bir adamın bütün ailesine sırtını dönüp , kendisinden 9 yaş büyük , dul ve çocuğu olan bir kadınla evlenebilmesi kolay iş olmasa gerek..

O , hayatım boyunca tanıdığım erkeklerin içinde kadını en güzel aşkla bağlı kalabilen adamdı..

O, sevdaydı.. Sevdalıydı.. İlerleyen yaşına, gözlerine çöken gri bir pusa rağmen ,O, karısına hâlâ tutkuyla bakabilen adamdı..

Hayatın gençlikte farklı , yaşlılıkta farkı şekillerde imtihan etmişti onları..İmtihanlar değişse da, onlar her seferinde başardılar..

Birgün kadın hastalandı.. Bir şeker koması, ardından beyin felci..6 yıl boyunca yatağa mahkumdu artık.. Aynı evin içinde birlikte yaşadıkları kızlarına rağmen, O, Zehra hanım dediği aşkını kimsenin eline bırakmadı..
Çocuk yaşımda ne büyüleyici bir sahneydi.. Bir adamın, hasta eşine yemeğini yedirişi, onu banyo ettirmesi, saçlarını okşayarak tarayışı , hastalığın ilerleyen aşamasında bir bebek gibi altını değiştirişi.. Yüzünde bir kez olsun, bıkkınlık ifadesi olmaksızın bunları yapışı..

Aşk böyle birşeydi işte.. Aşk.. Uzun soluklu bir maratondu.. Çocuk aklımla kavradığım buydu..

Ve Zehra hanım gidince büsbütün yalnız kalışını gördüm.. Kanadı kırılmış bir güvercin gibi, ordan oraya koşuşturmasını, hayatına bir anlam verme çabalarını , ve ne zaman aşkının adı geçce, dolmuş gözleriye odadan çıkışını gördüm..

Bugün, o taşın kenarına oturup başucundaki mermeri okşadığımda onada fısıldadığım gibi.. Burda olsaydı, olabilseydi, beni en iyi anlayabilecek olan oydu biliyorum..Ona, bugün seni anlattım.. dinledi.. anladığından eminim.. Belki gelip usulca saçımı okşadı.. Ağlama dedi.. Ağlama geçecek dedi.. Kendi imtihanlarını hatırlattı sonra.. Sarıldı.. Öptü.. kokladı.. Eskiden olduğu gibi..

17 yıl olmuş.. Koskocaman 17 yıl.. Yokluğunu hala kabullenemediğim 17 tane yıl.. Onu çok özlemiştim.. Onu hep çok özlerdim zaten.. Ama bugün bir başkaydı.. Bunu , ona da söyledim..
Bugün, tam da bugün yanımda olmalıydı..Beni anlardı biliyorum..

Çok özledim be seni.. Çok..

uç/urum


Sessizce oturuverdi uçurumun kıyısına.
Buna oturmak denemezdi gerçi, bu düpedüz bir yığılıştı.Yığılıp kaldı. Dakilarca, önünde uçsuz bucaksız kucak açmış olan boşluğa baktı. Yavaş yavaş kalkıverdiyordu işte..Sis dağılıyordu. birazdan gün ışıyacak , birazdan işlediği cinayetiyle başbaşa kalacaktı. utandı. ellerine baktı. elleri kan içindeydi. Hırsla elbisesinin eteğine silmeye çalıştı ellerini. Olmadı. Parmak izlerinin arasında kurumuş kanı izledi.

Neydi? Nedendi? Neden bu hale gelinmişti?

İçinde patlayıp duran bombalardan küçük şarapnel parçaları ruhuna saplanıp duruyordu. Çığlık atmak istedi.Sesi yoktu.kaybolmuştu.Ya sesi kaybolmuştu yada kulakları işitmiyordu çıkardığı sesi. Korktu. Çıldırma anı bu olmalı diye geçirdi içinden. Elbette..Çünkü er yada geç herkesin en iddialı olduğu şeyle imtihan edileceğine inanırdı. Nihayet, lutfedicinin, onun kibirlendiği tek şeyi yani aklını almaya geldiğini hissetti.

Acı nasıl anlatılabilirdi ki. Hemen solunda, bacak bacak üstüne atmış, bir orgazm sonrası keyif sigarası içiyormuşcasına zevkten kendinden geçmiş halde duran şeytana baktı. Başarmıştı.
Sonunda , bulduğu ilk yara kabuğunun altından içine işlemiş onu ele geçirmişti. Yıllardır ona karşı duran kadından intikamını, en sevdiği varlığı öldürterek almıştı üstelik.. Şimdi, tırnaklarını ruhundan çekmiş , onun perişlanlığını izliyordu.

Sislerin ardından , onun gidişini izledi kadın.. GİTMEEEE!!!!!!!! diye bağırdı , olmayan sesiyle.. Sis kalkıyordu.. Rüyası kanla bozulmuştu işte.. Gidiyordu.. Kırgın ve acı çekerek gidiyordu üstelik.. Ve kadının elinden hiç birşey gelmiyordu..
Gitme bile diyemiyordu.. Hem dese bile, sesini duyuramıyordu ki..

Hayatında ilk kez ümidini kesmiş olarak başını kaldırdı gökyüzüne..Medet diye fısıldadı.. Tam o sırada omuzuna değen küçük bir elin sıcaklığıyla irkildi. Yanıbaşında yüzünü seçemediği bir çocuk belirdi.
"Ağlama" dedi çocuk.. Kulaklarının duyduğunu anladı , onu işittiği anda..
Çocuk teklif beklemeksizin oturdu yanına..
"Canım yanıyor" dedi kadın..
-Biliyorum.. -Bilemezsin.. -Biliyorum inan..
"Şu ellerime bir bak!" diye çığlık attı..
-Bu eller onu sevebilirdi, yaralarını sarabilirdi, okşayabilirdi ama onlar ne yaptı biliyormusun? Onu öldürdü.. Paramparça etti.. kanattı acıttı..Tırnaklarını kalbine batırdı.. Oysa onu çok seviyordum .. Çok seviyordum onu..ama.. ama beceremedim.. herşeyi öldürdüm.. Üstelik buu ellerle.

Döndü.. Çocukla göz göze geldiler..
"Gözlerime bak şimdi de.."
-Gözlerimle ona gökkuşakları yaratabilirdim biliyor musun.. Geceleri yıldızlar takabilirdim karanlık göğüne.Yolun kaybettiğinde kutup yıldızı olabilirdim.. Gözlerimin içinde onun yüzünü resmedebilirdim.. Oysa gözlerime bak.. Zindan gibi.. Karanlık.. kapkaranlık.. Onun ışığını öldürdüm ben.. Onu kör ettim.. Karanlığın içinde hapsettim onu..
Çocuk ,daha fazla dayanamadı , kadının kendini helâk edişine:
-Yapma.. Kendine bu kadar zulmetme... -Kendine zulmetme mi? Bu elleri yok etmek istiyorum.. Bu gözleri kızgın demirlerle oymak istiyorum.. Ona duyurmadağım bu sesi, bu dili kopartıp atmak.. Ona koşamayan şu sakat bacaklardan kurtulmak istiyorum .. Bu canavarı yok etmek istiyorum artık..Ben onu çok acıttım.. Çok acıttım.. Şimdi üşüyor biliyorum.. Çok üşüyor... Bak!! Bütün tenim alev alev yanıyor ve ben onun üşümesine engel olamıyorum.. Gidip o gözlerindeki küçük ışık damlacıklarının içine süzülemiyorum..Ona ışık olamıyorum..Başını yaslayacağı omuz olamıyorum.. Omuzuma yaslanan başını okşayamayacağımı düşündükçe ellerimi öldürmek istiyorum biliyor musun? Onun içindeki o hayal değilim biliyor musun artık.. Ben artık onun hayal kırıklığıyım sadece.. Çocuk.. Çok acı çekiyorum..

Kadın sustu..
Çocuk sustu..
Adam sislerin peşine takıldı.. Kayboldu..
Kadın bir kez daha haykırdı GİTMEEEEEEEEEEEEEEEE!! Sesi yine kaybolmuştu..

Ayağa kalktı kadın.. Kenarında durduğu uçurumumdan aşağı baktı.. Görünen suretini, uçurumun kenarına bıraktı bir elbiseyi soyunup bırakır gibi..

Sonra aldı kendini, sadece kendini, uçurumdan aşağı bıraktı..

Kimse anlamadı.. Kimse anlamadı.. çünkü, herkes geride bıraktığı suretin O olduğunu sandı..

Oysa kadın ölmüştü.. Onu kaybettiğin anladığı gün ölmüştü..

Kimse bilmedi..
Uğrunda ölünen bile..

9 Kasım 2009 Pazartesi

kim kimden g/itti?

Mayası nefret değil, acı(m) olan bu dizeler bir tek soruyu sormak içindi:
Söylesene dün gece, kim kimden g/itti?


Sen hiç, kendi tırnaklarını söktün mü?
Sıyırdın mı etin,i paslı bir bıçakla kemiğinden..
Sonra alıp o kemiği ellerine,
Oydun mu, çıkardın mı iliğini kemiğinden?
Ben yaptım..
Hemde dün gece..

Sen hiç, boş bulunup "seviyorum" der diye
Kezzap döktün mü dilinin üzerine?
Hani belki sayıklar diye seni,
Ateşe verdin mi şahit çarşaflarını..

Kulaklarında yankılanan o kısacık sesin,
Beynindeki zulmünü dindirmek için,
Yuttun mu kadeh dolusu patlayıcılar..
Tenine sinen,
Tenini delip ruhuna işleyen cümleleri,
Sigara ateşinden bir keseyle kazıdın mı sen?
Ben kazıdım..
Hem de dün gece..

Biliyormusun bacağımda mührü kaldı dün gecenin
Kimseye göstermeyeceğim küçücük bir oyuk..
Sahi, küçücük bir ruh oyuğundan içeri
Düşüp zerrelerine ayrıldın mı sen?

Sesini yastığına gömmek ne demek bilir misin
Yorganını dişlerinle parçaladın mı hiç
Duyulmayan sözlerini karanlığa emanet edip,
Örtündün mü üzerine susuşları..
Nefesin ciğerine yabancılaştı mı senin de
Tutup sıktın mı kendi boğazını..
Ben sıktım..
Hem de dün gece..


Duyuramadığın, anlatamadığın ne varsa,
Ne varsa ilk hecesi Aşk olan
Sol yanındaki küçücük kutuya kilitleyip
Anahtarını rüzgara fırlattın mı..

Binlerce yıl yol yürümüşcesine..
Binlerca yıl yük çekmişcesine..
Avaz avaz bağırmışcasına binlerce yıl..
Ve binlerce yıl zindanlarda çürümüşcesine..
Öyle yorgun, öyle mecalsiz..
Yığılıp kaldın mı odanın orta yerine,
Ben kaldım..
Hem de dün gece..

Geç kalan düşlerini tutuşturdun mu gözünün yaşıyla..
Sonra öfkelenip gözleri oydun mu mesela,
İçinde çocuk kadın ne varsa umuda dair
Alayına ana avrat sövdün mü ?
Çevirip oyulmuş gözlerini semaya,
Onu sana getirene dikip,
"Madem alacaktın ..Neden verdin ulan!"
"Neden verdin ulan" diye hesap sordun mu sen..
Ben sordum ..
Hem de dün gece..

Güç bela ayakta durmaya çalışırken,
Diline eyvallahsız bir şarkı dolayıp,
"Ben senin hayatından gittim oğlum" derken
Şarkının kendisi bile çaresizliğine gülerken,

Ve bilirken; gidenin sadece bedenin olduğunu
Ve bilirken ; ten kafesin dışında nen varsa orda kaldığını
Ve bilirken ; bu sızının ömr-ü billah dinmeyeceğini..
Ve bilirken , üstelik bunları bildiğini..

Sırf O istedi diye..
Sırf istediği gibi olsun diye..
Öylece terkedilip kalınca ateşin orta yerinde
Sadece ayak izlerini alıp gittin mi sen
Ben gittin..
Hemde dün gece..


bu gece yazılmamalıydı belki de..
ama belki yarın gece diye birşey yoktu artık..

bugün mecalim yok...

yazacağım..

Bugün mecalim yok..

Ama yazacağım...


G/itmek nasıl birşeydir yazacağım...

Gitmek ile g/itmek arasındaki farkı..

yazacağım..

kanamam kesilsin hele bir..

ölmezsem o güne kadar kan kaybından ..

yazacağım..

beni kaybettin..

-Sakın canımı yakacak birşey yapma!
-Bana sakın kıyma olur mu! sakın kıyma..



Aslında hiç olmayan, sadece kafanda varsaydığın bir oyuna karşılık(mı) veriyordun sen..

Elindeki zarları öfkeyle sallıyordun..

Yapma! diyordum.. Yapma! sakın..

Duymuyordun..

Usulca beni sürüyordun masaya...

Üzerime, hiç oynamaman gereken bir kumarı oynuyordun..

Yapma! diyordum.. Yapma! sakın..

Zarları attın...

Kaç kaç geldi bakmadım bile..

Bakmayacağım..

Sen bu kumarı beni masaya sürdüğün an kaybettin..

Yapma ! demiştim.. Yapma! sakın..

BENİ KAYBETMEYİ GÖZE ALAN BENİ KAYBETMELİ derdim hep,

Bunu göze alabildin..

BENİ KAYBETTİN..

-Tabii bu senin için gerçekten bir kayıpsa-

Ağrı

Dişleri olmayan birine nasıl anlatabilirsiniz ki diş ağrısını?
Dişinizin dibinde oluşan o apseyi, hareketsiz kalıp kendinizi dinlediğiniz anlarda hissettiğiniz o zonklamayı..
Ağzınızın içine dağılıveren tahammülü güç o ağrıyı, hangi ağrıya benzetip izah edebilirsiniz ki..
Çoğu zaman ağrıyan dişinizin hangisi olduğunu ayırtedemezsiniz bile.. Teopyekûn bütün dişleriniz ağrıyormuş gibi gelir ..
Çenenizden kuşağınızın arkasına kadar vuran, ordan hanice beyninize saplanan ağrının siddetiyle sadece kıvranırsınız..
Bütün diğer ağrılarınız gibi, o da genellikle gece olunca depreşir.. Kastı vardır sanki uykunuza..
Dişinizin dibindeki iltihap, yüzünüzde eşi benzeri olmayan bir yangın başlatır.
Elinizle yüzünüzü avuçlarsınız.. Sanki o zavallı parmaklarınızda , bu ağrıyı dindirecek bir tılsım varmış gibi..
tıbbın verdiği nimetlerden tututunda , kocakarı ilaçlarına varana kadar, en olmadık şeylerden medet umarsınız..
Aczinizin , zirve yaptığı demdir..

bütün ağrılar , bu basit diş ağrısı gibidir..
Sebepleri ve tedavileri farklı olsada, yarattığı tahribat diş ağrısı gibidir..
Ve dediğim gibi dişinizin ağrısını anlatamazsınız dişleri olmayanlara..
Hoş olanlar içinde, ağrı eşiği farklarından kaynaklanan, algı farklılıkları bile olabilir..

Şimdi desem ki;
Kalbimde bir ağrı var..
Bir ağrı var ruhumda..

Kaçınız bunu anlayabilirsiniz?

8 Kasım 2009 Pazar

müfessir var mı aranızda?

Okuduğunuz yazı yada şiirler , yazanın hislerinin kelime karşılığı yani MEÂLidir.

Asıl söylemek istenileni , anlamak için Müfessir olmak gerek..
Ve bu manâda en iyi müfessirler, Ehl-i Dîl'lerdir..


*****

Sahi;
Yazdıklarımın TEFSİRini yapabilecek bir Müfessir varmı ki?

Yoksa;
S/özümün manâsı sadece söyleten Dîl'de mi gizlidir?

Eski(ten) Acı..


Korkup,
Kulaklarını tıkıyordun "Ah" sesime..
Ve ellerine bakıyordun dehşetle..
Ellerine..
Ellerine bulaştırdığım kana bakıyordun..
Duymuyordun..
Ah'ın perdelediği AŞK hecesini..
Sus! Ne olur Sus! diyordun..
Yazık..
Hissetmiyordun..
Parmak izlerimi saçlarında..
Sadece yerdeki kırmızı damlalara bakıyordun..
Görmüyordun..
Oysa ki;




Acı;
Sesini bile eskitiyordu insanın..
Boğuk, bulanık bir tortu
Çöküveriyordu en aydınlık cümlemin boğazına..
Bir şarkı söylemek istiyordum herşeye rağmen..
Talan edilmiş notalarım arasında..
Dîl'e değmemişini arıyordum..
Tam AŞK demeye yeltenirken ben,
Bir Hançer ses düşüveriyordu
Adının peşine..
AH!
Aşk diye başladığım sözler AH! oluyordu...

Acı,
Ellerini bile eskitiyordu insanın
Kızıl kahve bir leke,
Düşüveriyordu en beyaz düşlerimin üzerine
Okşamak istiyordun saçlarını herşeye rağmen,
Silinmiş parmak izlerimin arasında
Tel'e değmemişini arıyordum.
Tam AŞK demeye yeltenirken ben,
Bir Hançer ses düşüveriyordu
Adının peşine..
AH!
Aşk diye başladığım sözler AH oluyordu...

Çizgi...


Çizgiler,

Çizgilerimiz;

Tahliyesini bekleyen ruhlarımızın,

Ten duvarlarımıza attıkları çentiklerdi..

7 Kasım 2009 Cumartesi

mezalim..

Zulüm; Adil olmamaktır özünde..



Birine hak ettiğinden azını vermek olduğu kadar, hak edilenden fazlasını vermekte zulümdür..


Düşündüm..


Ne kadar zalimmişim meğer..

Ve ne kadar zulmedilmişim....

okey masası..


Yıllar önce, sanırım Leman Dergisi'nin verdiği bir takvimde yer alan karikatürde görmüştüm.
Nisyan ile malûl olmamasından sıkça şikayet ettiğim hafızam beni yanıltmıyorsa; hırpani kılıklı bir adamın, ağzındaki konuşma balonunda hayata dair son noktayı koyan ,şu muhteşem cümle yazıyordu: "Benim hayat görüşüm yok.. Hayatım var"

İşte bu kadar basit ve sade..

Hayat, fırsat, şans, hamle, yenilgi, hesap vs. kavramlara dair yazmadığımız birşey kaldı mı diye düşünüyorum zaman zaman...

Hayat, o zeki, kalburüstü mürekkep yalamış, hadi biraz daha coşalım en/telektüel ağızlarımızda kimi zaman "hamleleri ustaca hesaplamak gerek" dediğimiz bir satranç, kimi zaman" asla elini belli etme maskeni tak" diyen bir poker oldu.
Kimi zaman "tek kapıya gele atma" şanssızlığından yakındık, kimi zaman hayatın" çelik ellerle atılması gereken bir çift zar" olduğuna inandık.

Ama bu gün , bizim arka sokaktaki kahveye gitmek istiyorum. Orda oturup hamal Osman, şoför Kazım, bakkal Selahattini de alıp şöyle okey oynamak istiyorum.

Hayata birde Okey masasından bakmak.
Hani illâ söylenmemişi söyleyeceğim ya.. Her neyse..

Taşlar dağıtılır. Kimimize iyi, kimimize kötü taşlar gelse de, evet hepimiz eşit sayıda taşla başlarız oyuna...

Bazımızın taşı elden dizili gelir ki açmak için tırmalamamıza gerek bile kalmaz.

Bazımızın taşı ise "duyan gelmiş" misali çingene bohçası gibidir. Alâkalı iki taşı bir araya koymak, o darmadağın rengarenk taşlardan uygun kombinasyonları yaratmak hayli güçtür, dikkat gerekir. Bir yandan, mevcut kaynaklarınızı değerlendirirken bir yandan çekeceğiniz taşları, hayatın gettirebileceği ihtimalleri düşünmeniz gerekir. Taşları, öyle bir ustalıkla birarada tutmalısınız ki, her yeni taş ile elinizi değiştirme fırsatı bulabilesiniz.

Koltuğunun altında oturduğunuz ve size eşsiz imkanlar sunabilme ihtimali olanlar tarafından taşlanırsınız bazen. Zirâ oyun, bunu gerektirir
Bazıları hep acımasızdır... Zaten konu kumar ise bu masanın merhameti de yoktur

Oyun ilerler.. Yerdeki taşlar gittikçe azalmaya başlar. Taşlar azaldıkça bir panik kaplar içinizi.. Beklediğiniz o 5 taşın arası, başka birinin ıskartası olarak düşüverir masaya..

Acıdır. Sizin için oyunun seyrini değiştirecek o taş, bir diğeri için umursamadan yere atılacak kadar değersizdir..

Beklemediğiniz biranda , yerden okey çekecek kadar dönüverir şansınız. Okeyi itinayla yerleştirirsiniz taşlarınızın arasına. Evet evet ,şansınız dönmeye başlamıştır. Ama bu sefer de, aç gözlü nefsiniz devreye girer. Adam gibi, kanaatkar insanlardan olup, açayım "2 puan 2 puan" dır demezsiniz. Okeye dönersiniz, gözünüz dönmüş halde. Bütün bu tehlikeli oyunlar, topu topu fazladan alınacak bir 2 puan içindir..Hele hele çift okeyiniz varsa; okeye dönmeme şansınız yok gibidir..Siz kanaatkar olsanız bile masadakiler korkaklıkla suçlar sizi. Aç gözlülüğünüzü kışkırtırlar adeta.

Siz, orda hırsa gözünüz dönmüş bir şekilde "okey atmalıyım! okey atmalıyım!" diye histerik sayıklamalara boğumuşken, hiç hesaba katmadığınız, ufak tefek bir adam, sessiz sedasız ıstakasını çevirir masaya.
Bitmiştir.
Kalakalarısınız.

Yenmek ya da yenilmek, tabeladan 2 puan silmek ya da puanınızın silinmesi bile hiç değilse yaşamışlıktır.Tecrübe dersiniz ileleyen günlerde.. Yenilen pehlivanlar gibi , doymazsınız güreşe..

Bazen oynarsınız, oynarsınınız, oynarsınız.
Yerdeki taşlar biter.
Kimse açamaz, kazananı olmamış gibi görünür o elin.

O el kahveciye oynanmıştır, aslında
Eli , kahveci kazanmıştır.

Kahveci kim mi? Ee artık onu da siz bilin.. Herşeyi bu fakirden baklamayın..

6 Kasım 2009 Cuma

Kalbim ! Sana....


omae wa yowai. naze yowai ka?tarinai kara da, nikushimi ga. (Uchiha itachi)

zayıfsın.neden zayıfsın?çünkü nefretin eksik.


Deseler de..

Nefretin , sadece kısa süreli bir enerji içeceği etkisinde olduğunu düşünüyorum..

Bu yüzden de;

Nefretin vereceği gücü reddediyorum..

Sevgi ile doldurduğum kadehimi,

Nefret bilmez kalbimin zaafiyetine kaldırıyorum..


Kalbim ! Sana !

5 Kasım 2009 Perşembe

GDO lu aşklar..

Ahh!

Siz, aşkı bilir misiniz sahi??


Siz , nefreti,

Siz , hırsı,

Siz, ruhunuza işlemeyen tensel ateşi,


AŞK mı sanıyorsunuz ????

"Gen"leriyle oynanmış duygular bunlar..

Bunu gerçek sanıp "yiyenleri" öldürüyorsunuz sadece...


En çok da kendinizi..

Kendinizi öldürüyorsunuz farkında olmadan..






O öyle birşeydir ki;

Yalnızca Dîl ehline ayan ...

size kapalı artık kapılar..


Bazı kapılardan bir kez çıkıca, bir daha girilmez..



Hey Siz!
Eski dostlar, arkadaşlar...


Size,
Bu kalbin anahtarını vermiştik biz..

Önce girdiniz..
Sonra, kırıp döküp gittiniz..

Şimdi nafiledir uzaktan (eski) anahtarı gösterişiniz..

Sizin gittiğiniz gün

Bütün kilitleri değiştirdik biz..

Elinizdeki anahtarı hatıra olarak saklayabilirsiniz..

O AŞK'tır.. Düpedüz AŞK...


Gecenin olmadık bir yerinde,
Kesilen bir nefesle doğruluyorsan yatağından,
Ay, onun yüzünü maske yapıp gülümsüyorsa karanlıkta,
Yıldızlar, gözlerindeki yakamozun yanında sönük kalıyorsa..

Bilmediğin dokunuşlarla ürpermeye başlıyorsan,
Terin bir mürekkep olup , bir isim yazıyorsa çarşafına..

Güneş, aynı isimle doğuyorsa sabahları
Kuşlar, kanatlarında ona dari umutlar taşıyorsa..

Sığmaz oluyorsan kendine,
Atıveriyorsan kendini kalabalık yollara
Bildiğin sokak adlarını unutup
Şaşkın şaşkın yürür buluyorsan kendini ..
Araba plakalarında, adının baş harfinin görüp gülümsüyorsan...

Olmadık bir yerde iki damla akıveriyorsa sebepsiz yere
Yada yüzünde anlamsız bir tebessümle bakınıyorsan etrafa,
İnsanlar, yakalıyorsa yanaklarındaki kızarışı
Kelimelerin ele veriyorsa dîlinin içindekileri.

Bazen uçurumun tepelerine tutup çıkartıyorsa bir söz seni.
Ölüme beş kala, gelip sana ab-ı hayat veriyorsa başka bir söz,
Herşey ama herşeyy şeklini değiştirip
Onun sureti kılığına gürünüyorsa,

Tanıdık tanımadık herkese anlatmak istiyorsan onu,
Dönüp dolaşıp, bir hecede birleşiyorsa tüm cümleler..

Susuyorsan, konuşuyorsan, gülüyorsan, ağlıyorsan..
Bütün bunlara sebep tek sebep "O" oluyorsa....
Artık , AN dediğin şeyin onunla yaşanAN olduğunu hissediyorsan
Ve yetmiyorsa vakitler
Sığılmıyorsa artık kısa cümlere..

Özlemek , eziliyorsa ona yüklediğin mananın altında
Tutku, bir şarabın ilk yudumu gibi yakıyorsa boğazından fazlasını
Bir yanında arzulu bir kadın kıvranırken,
Bir yanın çocuk gibi usulca sokulmak istiyorsa kokusuna

Bildiğin bütün ezberler silinip gidiveriyorsa aklından
Yeni düşler, yeni sesler, yeni seslenişler öğreniyorsan,
Yağmuru daha çok sevmeye başlıyorsan mesela,
Denizi daha çok..
Ve daha çok , daha çok oluyorsa bütün hisler içinde..

Bir kısacık vuslatı bekler buluyorsan kendini, kapının eşiğinde.
Kalbin o bekleyişte bile duracak gibi çarpıyorsa üstelik..

Kimsenin kurmadığı bir cümle kurma telaşına düşüyorsan,
Kelimeler, şairin dediği gibi kifayetsiz kalıyorsa,

Tutup sarılamadığın için kollarından nefret ediyorsan,
Koşup varamdığında bacaklarından nefret ettiğin gibi.

Susuyorsan..
Onun susuşunu dinliyorsan..
O susunca nefessiz kalıp, KONUŞ! diye haykırıyorsan,

Kanına karışmak , İçine işlemek..
Ona en yakın, onun, ondan bir parça olmak istiyorsan..

Oturup resimler çiziyorsan boşluğa gözlerinle
O resimlerde, o senin gözlerinin içine bakıyor oluyorsa,
Ellerini tutup, avuçlarını öpüyorsa..
Saçları yüzüne değiyorsa,
Saçlarının yosun kokusu seni sarhoş etmeye yetiyorsa..

Ve tıpkı şuan benim yaptığım gibi,
Daha yüzlerce cümleyi yazabileceğinden eminsen..
Ama hiç bir cümlenin halinin ifadesi olmadığını da anlıyorsan.

"Bu nedir" diye sorma kendine...
O AŞK'tır..
Düpedüz AŞK...











4 Kasım 2009 Çarşamba

herhangi bir gece(m)


Değmeyin feryadıma!
Figânıma değmeyin!



Yağmur yağıyordu..
Camları kırarcasına, "pencereyi aç , beni içeri al" dercesine yağıyordu.. kalktı.. Pencerenin, mahçup yüzünü örten perdeyi araladı önce.. Sonra..
Sonrası, yağmur... Sokak, toprak kokmuyordu elbette.. Ama yine de , derin derin nefes alıp verdi adeti olduğu üzere.. Yağmurun nefesini, nefesine katmak istercesine..
Sokak, henüz uyumamıştı. Saat, bu şehir için erken bile sayılabilirdi hani. Çünkü şehrin bir yüzü, bu saatte uyanıyordu kendi gününe.. Bir yüzü, "Allah rahatlık versin" diye fısıldarken, bir yüzü mahmur gözlerini ovuşturuyordu..

Bu evde "YAT!" borusu erken çalıyordu. Hane halkı, sessiz adımlarla odalarına çekilirken, onun gecesi başlıyordu..
Gece..
Oturma odası olarak kullanılan odadaki , yataklı kanepeyi açtı.. Çarşafını serdi.. Her gece tekrarlanan bu ritüelin değişmez korosu , avazı çıktığı kadar "burası senin evin değil " ilahisini söylüyordu..Aldırmadı.. Artık hiç bir evin ona ait, onun da hiç bir eve ait olmadığını biliyordu..
Yatağın içine girdi.. Yastığını , dikleştirip sırtını yasladı. dizlerini karnına kadar çekti.. Yorganını da dizlerinin üzerine.. En çok 20 dakika sonra, odanın kapısı aralanacak, endişeli bir ağız "hadi yat sende, dinlen.. Et can tut biraz" diyecekti.. Dedi..

Uyumak..
O an, o saatte, 96 saatin sadece 5 saatini uyuyarak geçirdiğini hesapları hızla. Oysa ;
Uyku katillerin bile çeşmesi
Yorgan ,Allahsıza kadar sığınak

değil miydi?

Diğer odalardaki tıkırtılar kesilince, yataktan kalktı.. Annesini çıldırten eylemlerden birini daha yapacaktı..Kültablasını, sigarasını, çakmağını alıp yatağa geri döndü.. Sigarasını yaktı..İlk nefes...Sigaranın en az dörtte biri , ilk nefeste içilmeliydi..
Sigarayı,bir kadın zerafetiyle içmeyi beceremediğini düşünüp gülümsedi..

Vakit yaklaşıyordu..
Birazdan, uykusuz gecelerin kabusu yaşanmaya başlanacaktı..

Gitti..
Yıllar öncesine.. Bir insan, hayatına bedel olacak bir yanlış karar alabilir miydi?Yıllardır ödenen, ödendikçe çoğalan bir bedel..

Başlıyordu işte..
Hakim olup kürsüye çıkacak, savcı olup sorular soracaktı kendisine.. Kendi kendine avukatlık yapacak.. Soracak.. Soraca.. Soracaktı..
Bir zaman tüneli içinde geri geri gelecek, ve o hep aynı "NEDEN ?" sorusuna cevap bulamayacaktı.. İnanmadığı bir "basiretim bağlanmıştı belki de" cevabına saklanacak., suçu kaderin bile üzerine atamayacaktı..
Sonra, sorgulamalardan yorulup ağlamaya başlayacak, ama hakimi ikna edemeyecek, kendi kalemini, hışımla kıracaktı.
Sehpasını elleriyle hazırlayıp, boynuna el yazısı hükmünü asacak, kendi dokuduğu ilmeği boynuna geçirecekti.. En eyvallahsız tavrıyla ayağının altındaki sandalyeyi tekmeleyecekti..
Ve muhteşem bir final sahnesinde, bedeninin önce titreyip sonra bir anda cansız kalışını izleyecekti..

Yargılaması gerçek olan bu sahnenin , infazı ne yazık ki sadece düştü..Hiç bir zaman, darağacına yürüyemeyecekti.. Her defasında adına, korku , inanç vs. dediği yüzü olmayan bir el ,onu tutacaktı..İlk anda hayatını kurtardığı için minnetle baktığı bu elden, çok değil bir kaç dakika sonra nefret edecekti üstelik..

Durdu birden..
Yorganın üzerindeki dolmuş kültablasına baktı.. 7 sigara izmariti.. 1,5 saatte..
Kendin küfrederek kalktı yataktan..Kül tablasını , çöpe boşalttı. Ağzındaki zehir tadını yıkamak için, yarım bardak su içti..Odaya dönüp yeniden pencereyi açtı, yağmura baktı..

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin taa içine bak,

Anlarsın ,ölüler niçin yaşarmış


dörtlüğü hızla geçti zihninden..

Herşeye rağmen, içine bıraktığı bir avuç umut tohumunun , bu kez, bu yağmurda boy vermesini istedi.
Dişlerini sıktı.. Sıktığı avuçlarında , tırnaklarının etine girdiğini hissetti.. Avuçlarını açtı..
Yağmuru avuçlarının içine aldı..
Yüzünü yağmurla yıkadı..

Ve aynı cümleyle kapandı perde : sabah ola, hay'rola...

3 Kasım 2009 Salı

ukde


Bu AŞKı unutulmaz kılan neydi?

Yaşanmış güzellikler mi?

yoksa,

Yaşanamamış , içimizde ukde kalmış hayaller mi?

katil&maktul


Maktul , olay mahalinde bırakıp giderken cesetini.

Katili ele veren eylemdi ; kaçınılmaz bir şekilde geri gelişi..

İşte bu yüzdendi ; bit(iril)en aşklarıma geri dönemeyişim.

2 Kasım 2009 Pazartesi

içim düğüm düğüm

O DÜĞÜMÜ çözebilecek eller,
Senin ellerin..

Ellerini ver sevgili..
Bak!
Üşüyor ellerim...



Bir DÜĞÜM attın önce diline,
Sonra bir DÜĞÜM daha, bu kez yüreğine..
Ve bir başka DÜĞÜM gözlerine..
Zihnine..
Ellerine..
Tenine..
Bir DÜĞÜM..
Bir DÜĞÜM de geleceğine..

Attığın her düğümle,
İçime atıldı DÜĞÜMler..
DÜĞÜMlerin..
DÜĞÜMlerime dolaştı..
Ve dolaştıkça sen,
Ruhum ,DÜĞÜMLlerinle dalaştı..

Bilmediğim bir başlangıçın başında durup,
Bir İPUCU aramak..
Çözmeye çalışmak seni..
Ve beceriksizliğine sövmek ellerimin..

Artık ellerim,
En kifayetsiz ellerdi görDÜĞÜM..


DÜĞÜMüm, DÜĞÜMüne
DÜĞÜMün DÜĞÜMÜme
atıldı..
Bu yumak bir körDÜĞÜMden yaratıldı..

Nefessiz kalmak..
Ölmek..
Kaybolmak
yokolmak derken..
YORULDUM..

Şimdi uzanıp usulca yanına uYUMAK istiyorum sadece..
uYUMAK ve çözüldüğünde uyanmak bu YUMAKın..
Bir mucize Tanrım!
Bir mucize!
körDÜĞÜM YUMAKını çözebilen mahir ellerle uyanmak..



yA YAZamazsam


Bu ayazdan değil korkum inan,

Parmaklarım donar da bir daha yA YAZamazsam sEn diye..

ne kıymeti var?


eğer herşeyinizse giden,
artık hiçbirşeyiniz kalmıştır elinizd
e..



Koşup gidemiyorsa yanına bu bacakların ne kıymeti var ki.
Ne kıymeti var, tutup saramayan şu kolların
Okşayamayan ellerin..
Dokunamayan tenin ne kıymeti var..
Saçların ne kıymeti var,
nefesinle titremedikten sonra
Yada gözlerin..
gözlerinin içinde kaybolmuyorsa..
Dudakların ne kıymeti var,
öpemiyorsa dudaklarını ,
Nefesin,olsa ne çıkar,
nefessiz kalamadıkça öpüşlerinle..


Senin seviyorum diyip susamıyorsam,
ne kıymeti var ki kelimelerin..
Uyku senin hayalinle bölünmüyorsa,
Gece, senin getirdiği için beklenmiyorsa,
Gün sana gebe olduğu için çekilmiyorsa
şu 24 saatin ne kıymeti var..

Yollar sana varacak umuduyla yoldu,
Ve her geçen saniye vuslata yaklaşmak
şimdi yoksan..
Şimdi olmayacaksan..
Söyle AŞK!
Bu BENin ne kıymeti var..