29 Ekim 2008 Çarşamba
dönüşmek ama nasıl??????
Olağan üstü değil mi..
hadi bu sözü beynine kazıyıp bir kez daha düşün aç gözlülüklerini.. Çıldırasıya sahip olmayı düşündüklerini,asla yetinmediklerini.
Para, güzellik, aşk, akıl,seks ,öfke,merhamet,acı,özlem, kibir... Hep daha fazlası daha fazlası olsun istediğin herşeyi.
Hala emin misin...
Ya bir gün o sınır aşılırsa..
O nerde başladığını bilmediğin o sınırı bir aşarsan olacakları bir düşün..
aklını deliliğe teslim ettiğini düşün...
sana sapıkça gelebilir ama muhteşem olmalı...
herşey zıddıyla idrak edilmiyor mu zaten.
gecenin olmadığı yerde günün...
yokluk olmadığı yerde varlığın..
delilik olmadığı yerde aklın ...
ne anlamı kalıyor ki...
..."HERŞEYİN AŞIRISI ZIDDINA İNKILAP EDER..."
korkum korkusuzluğa...
merhametim nefrete....
aklım deliliğe...
hadi gel...
hazırım..
18 Ekim 2008 Cumartesi
Benimle Didişmek...
Hatırla! küçüktün. Oyuncak bebeklerini hatırla.. Kaç yaşındaydın "nasıl" lara takıldığında? Bu bebek nasıl gözlerini açıp kapatıyor diye merak ederdin.Ablanın bebekleri sapasağlam dururdu, senikilerin gözleri hep şaşı...Sonra sanki bunu yapan ,sen değilmiş gibi mız mızlanırdın birde.. onun bebeklerini kıskanırdın.. Benimkiler niye şaşı derdin... Kimse sana sen bu kadar kurcalamasaydın ,seninkilerde sağlam kalırdı demezdi ki..
offff.....
şu kurcalama huyunu bir bırakabilsen...
Kurcaladığın herşeyi bozuyorsun...
Diyelim ki biri sana doğru bir adım attı. Hooop başlıyorsun... Neden ben? Niçin ben? Acaba? acaba?acaba? Karşındaki velî değilse ki henüz rastlamadık, yoruluyor doğal olarak bu anlamsız sorulardan..Halbuki yaşa di mi, o anı yaşa, düşünme ,sorgulama, tadını çıkar.. Ama olmaaaazzz.... Sen hayatı, kendine zehretmeye kurgulamışsın bir kere kendini...
Tamam.. Haklısın..Bunun farkına varmak bile çözüme yaklaşmak di mi? Bak orda yanıldın.. Sen bunun farkına vardığında 17 yaşında bile değildin.. Ne değişti.. Hiç... Sen çözümleri biliyorsun da uygulayamamak gibi bir sorunun var. Yani teoriler hep başarılı ama pratiklerde çakılıyorsun işte..
Bunun farkına varanlar senden umudu kesti zaten... Senden ne köy olur ne kasaba diyorlar.. Demiyorlar da... yani nezaketen demiyorlar... Anlıyorsun yine de...
Sıkıldım bu işten...
Senden sıkıldım...
Senden yoruldum...
Birşeyler yapmalısım ama bunu yapmayacak kadar ihmalkar ve üşengeçsin biliyorum.
Adaaaam sen de ,diyorsun herşeye..
Ah bir de beni rahatsız etmesen.
Farkındalıklarımı aldırmak istiyorum..
Ya hani yağlarını filan aldırıyorsun da neden farkındalıklarını aldıramıyorsun.. Ne kadar harika olurdu.. O zaman, senin SALAKlıklarınla mutlu mesut yaşardım..
Felaket uykum var...
Kaçıyorum... Olabilir..
Ama Uyumak ve herşey yoluna girince uyanmak istiyorum..
Ne? Öyle bir lüksüm yok mu? Ah canııım , zekiii şey, bunu biliyorum.
Benimki bir istekti sadece.. Anlamsız, manlamsız.. Ne yapayım isterdim. Hepsi bu...
Hem her defasında senin dağıttıklarını neden ben topluyorum ki...
Birgün bir dağıtacağım.. O zaman ne yapacaksın bakacağım haline...
Hadi git şimdi..
Rahat bırak beni...
14 Ekim 2008 Salı
umurumda -mı-sın? bilmem????????
bildiğimi biliyorsun.. bilmelisin.. sandığım kadar zeki olmasam da , sandığın kadar "tatlı bir ahmak" değilim...
matematikte kesişen kümeler vardır hani.. hatırladın mı? sen sayısalcısın hatırlamalısın.. kümeler.. bir sürü küme yapıyorum.. kesişimlerini alıyorum.. bazı kümlere birbirini kapsıyor.. o ayrıntıya takılmıyorum bile... ben kesişen kümelerdeyim.. bütün kombinasyonları deniyorum.. ne yaparsan yapayım,tüm kümelerimin kesişim kümesi sen çıkıyorsun..
beni tesadüflere inandıramazsın... SENSİN ...
aslında o olman yada olmaman umurumda değil....
umurunda değilse neden yazıyorsun desene?
bunu demeni bekliyorum...
çelişki mi? belki de.. hayatımda en bol bulunan şey bu biliyorsun....
bu aralar kendimle ilgilenmeliyim..döküp saçtıklarımı toparlamaya çalışıyorum.. dün gece epey bişey toparladım bile.. bir iki güne heryer tertemiz olur eminim...
akşam biraz arabesk havamdaydım.. eee, yılların dağınıklığını toplarken oluyor böyle şeyler.. insanın eline olmadık şeyler geçiyor,tavan arasında bilirsin.. yada belki bilmezsin..
dilimde eski bir şarkı....
çocukluğum kavruk..
gençliğim savruk..
yetişkinliğimden hiç hayır yok..
hayat!
kadere inat
seni sil baştan yaşayacağım
ahdım olsun .........
olsun mu , olsun....
13 Ekim 2008 Pazartesi
BANA SÖZ..
Bana söz bir daha keşke demeyeceğim....
Bana söz, bir daha beni üzmeyeceğim...
Bana söz, bir daha kimseye vazgeçilmez gözüyle bakmayacağım...
Bana söz bir daha asla beni ağlatmayacağım...
Bana söz bir daha asla kimseye dayanmayacağım...
bana söz bir daha asla kimseye hayır demek istedğim halde evet demeyeceğim..
Bana söz, bir daha asla kendime verdiğim sözden dönmeyeceğim...
bana söz, beni çok seveceğim.
12 Ekim 2008 Pazar
LETHE NERDE ?????????????

Notluktan,küçük kare bir kagıt çıkardı.. Masanın üzerine çok önemli bir şey yapıyormuş edasıyla yerleştirdi. Kalemi aldı sol eline.. Solaklar için yazı yazmak eğlenceliydi.. Kağıdı ters tutarak bile yazabilmeyi başarabilen seçilmiş insanlardı onlar.. tek bir kelime yazdı özenle küçücük kağıt parçasına A-C-I…… acı……..kağıdı seyretti bir süre, İnce, beyaz parmaklarının arasında tuttu..sonra birden , hızlı bir hareketle buruşturup diğerlerinin yanına fırlattı.. .
Kağıtlar.. Buruşturulup yere gelişi güzel fırlatılmış yüzlerce küçük not kağıdı.. İçinde aynı kelimenin yazılı olduğu yüzlerce kağıt. Masadan kalktı..Pakette kalan son sigarasını yaktı.. Paketin boşaldığını görmek bile kısa süreli bir panik yaşaması için yeterliydi.. Neyse ki, her zamanki gibi tedbirliydi. Çantasının içi,sıranın kendisine gelmesini bekleyen sigara paketleriyle doludu.Pencerenin önünde durup,şehre baktı bir süre.. Küçük küçücük şehre.. Yüz metre yürüdüğünde aynı insanı en az üç defa görme ihtimalinin neredeyse %100 olduğu bu şehirde ne kadar yalnız olduğunu düşündü… ürperdi birden, kendine sarıldı.. Sarıldığında güvende olduğunu hissettiği kolların bile kendisine ait oluşu canını yakıyordu..
Yerdeki buruşturulmuş küçücük kağıtlardan ibaret bir denizi ayağının ucu ile yararak yatağına ulaştı.. bir başına kullanılan iki kişilik bir yatağın ne kadar anlamsız olduğunu geçirdi içinden.. Yerdeki kağıtlardan birini aldı.. O üç harflik kısa, o üç harflik ağır, o üç harflik lanet olası kelimeyi defalarca okudu.. okudu.. okudu…
İşinde uzman olduğunu göstergesi, gözündeki şirin gözlükleri ve karma karışık kıvırcık pis saçları olan genç psikolog, en ciddi ifadesiyle bu yöntemi tavsiye ettiğinde gülmemek için dudaklarını ısırmıştı.. “ bakın hanımefendi, küçük kağıtlara , sizi rahatsız eden , o an ki ruh halinizi anlatan kelimeyi yazıp , o kağıdı buruşturup atacaksınız.. Böylece bir süre sonra içinizdeki problem her neyse onu da çıkarıp attığınızı göreceksiniz”.. Allahım dedi kendi kendine bu kadar kolay olabilir miydi gerçekten.. Eğer gerçekten bu kadar basit bir çözümü varsa ve eğer onu bulamamışsa kendinden nefret edecekti…
O gün ciddiye almadığı şeyden medet umduğunu görmek bile bozgun sayılırdı onun için.Çaresizliğe tahammülü yoktu.. İçine düştüğü bu kuyudan kurtulmak için denediği yolları düşündü.. Hiçbir şey onu çekip çıkartamamıştı.. Kendini unutamıyordu.. bir an bile.. İkinci bir defa dokunmayacağı bedenlerin altında inlerken bile o kadar kendindeydi ki..
Faust diye mırıldandı.. Keşke şeytanın pazarlık etmeye geldiği ben olsaydım diye geçirdi içinden ..Kendisine bir an sadece bir an bile olsa kendini unutturacak olana ruhunu teslim etmeye hazırdı.. Kendini yatağa bıraktı. Dizlerini toplayıp cenin pozisyonu aldı.. Bunun bile izahını bulmuştu , pozitif bilim.. İnsanların ruhlarındaki devinimi bile standarda bağlamaya çalışanlardan nefret ediyordu.Ne sanıyordu bunlar kendini.. Ruhun matematiğimi olurdu.. Beynimin içindekileri çözebilecek testler mümkün müydü.. Eğer her şeyi biliyorlarsa ben neden hala kurtulamadım bu acıdan diye kıvranıyordu yatağın içinde…
Beynine saplanan krampların acısıyla bir hayvan gibi bağırıyordu. Ev de kimsenin olmaması iyi diye geçirdi içinden. Acı çekerken bile hala başkalarını düşünüyor olduğu hissetmek krampları çoğaltıyordu. Başını ellerinin arasına almış inliyordu.. “sus, yalvarırım sus, bir saniye sus, dayanamıyorum sus”..kafasının içinde binlerce bomba patlıyor gibiydi.. cesetler havada uçuşuyordu.. Dağılan her parça kendisine aitti.bacağının kolunun, gözlerinin, parmaklarının savruluşunu hissediyordu.. Yanan saçlarının keskin kokusu midesini bulandırıyordu.. Kabus dolu dakikalar yatağın içine kusmasıyla sona erdi.. Bir ağrı komasıydı bu, kendinden geçmişti…
Uyandığında saatin kaç olduğunu bilmiyordu.. Ama gece yarısını hayli geçmişti.. Saçlarındaki kusmukları peçetelerle temizlemeye çalıştı önce.. Banyoya girecek mecali bile yoktu.. Bitkindi.. Her zaman beyaz olan yüzü, yine bir ölününkinden farksızdı.. Gözleri yuvalarından fırlamıştı.. Aynanın karşısındaki görüntüsü kendini bile ürkütecek kadar korkunçtu. Başını musluğun altına uzattı.. Buz gibi su biraz olsun rahatlatmıştı onu.. Sisler dağılır gibi oldu bir an.. Okuduğu bir kitaptaki mucizevi kelimeyi hatırladı.. Okuduğu anda gerçek olmasını şiddetle arzu ettiği bir şeyi.. İşte çözümü bulmuştu… başını suyun altından çekti.. Gözlerinde ancak bir delide görülebilecek bir ışık vardı artık .. Aynaya baktı , gülümsedi… “Çare sensin Lehte ırmağı.. Bana bir yudum su ver” dedi…..